بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
أُوْلَٰٓئِكَ جَزَآؤُهُمۡ أَنَّ عَلَيۡهِمۡ لَعۡنَةَ ٱللَّهِ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ وَٱلنَّاسِ أَجۡمَعِينَ ٨٧
Onlar, işte onların cezaları: Allah’ın, Melekler’in, insanların hepsinin laneti üzerlerindedir.
İşte bunların cezası: Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların la'neti onların üzerinedir.
İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır.
Muhakkak, Allahın, meleklerin, bütün insanların lâ'neti onların tepesine. İşte onlar, onların cezaları!
Böylelerinin cezası; Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların lanetine uğramalarıdır.
خَٰلِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنۡهُمُ ٱلۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ يُنظَرُونَ ٨٨
Ebediyyen onun içindedirler, azabları hafifletilmez ve kendilerine mühlet verilmez.
Ebediyyen onun içindedirler. Onlardan azab hafifletilmez ve onlara rahmet nazarıyla bakılmaz.
Onun (lânetin) içinde ebedî kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz.
Onlar bunun (bu lâ'netin ve cehennemin) içinde ebedî kalıcıdırlar. Kendilerinden ne azâb hafifletilir, ne de onlara (yüzlerine, suratlarına) bakılır.
Onların bu cezaları süreklidir. Ne azapları hafifletilir ve ne de yüzlerine bakılır.
إِلَّا ٱلَّذِينَ تَابُواْ مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ وَأَصۡلَحُواْ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٌ ٨٩
Ancak onun arkasından tevbe edip salâha girenler başka, çünkü Allah gaffurdur Rahimdir.
Ancak bunun ardından tevbe edip islah edenler müstesnadır. Doğrusu Allah, Gafur'dur, Rahim'dir.
Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
Bundan sonra tevbe (ve rücu) ve (nefslerini) ıslah edenler müstesna. Çünkü Allah cidden (kusurları) örten, çok esirgeyendir.
Ancak bu sapıtmanın ardından tevbe ederek durumlarını düzeltenler hariç. Çünkü Allah affedici ve merhametlidir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ بَعۡدَ إِيمَٰنِهِمۡ ثُمَّ ٱزۡدَادُواْ كُفۡرٗا لَّن تُقۡبَلَ تَوۡبَتُهُمۡ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلضَّآلُّونَ ٩٠
Elbette imanlarının arkasından küfretmiş sonra da küfürde ileri gitmiş kimselerin tevbeleri kabul olunmak ihtimali yoktur, bunlar hep dalâl içinde kalmış sapıklardır.
İman ettikten sonra küfredip de, küfürleri artanların tevbeleri kabul edilmez. İşte onlar sapıkların kendileridir.
Şüphesiz iman ettikten sonra inkâr eden, sonra da inkârda ileri gidenlerin tövbeleri asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
Hakıykat, îmanlarının arkasından küfretmiş, sonra da küfrünü artırmış olanların tevbeleri asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
İman ettikten sonra kâfir olanlar sonra da kâfirliklerini koyulaştıranlar; bunların tevbeleri kesinlikle kabul edilmez, bunlar sapıkların ta kendileridir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمۡ كُفَّارٞ فَلَن يُقۡبَلَ مِنۡ أَحَدِهِم مِّلۡءُ ٱلۡأَرۡضِ ذَهَبٗا وَلَوِ ٱفۡتَدَىٰ بِهِۦٓۗ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ وَمَا لَهُم مِّن نَّٰصِرِينَ ٩١
Küfretmiş ve kâfir oldukları halde ölüp gitmiş kimseler, her halde bunların her biri kendini kurtarmak için Dünya dolusu altın verecek dahi olsa hiç birinden kabul edilmek ihtimali yoktur, bunların hakkı elîm bir azabdır ve kendilerini kurtaracak da yoktur.
Doğrusu küfredip de, kafir olarak ölenler, yeryüzü dolusu altını fidye verecek olsalar yine de hiç birinden kabul edilmez. Onlar için elim bir azab vardır. Ve onların hiç yardımcıları da yoktur.
Şüphesiz inkâr edip kâfir olarak ölenler var ya, dünya dolusu altını fidye verseler bile bu, hiçbirisinden asla kabul edilmeyecektir. Onlar için elem dolu bir azap vardır. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
Hakıykat, küfredenler ve kendileri kâfir olarak ölenler (yok mu?) onlardan hiç birinin (bilfarz) yer yüzünü dolduracak mıkdardaki altını dahi — onu feda etse — kat'iyyen makbul olmaz. İşte onlar! Pek acıklı bir azâb onların (hakkı) dır. Kendilerinin hiç bir yardımcıları da yokdur.
Küfredip kâfir olarak ölenlere gelince, bunların hiç birinden yeryüzü dolusu kadar altını fidye olarak verse bile kabul edilmez. Onları acıklı bir azap beklemektedir, hiçbir yardımcı bulamazlar.
لَن تَنَالُواْ ٱلۡبِرَّ حَتَّىٰ تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَۚ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيۡءٖ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِيمٞ ٩٢
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe siz birre eremezsiniz, maamafih her ne infak eyleseniz şüphesiz Allah onu da bilir.
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, asla bir'e erişemezsiniz. Ve her ne infak ederseniz; şüphesiz Allah, onu bilir.
Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.
Siz, sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş (birr-ü taat etmiş) olmazsınız. Her ne infak ederseniz sübhesiz Allah onu bilicidir.
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyilik mertebesine eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, hiç şüphesiz Allah onu bilir.
۞ كُلُّ ٱلطَّعَامِ كَانَ حِلّٗا لِّبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ إِلَّا مَا حَرَّمَ إِسۡرَٰٓءِيلُ عَلَىٰ نَفۡسِهِۦ مِن قَبۡلِ أَن تُنَزَّلَ ٱلتَّوۡرَىٰةُۚ قُلۡ فَأۡتُواْ بِٱلتَّوۡرَىٰةِ فَٱتۡلُوهَآ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٩٣
Tevrat indirilmeden evvel İsrail’in nefsine haram kıldığından başka yiyeceğin hepsi Ben-î İsrail’e helâl idi, de ki: haydi Tevratı getirin de onu güzelce okuyun eğer sadıksanız.
Tevrat inmeden evvel İsrail'in, kendi nefsine haram kıldığından başka bütün yiyecekler İsrailoğullarına helal idi. Eğer sadıklardan iseniz; haydi Tevrat'ı getirip okuyun, de.
Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in (Yakub’un) kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.”
Tevrat indirilmezden evvel — Ya'kubun kendisine haram kıldığı şeylerden başka — yiyeceğin her türlüsü İsrail oğulları için helâl idi. De ki: «Eğer doğrucular iseniz Tevratı getirin de onu okuyun».
İsrail'in (Yakub'un), Tevrat'ın indirilişinden önce kendine yasakladıkları dışında kalan tüm yiyecekler İsrailoğulları'na helâl idi. De ki; 'Eğer doğru söylüyorsanız, Tevrat'ı getirip okuyunuz.'
فَمَنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَ مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ ٩٤
Demek ondan sonra Allah namına o yalanı kim uydurmuşsa artık onlar, o zalimlerdir.
Bundan sonra artık kim Allah'a karşı yalan isnad ederse; işte onlar zalimlerin kendileridir.
Artık bundan sonra Allah’a karşı kim yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
Artık kim bundan (ya'ni Tevratı getirib okudukdan) sonra Allaha karşı yalan uydurursa işte onlar zaalimlerin ta kendileridir.
Kim bundan sonra Allah adına yalan uydurursa, bunlar zalimlerin ta kendileridirler.
قُلۡ صَدَقَ ٱللَّهُۗ فَٱتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبۡرَٰهِيمَ حَنِيفٗاۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ٩٥
De ki sadakallah, o halde hak perest bir hanif olarak İbrahim milletine tabi' olun, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı.
De ki: Allah doğru buyurmuştur. O halde Hanif olarak İbrahim'in dinine uyun. O, müşriklerden değildi.
De ki: “Allah, doğru söylemiştir. Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
De ki: «Allah, (sözün) doğru (sunu) söylemişdir. Onun için Allahı birleyici olarak İbrâhîmin dînine uyun. O, müşriklerden değildi».
De ki; Allah doğru söyledi. Buna göre İbrahim'in dosdoğru dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.'
إِنَّ أَوَّلَ بَيۡتٖ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكٗا وَهُدٗى لِّلۡعَٰلَمِينَ ٩٦
Doğrusu insanlar için vazolunan ilk ma'bed, elbette Mekke’deki O çok mübarek ve bütün âlemîne hidayet olan Beyttir.
Muhakkak ki insanlar için konulmuş ilk ev; çok mübarek olarak kurulan ve alemler için hidayet olan Mekke'deki dir.
Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâ’be’dir.
Şübhesiz âlemler için, çok feyizli ve ayn-ı hidâyet olmak üzere, konulan ilk ev (ma'bed) elbette Mekkede olandır.
İnsanlar için kurulan ilk ev Mekke'deki bütün canlılar için bereket ve hidayet kaynağı olan (Kâbe)dir.
فِيهِ ءَايَٰتُۢ بَيِّنَٰتٞ مَّقَامُ إِبۡرَٰهِيمَۖ وَمَن دَخَلَهُۥ كَانَ ءَامِنٗاۗ وَلِلَّهِ عَلَى ٱلنَّاسِ حِجُّ ٱلۡبَيۡتِ مَنِ ٱسۡتَطَاعَ إِلَيۡهِ سَبِيلٗاۚ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَنِيٌّ عَنِ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٩٧
Onda açık âyetler var, İbrahim’in makamı var ve ona dehalet eden eman bulur, yoluna gücü yeten her kimsenin o beyti haccetmesi de insanlar üzerine Allah’ın bir hakkıdır ve kim bu hakkı tanımazsa her halde Allah’ın ihtiyacı yok, o bütün âlemînden ganîdir.
Orada apaçık alametlerle, İbrahim'in makamı vardır. Kim, oraya girerse emin olur. Ona yol bulabilen herkesin, Ka'be'yi haccetmesi insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim inkar ederse; bilsin ki doğrusu Allah, alemlerden müstağni'dir.
Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)
Orada apaçık alâmetler, İbrâhîmin makaamı vardır. Kim oraya girerse (taarruzdan) emîn olur. Ona bir yol bulabilenlerin (gücü yetenlerin) Beyti hacc (ve ziyaret) etmesi Allahın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim küfrederse şübhesiz ki Allah âlemlerden ganî (müstağni) dir.
Orada apaçık deliller ve İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse güvenliğe erer. Ona yol bulabilenlerin Kâbe'ye haccetmesi Allah'ın, insanlar üzerinde hakkıdır. Kim küfrederse bilsin ki Allah alemlerden müstağnidir.