بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِى ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿٩

İman edip salih ameller yapanlar ise elbette onları salihîn zümresi içine katacağız.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İman edip salih amel işleyenleri de andolsun ki; salihlerin arasına katacağız.

— İbni Kesir

İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına sokacağız.

— Diyanet İşleri

İman edib de güzel güzel amel (ve hareket) de bulunanlar (yok mu?) biz onları her halde saalihler (zümresin) e (katıb) sokacağız.

— Hasan Basri Çantay

İman edip iyi ameller işleyenleri kesinlikle iyi kullar arasına katarız.

— Seyyid Kutub

وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ فَإِذَآ أُوذِىَ فِى ٱللَّهِ جَعَلَ فِتْنَةَ ٱلنَّاسِ كَعَذَابِ ٱللَّهِ وَلَئِن جَآءَ نَصْرٌ مِّن رَّبِّكَ لَيَقُولُنَّ إِنَّا كُنَّا مَعَكُمْۚ أَوَلَيْسَ ٱللَّهُ بِأَعْلَمَ بِمَا فِى صُدُورِ ٱلْعَٰلَمِينَ ﴿١٠

İnsanlar içinde kimi de vardır Allah’a iman ettik der, sonra da Allah uğrunda bir eziyyet edildi mi? İnsanların mihnetini Allah’ın azâbı gibi tutar, Celâlim Hakk’ı için Rabbin’den bir nusrat gelirse cidden biz sizinle beraber idik diyeceklerinde şüphe yoktur, ya Allah bütün alemînin sînelerindekine alem değil mi?

— Elmalılı Hamdi Yazır

İnsanlardan öyleleri de vardır ki; Allah'a inandık, der de; Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca; insanların o eziyetini, Allah'ın azabı gibi tutar. Rabbından bir yardım gelecek olursa; andolsun ki: Doğrusu biz, sizinle beraberdik, derler. Allah, herkesin kalbinde olanları en iyi bilen değil midir?

— İbni Kesir

İnsanlardan öyleleri vardır ki, “Allah’a inandık” derler. Ama Allah uğrunda bir ezaya uğratılınca, insanlardan gördükleri baskı ve işkenceyi Allah’ın azabı gibi tutar. Andolsun, Rabbinden bir yardım gelecek olsa mutlaka, “Biz de sizinle beraberdik” derler. Allah, herkesin kalbinde olanı en iyi bilen değil midir?

— Diyanet İşleri

İnsanlardan öyle adam vardır ki «Allaha inandık» der de Allah uğrunda eziyyete (dûçâr) edildiği zaman insanların (kendi hakkındaki) fitnesini Allahın azâbı imiş gibi tanır. Andolsun ki Rabbinden bir nusret gelirse onlar: «Biz de hakıykaten sizinle beraberdik» diyecekler muhakkak. Allah, aalemlerin sineleri içinde ne var, çok iyi bilen değil midir?

— Hasan Basri Çantay

Öyle kimseler var ki, «Allah'a inandık» derler. Fakat Allah uğrunda işkenceye uğradıklarında insanların işkencesini Allah'ın azabı ile bir tutarlar. Eğer sana Rabb'inin bir yardımı gelecek olursa, böyleleri kesinlikle «Biz sizlerle beraberdik» derler. Acaba Allah, insanların içlerinde sakladıkları duyguları herkesten iyi bilmez mi?

— Seyyid Kutub

وَلَيَعْلَمَنَّ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَلَيَعْلَمَنَّ ٱلْمُنَٰفِقِينَ ﴿١١

Ve elbette Allah iman etmiş olanları her halde bilecek ve elbet münafıkları da behemehal bicek.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Elbette Allah; inananları bilir. Ve elbette münafıkları da bilir.

— İbni Kesir

Allah, elbette kendisine iman edenleri de bilir ve elbette münafıkları da bilir.

— Diyanet İşleri

Allah îman edenleri de elbet bilir, münafıkları da elbet bilir.

— Hasan Basri Çantay

Hiç kuşkusuz Allah, kimlerin iman ettiklerini iyi bildiği gibi, kimlerin münafık olduklarını da iyi bilir.

— Seyyid Kutub

وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّبِعُواْ سَبِيلَنَا وَلْنَحْمِلْ خَطَٰيَٰكُمْ وَمَا هُم بِحَٰمِلِينَ مِنْ خَطَٰيَٰهُم مِّن شَىْءٍۖ إِنَّهُمْ لَكَٰذِبُونَ ﴿١٢

Bir de küfredenler o iman etmiş olanlara: "bizim yolumuza uyun, günahlarınızı da yüklenelim" dediler, halbuki onlar onların günahlarından hiç bir şey yüklenecek değiller ve elbette onlar katiyyen yalancılar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Küfredenler, inananlara derler ki: Bizim yolumuza uyun da sizin günahlarınızı biz taşıyalım. Halbuki onların günahlarından hiç birini yüklenecek değillerdir. Doğrusu onlar yalancıdırlar.

— İbni Kesir

İnkâr edenler iman edenlere, “Yolumuza uyun da sizin günahlarınızı yüklenelim” derler. Hâlbuki onların günahlarından hiçbir şey yüklenecek değillerdir. Şüphesiz onlar kesinlikle yalancılardır.

— Diyanet İşleri

O kâfirler, îman edenlere dedi (ler) ki: «Bizim yolumuza uyun, sizin günâhlarınızı biz yüklenelim». Halbuki onlar bunların günâhlarından hiçbir şey yüklenici değildirler. Şübhesiz ki onlar kat'iyyen yalancıdırlar.

— Hasan Basri Çantay

Kâfirler, mü'minlere «Bizim yolumuzu izleyin de günahlarınızı biz yüklenelim» derler. Oysa onların, mü'minlerin omuzlarındaki hiçbir günahı yüklenmeleri söz konusu değildir. Onlar kesinlikle yalan söylüyorlar.

— Seyyid Kutub

وَلَيَحْمِلُنَّ أَثْقَالَهُمْ وَأَثْقَالًا مَّعَ أَثْقَالِهِمْۖ وَلَيُسْـَٔلُنَّ يَوْمَ ٱلْقِيَٰمَةِ عَمَّا كَانُواْ يَفْتَرُونَ ﴿١٣

Maamafih kendi ağırlıklarını ve o ağırlıklarla beraber daha bir çok ağırlıkları yüklenecekler bu şüphesiz ve her halde o ettikleri iftiralardan suâl olunacaklar bu da şüphesiz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gerçekten onlar; hem kendi yüklerini, hem de kendi yükleriyle beraber daha nice yükleri yüklenecekler ve uydurup durdukları şeylerden dolayı kıyamet günü elbette sorguya çekileceklerdir.

— İbni Kesir

Andolsun, onlar mutlaka kendi yüklerini ve kendi yükleriyle beraber nice ağır yükleri yükleneceklerdir. Uydurmakta oldukları şeylerden de kıyamet günü şüphesiz, sorguya çekileceklerdir.

— Diyanet İşleri

Onlar her halde kendi yüklerini de, o yükleriyle beraber daha nice yükleri de bizzat yüklenecekler ve düzmekde oldukları şeylerden kıyamet günü mes'ûl olacaklardır.

— Hasan Basri Çantay

Kafirler, hem kendi günah yüklerini ve hem de bu yüklerin yanında başka birçok günah yüklerini taşıyacaklar ve kıyamet günü düzmece iddiaları konusunda kesinlikle sorguya çekileceklerdir.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦ فَلَبِثَ فِيهِمْ أَلْفَ سَنَةٍ إِلَّا خَمْسِينَ عَامًا فَأَخَذَهُمُ ٱلطُّوفَانُ وَهُمْ ظَٰلِمُونَ ﴿١٤

Ve Celâlim Hakk’ı için Nuh’u kavmine gönderdik de içlerinde elli yılı müstesna bin sene durdu derken onları tufan yakalayıverdi hep zulmediyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Nuh'u, kavmine gönderdik. Aralarında elli yılı müstesna olmak üzere bin yıl kaldı. Sonunda onlar, zulme devam edip dururken kendilerini tufan yakalayıverdi.

— İbni Kesir

Andolsun, biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik. O da dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Neticede onlar zulümlerini sürdürürlerken tûfan kendilerini yakalayıverdi.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Nuuhu kavmine (peygamber olarak) göndermişizdir de o, aralarında, elli yılı müstesna olmak üzere, bin sene kalmışdır. Nihayet onlar zulümde devam edib dururlarken kendilerini tuufan yakalayıvermişdir.

— Hasan Basri Çantay

Biz Nuh'u, soydaşlarına peygamber olarak gönderdik. Dokuzyüzelli yıllık bir süre boyunca aralarında kaldı. Sonunda zalimliklerini inatla sürdürürlerken, Tufan'a yakalandılar.

— Seyyid Kutub

فَأَنجَيْنَٰهُ وَأَصْحَٰبَ ٱلسَّفِينَةِ وَجَعَلْنَٰهَآ ءَايَةً لِّلْعَٰلَمِينَ ﴿١٥

Binnetice onu ve gemi arkadaşlarını netâca çıkardık ve o gemiyi âlemlere bir âyet kıldık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ama Biz; onu da, gemi arkadaşlarını da kurtardık ve bunu alemlere bir ayet yaptık.

— İbni Kesir

Biz de onu (Nûh’u) ve gemide bulunanları kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret kıldık.

— Diyanet İşleri

Fakat biz onu da, gemi arkadaşlarını da selâmete erdirmiş ve bunu aalemlere bir ibret yapmışızdır.

— Hasan Basri Çantay

Buna karşılık Nuh'u ve gemidekileri kurtararak bu olayı bütün insanların ders alacakları bir mucize yaptık.

— Seyyid Kutub

وَإِبْرَٰهِيمَ إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ ٱعْبُدُواْ ٱللَّهَ وَٱتَّقُوهُۖ ذَٰلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ ﴿١٦

İbrahim’i de, kavmine dediği vakit: hep Allah’a ibadet edin ve ona korunun, bu sizin için daha hayırlıdır eğer bilirseniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

İbrahim'i de. Hani kavmine demişti ki: Allah'a ibadet edin ve O'ndan sakının. Bilirseniz bu; sizin için daha hayırlıdır.

— İbni Kesir

İbrahim’i de peygamber olarak gönderdik. Hani o, kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”

— Diyanet İşleri

İbrâhîmi de (hatırla). Hani O, kavmine (şöyle) demişdi: «Allaha ibâdet edin, On (un ikaabın) dan korkun. Bu, eğer bilirseniz, sizin için çok hayırlıdır».

— Hasan Basri Çantay

İbrahim'i de peygamber olarak gönderdik. Hani o soydaşlarına dedi ki; «Allah'a kulluk ediniz, O'ndan korkunuz. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.»

— Seyyid Kutub

إِنَّمَا تَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَوْثَٰنًا وَتَخْلُقُونَ إِفْكًاۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ تَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ لَكُمْ رِزْقًا فَٱبْتَغُواْ عِندَ ٱللَّهِ ٱلرِّزْقَ وَٱعْبُدُوهُ وَٱشْكُرُواْ لَهُۥٓۖ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ ﴿١٧

Siz, Allah’ı bırakıp da sâde bir takım evsâna tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz haberiniz olsun ki o sizin Allah’dan beride mabud diye taptıklarınız sizin için bir rızka malik olamazlar, onun için rızkı Allah yanında arayın ve ona kulluk edip ona şükreyleyin, hep döndürülüp ona götürüleceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Siz; sadece Allah'ı bırakıp putlara tapıyor, aslı astarı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Doğrusu Allah'tan başka taptıklarınızın size rızık vermeye güçleri yetmez. Öyleyse, rızkı Allah katında arayın, sadece O'na kulluk edin, O'na şükredin. Siz; ancak O'na döndürüleceksiniz.

— İbni Kesir

“Siz, Allah’ı bırakarak ancak putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Allah’ı bırakarak taptıklarınızın size hiçbir rızık vermeye güçleri yetmez. Öyle ise rızkı Allah’ın katında arayın. O’na kulluk edin ve O’na şükredin. Siz yalnız O’na döndürüleceksiniz.”

— Diyanet İşleri

«Siz ancak Allâhı bırakıb putlara tapıyor, yalan uydurub düzüyorsunuz. Hakıykat, sizin Allâhı bırakıb tapdıklarınız size bir rızık vermiye muktedir olamazlar. O halde rızkı Allah katında arayın. Ona ibâdet edin. Ona şükredin. Siz ancak Ona döndürü (lüb götürü) leceksiniz».

— Hasan Basri Çantay

Sizler Allah'ı bir yana bırakarak birtakım putlara tapıyor, düzmece iddialar ortaya atıyorsunuz. Allah'ı bir yana bırakarak taptığınız putlar size rızık veremezler. Rızkınızı Allah katında arayınız, O'na kulluk ediniz, O'na şükrediniz, O'nun huzuruna döndürüleceksiniz.

— Seyyid Kutub

وَإِن تُكَذِّبُواْ فَقَدْ كَذَّبَ أُمَمٌ مِّن قَبْلِكُمْۖ وَمَا عَلَى ٱلرَّسُولِ إِلَّا ٱلْبَلَٰغُ ٱلْمُبِينُ ﴿١٨

Ve eğer tekzib ederseniz sizden evvel bir takım ümmetler de tekzib etmişlerdi, Resul’ün vazifesi ise açık bir tebliğden ibarettir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer siz, yalanlıyorsanız, bilin ki; sizden önceki ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen, sadece apaçık tebliğden ibarettir.

— İbni Kesir

“Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.”

— Diyanet İşleri

«Eğer siz (beni) tekzîb ederseniz sizden evvelki ümmetler de (peygamberlerini) tekzîb etmişizdir. Peygamberin üzerine (düşen vazîfe) ise apaçık tebliğden başkası değildir».

— Hasan Basri Çantay

Eğer peygamberinizi yalanlıyorsanız, biliniz ki, sizden önceki milletler de peygamberlerini yalanlamışlardı. Peygamberin görevi, ilahi mesajı açıkça duyurmaktan ibarettir.

— Seyyid Kutub

أَوَلَمْ يَرَوْاْ كَيْفَ يُبْدِئُ ٱللَّهُ ٱلْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥٓۚ إِنَّ ذَٰلِكَ عَلَى ٱللَّهِ يَسِيرٌ ﴿١٩

Ya görmediler mi de: Allah halkı ibtida nasıl yapıyor? Sonra onu iade de eder, şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Görmediler mi ki; Allah yaratmayı nasıl başlatıyor sonra da onu iade ediyor? Şüphesiz bu, Allah'a pek kolaydır.

— İbni Kesir

Onlar, Allah’ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.

— Diyanet İşleri

Allah hilkate nasıl başlıyor, sonra onu (nasıl ölümünden sonra) geri çeviriyor, görmediler mi? Şübhesiz bu (nlar) Allaha göre kolaydır.

— Hasan Basri Çantay

Kâfirler, Allah'ın, canlıları ilk kez nasıl yarattığını ve ölüleri nasıl yeniden dirilteceğini görmüyorlar mı? Bu işlem Allah için kolaydır.

— Seyyid Kutub

AYARLAR