بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِذۡ قَالَ لِقَوۡمِهِۦٓ أَلَا تَتَّقُونَ ١٢٤
Zira kavmine demişti: siz Allah’dan korkmaz mısınız?
Hani kavmine demişti ki: Siz, hiç korkmaz mısınız?
Hani kavmine şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
O vakit kavmine (şöyle) demişdi: «Siz (Allahdan) korkmaz mısınız»?
Kavmine demişti ki; «Allah'ın azabından korkmaz mısınız?
أَتَدۡعُونَ بَعۡلٗا وَتَذَرُونَ أَحۡسَنَ ٱلۡخَٰلِقِينَ ١٢٥
Bir ba'le mi yalvarıyorsunuz bırakıp da o Ahsen’ül-hâlikîn’i.
Yaratıcıların en güzelini bırakıp da Ba'l'e mi taparsınız?
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba'l» e mi tapıyorsunuz»?
Yaratanların en güzeli olan Allah'ı bırakıp da Ba'l putuna mı tapıyorsunuz?
ٱللَّهَ رَبَّكُمۡ وَرَبَّ ءَابَآئِكُمُ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٢٦
O Rabb’iniz ve evvelki atalarınızın da Rabb’i olan Allah’ı?
Sizin de Rabbınız, önceki babalarınızın da Rabbı olan Allah'ı.
(125-126) “Yaratıcıların en güzelini, sizin ve geçmiş atalarınızın Rabbi olan Allah’ı bırakarak “Ba’l’e mi tapıyorsunuz?”
(125-126) «O en güzel Yaradanı, sizin de, evvelki atalarınızın da Rabbi olan Allâhı bırakıb da «Ba'l» e mi tapıyorsunuz»?
Sizin ve babalarınızın Rabb'i olan Allah'ı terk mi ediyorsunuz?»
فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمۡ لَمُحۡضَرُونَ ١٢٧
O vakit onu tekzib ettiler, şüphesiz ki onlar da ıhzâr edildiler.
Fakat bunlar, onu yalanlamışlardı. Muhakkak ki onlar da cehenneme götürüleceklerdir.
Onu yalanladılar. Bu sebeple onlar (cehenneme) götürüleceklerdir.
Fakat bunlar onu tekzîb etdiler. Şübhesiz bunlar da elbette (cehenneme) ihzaaren getirilenlerdir.
Onu yalanladılar, bunun üzerine hepsi cehenneme götürülecekler.
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ ١٢٨
Müstesnâ Allah’ın ihlâslı kulları.
Yalnız Allah'ın ihlasa erdirilmiş kulları müstesna.
Ancak Allah’ın ihlâslı kulları başka.
Allahın ihlâsa erdirilmiş kulları (bunlardan) müstesna.
Yalnız Allah'a gönülden bağlı kulları bunun dışındadır.
وَتَرَكۡنَا عَلَيۡهِ فِي ٱلۡأٓخِرِينَ ١٢٩
Ona da sonrakilerde şunu bıraktık.
Sonrakiler arasında ona da bıraktık.
Sonradan gelenler içerisinde ona güzel bir ad bıraktık.
Biz ona sonra gelen (peygamberler ve ümmet) ler içinde (iyi bir nâm) bırakdık.
Sonra gelenler arasında ona iyi bir ün bıraktık.
سَلَٰمٌ عَلَىٰٓ إِلۡ يَاسِينَ ١٣٠
Selâm, ilyasîne.
Selam olsun İlyas'a.
İlyas’a selâm olsun.
(Bizden) selâm İlyâsa.
İlyas'a selâm olsun.
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ١٣١
Biz böyle mükâfat ederiz işte muhsinîne.
İşte Biz, ihsan edenleri böyle mükafatlandırırız.
Şüphesiz biz iyilik yapanları böyle mükâfatlandırırız.
Şübhe yok ki biz iyi hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız.
İşte biz güzel davrananları böyle mükafatlandırırız.
إِنَّهُۥ مِنۡ عِبَادِنَا ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١٣٢
Çünkü O bizim mü'min kullarımızdan.
Muhakkak ki o, mü'min kullarımızdandı.
Çünkü o bizim mü’min kullarımızdandı.
Hakıykat o, mü'min kullarımdandı.
Çünkü O bizim mü'min kullarımızdandı.
وَإِنَّ لُوطٗا لَّمِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٣٣
Şüphesiz Lût da mürselînden.
Muhakkak ki Lut da peygamberlerdendi.
Şüphesiz Lût da peygamberlerdendi.
Lût da gerçek ve şübhesiz gönderilmiş peygamberlerdendi.
Lût da gönderilen peygamberlerdendi.
إِذۡ نَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥٓ أَجۡمَعِينَ ١٣٤
Zira kurtardık onu ve bütün ehlini.
Hani Biz, onu ve ailesini topluca kurtarmıştık.
(134-135) Hani biz onu ve geride kalanlar arasındaki yaşlı bir kadın (kâfir olan eşi) dışında bütün ailesini kurtarmıştık.
Hani biz hem onu, hem ehlini topdan kurtarmışdık.
Onu ve ailesini kurtardık.