بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلْعَزِيزُ ٱلْحَكِيمُ ﴿٩

Ya Musâ! hakikat bu: benim O Azîz, Hakîm Allah.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ey Musa; gerçek şu ki, Ben Hakim ve Aziz olan Allah'ım.

— İbni Kesir

“Ey Mûsâ! Gerçek şu ki, ben mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah’ım.”

— Diyanet İşleri

«Ey Musa, hakıykat şudur ki mutlak gaalib olan, yegâne hüküm ve hikmet saahibi olan Allah ben im».

— Hasan Basri Çantay

Ya Musa, kesin olarak bil ki, ben üstün iradeli ve her işi yerinde olan Allah'ım.

— Seyyid Kutub

وَأَلْقِ عَصَاكَۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْۚ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّى لَا يَخَافُ لَدَىَّ ٱلْمُرْسَلُونَ ﴿١٠

Ve bırak asanı, derken onu çevik bir yılan gibi ihtizaz ediyor görüverince dönüp geri kaçtı ve arkasından bakmadı, ya Musâ, korma, zira benim, korkmaz yanımda Resul olanlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Değneğini at. Onun yılan gibi hareketler yaptığını görünce, arkasına bakmadan dönüp kaçtı ve geri dönmedi. Ey Musa; korkma. Benim katımda muhakkak ki peygamberler korkmazlar.

— İbni Kesir

“Değneğini at.” (Mûsâ değneğini attı.) Onu yılanmış gibi hareket eder görünce, dönüp ardına bakmadan kaçtı. (Allah, şöyle dedi): “Ey Mûsâ, korkma! Benim katımda peygamberler korkmazlar.”

— Diyanet İşleri

«Asaanı bırak». (Muusâ asaasını bırakıb da) onu çevik bir yılan gibi hareket eder görünce arkasına dönüb kaçdı ve geri dönmedi. «Ey Muusâ, korkma. Çünkü ben (varım). Benim yanımda peygamber (hiçbir şeyden) korkmaz (lar)».

— Hasan Basri Çantay

«Elindeki değneği yere at!» Musa yere düşen değneğin yılan gibi kıvrılıp yürüdüğünü görünce geriye döndü ve arkasına bakmadan kaçmaya başladı. Bu sırada şöyle bir ses duydu «Ya Musa korkma! Çünkü Peygamberler benim huzurumdayken korkuya kapılmazlar.»

— Seyyid Kutub

إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًۢا بَعْدَ سُوٓءٍ فَإِنِّى غَفُورٌ رَّحِيمٌ ﴿١١

Ancak zulmeden sonra da kötülüğün arkasından güzelliğe tebdil eyleyen başka, ona da ben Gafur, Rahimim.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yalnız zulmeden bunun dışındadır. Sonra kötülüğün ardından iyiliğe çevirirse artık Ben, şüphesiz Gafur ve Rahim'im.

— İbni Kesir

“Ancak kim zulmeder de sonra (yaptığı) kötülüğün yerine iyilik yaparsa bilsin ki şüphesiz ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.”

— Diyanet İşleri

«Meğer ki zulmeden kimseler ola. Sonra bir kötülüğün ardından onu bir iyiliğe çevirirse şübhesiz ki ben (yine) hakkıyle yarlığayıcı, çok esirgeyiciyimdir».

— Hasan Basri Çantay

Yalnız zalimlerin durumu başka. Fakat eğer böyleleri kötülük yaptıktan sonra tutumlarını değiştirip iyilik yapmaya koyulurlarsa, hiç kuşkusuz ben affedici ve merhametliyim.

— Seyyid Kutub

وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِى جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَآءَ مِنْ غَيْرِ سُوٓءٍۖ فِى تِسْعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِۦٓۚ إِنَّهُمْ كَانُواْ قَوْمًا فَٰسِقِينَ ﴿١٢

Bir de elini koynuna sok çıksın bembeyaz hiç bir afetsiz, dokuz âyet içinde, Firavun’a ve kavmine, çünkü onlar fasık bir kavim oldular.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ve elini koynuna sok. Firavun ve kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak kusursuz, bembeyaz çıksın. Şüphesiz ki onlar; fasık bir kavim idiler.

— İbni Kesir

“Elini koynuna sok; Firavun’a ve onun kavmine gönderilen dokuz mucizeden biri olarak, kusursuz bembeyaz olarak çıksın. Çünkü onlar fasık bir kavimdir.”

— Diyanet İşleri

«Elini koynuna sok da Fir'avne ve kavmine (göstereceğin) dokuz mu'cize içinde o, kusursuz, bembeyaz olarak çıkıversin. Şübhesiz ki onlar fâsıklar güruhudur».

— Hasan Basri Çantay

Elini yenine sok: Dışarı çıkardığında, hiçbir hastalık belirtisi olmaksızın, ak bir parıltı saçacaktır. Bu olağanüstülükler, Firavun ile soydaşlarına göstereceğin dokuz mucizenin ikisidir. Onlar kesinlikle yoldan çıkmış bir toplumdur.»

— Seyyid Kutub

فَلَمَّا جَآءَتْهُمْ ءَايَٰتُنَا مُبْصِرَةً قَالُواْ هَٰذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ ﴿١٣

Bu suretle âyetlerimiz hakıkati gözlerine sokarak vardığı vakit onlara bu apaçık bir sihir dediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ayetlerimiz böyle vazıh olarak onlara gelince; bu, apaçık bir büyüdür, dediler.

— İbni Kesir

Nitekim âyetlerimiz kendilerine gerçeği gösterecek biçimde gelince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.

— Diyanet İşleri

Vaktaki âyetlerimiz böyle parlak (ve vazıh) olarak onlara geldi, «Bu, apaçık bir büyüdür» dediler.

— Hasan Basri Çantay

Mucizelerimiz onların gözleri önüne serilince «Bu apaçık bir büyüdür» dediler.

— Seyyid Kutub

وَجَحَدُواْ بِهَا وَٱسْتَيْقَنَتْهَآ أَنفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّاۚ فَٱنظُرْ كَيْفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلْمُفْسِدِينَ ﴿١٤

Ve nefisleri yakîn hasıl ettiği halde mücerred zulm-ü kibirden onlara cehudluk ettiler, fakat bak o müfsidlerin akibeti nasıl oldu?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Gönülleri kesin olarak kabul ettiği halde, zulüm ve kibirle bunları bile bile inkar ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak.

— İbni Kesir

Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü onları inkâr ettiler. Ama bozguncuların sonunun nasıl olduğuna bir bak!

— Diyanet İşleri

Vicdanları da bunlara tam bir kanâat haasıl etdiği halde zulm ve kibr ile yine bunları (inâdlarından) inkâr etdiler. (Habîbim) fesâdcıların encamı bak nice oldu!

— Hasan Basri Çantay

Vicdanların kesinlikle doğru kabul ettiği bu mucizeleri gerçeği çiğneyerek ve küstahça burun kıvırarak inkâr ettiler. Gör bakalım, o bozguncuların sonu nice oldu?

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا دَاوُۥدَ وَسُلَيْمَٰنَ عِلْمًاۖ وَقَالَا ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِّنْ عِبَادِهِ ٱلْمُؤْمِنِينَ ﴿١٥

Şanım Hakk’ı için Davûd’a ve Süleyman’a bir ilim verdik, ikisi de hamd o Allah’a ki, dediler: bizi mü'min kullarından bir çoğunun üzerine tafdil buyurdu.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, Davud'a ve Süleyman'a iıim verdik. İkisi de: Bizi mü'min kullarının çoğundan üstün kılan Allah'a hamdolsun, dediler.

— İbni Kesir

Andolsun! Biz Dâvûd’a ve Süleyman’a ilim verdik. Onlar, “Hamd, bizi mü’min kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a mahsustur” dediler.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz Dâvuda ve Süleymana ilim vermişizdir. (Bundan dolayı) onlar: «Bizi mü'min kullarının bir çoğundan üstün kılan. Allaha hamd olsun» dediler.

— Hasan Basri Çantay

Biz Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar da «Bizi birçok müslüman kulundan daha üstün kılan Allah'a hamd olsun» dediler.

— Seyyid Kutub

وَوَرِثَ سُلَيْمَٰنُ دَاوُۥدَۖ وَقَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ عُلِّمْنَا مَنطِقَ ٱلطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَىْءٍۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلْفَضْلُ ٱلْمُبِينُ ﴿١٦

Ve Süleyman Davûd’a varis olup ey nâs, didi: bize mantıkuttayr (kuş dili) ta'lim buyuruldu, hem bize her şeyden verildi, şüphesiz ki bu her halde o fazlı mübîn.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Süleyman da Davud'a varis oldu ve dedi ki: Ey insanlar; bize, kuş dili öğretildi. Ve bize, her şeyden bolca verildi. Doğrusu bu; apaçık bir lutuftur.

— İbni Kesir

Süleyman, Dâvûd’a varis oldu ve, “Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve bize her şey verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir lütuftur” dedi.

— Diyanet İşleri

Süleyman Dâvuda mîrascı oldu. Dedi ki: «Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi. Bize her şeyden (behre) verildi. Şübhesiz ki bu, apaçık bir üstünlüğün ta kendisidir».

— Hasan Basri Çantay

Süleyman, Davud'un yerine geçince dedi ki: «Ey insanlar, bize kuş dili öğretildi ve her şey bol bol verildi, kuşku yok ki, bu apaçık bir lütuftur.»

— Seyyid Kutub

وَحُشِرَ لِسُلَيْمَٰنَ جُنُودُهُۥ مِنَ ٱلْجِنِّ وَٱلْإِنسِ وَٱلطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ ﴿١٧

Hem Süleyman’a cinn-ü ins ve tuyurdan orduları toplandı, hep bunlar zabt-u idare olunuyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Süleyman'ın cinnlerden, insanlardan, kuşlardan orduları toplandı. Hepsi topluca gidiyorlardı.

— İbni Kesir

Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan meydana gelen orduları onun önünde toplandı. Hep birlikte düzenli olarak sevk ediliyorlardı.

— Diyanet İşleri

Süleymanın cinlerden, insanlardan, kuşlardan orduları toplandı. İşte bütün bunlar (onun tarafından) zabt ve idare ediliyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

Süleyman'ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu toplanarak disiplinli bir halde biraraya gelerek, düzgün saflar halinde ve uygun adımlarla yürüyüşe geçti.

— Seyyid Kutub

حَتَّىٰٓ إِذَآ أَتَوْاْ عَلَىٰ وَادِ ٱلنَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمْلُ ٱدْخُلُواْ مَسَٰكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَٰنُ وَجُنُودُهُۥ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١٨

Hattâ karınca deresi üzerine vardıklarında bir karınca şöyle dedi: ey karıncalar, haydin meskenlerinize girin, Süleyman ve ordusu sizi farketmeyerek kırıp geçirmesin.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet karıncaların bulunduğu vadiye geldiklerinde bir karınca dedi ki: Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Süleyman ve orduları farkına varmadan sakın sizi ezmesin.

— İbni Kesir

Nihayet karınca vadisine geldikleri vakit bir karınca, “Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesinler” dedi.

— Diyanet İşleri

Hattâ Karınca Vâdîsi üzerine geldikleri zaman (dişi) bir karınca dedi ki: «Ey karıncalar, yuvalarınıza girin. Sakın Süleyman ve ordusu, kendileri bilmeyerek, sizi kırmasın»!

— Hasan Basri Çantay

Ordu karınca vadisine vardığında ordudaki karıncalardan biri «Ey karıncalar yuvalarınıza giriniz ki, Süleyman ve ordusu farkında olmadan sizi çiğnemesin» dedi.

— Seyyid Kutub

فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِّن قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِىٓ أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ ٱلَّتِىٓ أَنْعَمْتَ عَلَىَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَىَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَٰلِحًا تَرْضَىٰهُ وَأَدْخِلْنِى بِرَحْمَتِكَ فِى عِبَادِكَ ٱلصَّٰلِحِينَ ﴿١٩

O da bunun sözünden gülercesine tebessüm etti de Ya Rabb! Dedi: beni nefsime zâbıt kıl ki bana ve valideynime inam buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle salih kulların miyanına idhal buyur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onun bu sözü üzerine gülerek tebessüm etti ve dedi ki: Rabbım; bana ve ana babama verdiğin nimete şükürde ve hoşnud olacağın şeyi yapmakta beni muvaffak kıl ve rahmetinle beni salih kullarının arasına kat.

— İbni Kesir

Süleyman, onun bu sözüne tebessüm ile gülerek dedi ki: “Ey Rabbim! Beni; bana ve ana babama verdiğin nimetlere şükretmeye ve razı olacağın salih ameller işlemeye sevk et ve beni rahmetinle salih kullarının arasına kat!”

— Diyanet İşleri

(Süleyman) onun bu sözünden gülercesine tebessüm etdi de: «Ey Rabbim, dedi, bana ve ana ve babama lûtfetdiğin ni'metine şükr etmemi ve (geri kalan ömrüm içinde) Senin raazî olacağın iyi (işler) yapmamı bana ilham et. Rahmetinle beni de (cennetde) saalih kullarının arasına sok».

— Hasan Basri Çantay

Süleyman, karıncanın dediklerini işitince gülümseyerek dedi ki; «Ya Rabbi gerek bana ve gerekse ana babama bağışladığın nimetlere olanca gücümle şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi işler yapmamı nasip eyle, rahmetinle beni iyi kullarının arasına kat.»

— Seyyid Kutub

AYARLAR