بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَءِذَا كُنَّا تُرَٰبٗا وَءَابَآؤُنَآ أَئِنَّا لَمُخۡرَجُونَ ٦٧
Ve o küfredenler şöyle dediler: bir toprak olduğumuz vakit mı biz ve atalarımız? Hakikaten bizler mutlak çıkarılacak mıyız?
Küfredenler dediler ki: Biz ve babalarımız birer toprak olduktan sonra mı, doğrusu biz tekrar mı çıkarılacağız?
İnkâr edenler dediler ki: “Biz ve babalarımız toprak olmuş iken mi, gerçekten bizler mi (diriltilip) çıkarılacağız?”
Küfr (ve inkâr) edenler dedi (ler) ki: «Biz ve atalarımız birer toprak oldukdan sonra mı, hakıykaten biz mi mutlakaa (kabirlerinden) çıkarılanlar (tekrar diriltilecekler olacağız)»?
Kâfirler dediler ki; «Bizler ve atalarımız, toprak olduktan sonra yeniden mi diriltileceğiz?»
لَقَدۡ وُعِدۡنَا هَٰذَا نَحۡنُ وَءَابَآؤُنَا مِن قَبۡلُ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ ٦٨
Yemin ederiz ki bu bize de vaadolundu bundan evvel atalarımıza da, bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değil.
Andolsun ki; bununla biz ve daha önce babalarımız tehdid edilmişlerdi. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.
“Andolsun, bizler de bizden önce babalarımız da bununla tehdit edilmiştik. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.”
«Andolsunki (şimdi) bu tehdîd bize (yapıldığı gibi) daha önce atalarımıza da yapılmışdır. Bu, evvelkilerin düzme yalanlarından başka (bir şey) değildir».
Bu tehdit gerek bize ve gerekse atalarımıza daha önce de yapılmıştı. Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir.»
قُلۡ سِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَٱنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ٦٩
De ki; hele, arzda bir gezinin de bakın mücrimlerin akıbeti nasıl olmuş?
De ki: Yeryüzünde gezinin de suçluların sonunun nasıl olduğunu görün.
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da suçluların sonunun nasıl olduğuna bir bakın.”
De ki: «Yerde gezin (dolaşın) da günahkârların sonu nice olmuşdur, görün».
Onlara de ki; «Yeryüzünü geziniz de ağır suçluların sonunun nice olduğunu görünüz.»
وَلَا تَحۡزَنۡ عَلَيۡهِمۡ وَلَا تَكُن فِي ضَيۡقٖ مِّمَّا يَمۡكُرُونَ ٧٠
Ve onlara karşı mahzun olma, yaptıkları mekirlerden bir darlığa da düşme.
Üzülme onlara. Düzenlerinden dolayı da sıkılma.
Onlardan yana üzülme. Kurdukları tuzaklardan ötürü de sıkıntıya düşme.
(Habîbim) onlara karşı tasalanma. Kurmakda oldukları tuzaklardan dolayı da darlıkda olma.
Ey Muhammed, onlar için üzülme ve sana kurdukları tuzaklarda canını sıkmasın.
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ٧١
Bir de ne zaman bu vaad gerçek iseniz? diyorlar.
Onlar: Doğru söylüyorsanız; bu sözünüzün ne zaman yerine geleceğini bildirin, derler.
Onlar, “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.
Onlar: «Bu va'd (ve tehdîd) in (tahakkuku) ne zaman? Doğrucu kimselerseniz (söyleyin)» derler.
Eğer doğru söylüyorsanız bize yönelttiğiniz tehdit ne zaman gerçekleşecek? diyorlar.
قُلۡ عَسَىٰٓ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعۡضُ ٱلَّذِي تَسۡتَعۡجِلُونَ ٧٢
De ki: "belki o ivdiğinizin bir kısmı ensenize binmiş bulunuyor".
De ki: Çabucak istemekte olduğunuzun bir kısmı ensenize inmek üzeredir.
De ki: “Belki de acele gelmesini istediğiniz şeyin bir kısmı size çok yaklaşmıştır.”
De ki: «Çabucak (gelmesini) istemekde olduğunuz (o azâb) ın bir kısmı ensenize binmek üzeredir».
Onlara de ki; «Bir an önce gerçekleşsin diye sabırsızlandığınız azabın bir bölümü belki de yanı başınızdadır.»
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَشۡكُرُونَ ٧٣
Ve her halde Rabbin insanlara karşı mutlak bir fazıl sahıbidir ve lâkin onların ekserisi şükretmezler.
Muhakkak ki Rabbın; insanlara karşı lutuf sahibidir. Ama onların çoğu şükretmezler.
Şüphesiz senin Rabbin insanlara karşı lütuf sahibidir. Ancak onların çoğu şükretmezler.
Şüphesiz ki senin Rabbin insanlara karşı (mutlak) bir fazl (-u kerem) saahibidir. Fakat onların çoğu şükretmezler.
Kuşku yok ki senin Rabb'in insanlara karşı lütufkârdır, ama onların çoğunluğu O'na şükretmezler.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعۡلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمۡ وَمَا يُعۡلِنُونَ ٧٤
Halbuki sîneleri ne gizliyor ve ne ilân ediyorlar Rabbin her halde hepsini biliyor.
Şüphesiz ki Rabbın; onların göğüslerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.
Şüphesiz senin Rabbin, onların kalplerinin gizlediği şeyleri de, açığa çıkardıklarını da mutlaka bilir.
Senin Rabbin, Onların sînelerinin saklamakda olduklarını da, açıklayageldiklerini de muhakkak biliyor.
Kuşku yok ki, senin Rabb'in onların gerek içlerinde sakladıkları ve gerekse açığa vurdukları tüm duyguları bilir.
وَمَا مِنۡ غَآئِبَةٖ فِي ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٍ ٧٥
Ve yerde, gökte hiç bir gâib yoktur ki açık bir kitapta olmasın.
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitabta olmasın.
Gökte ve yerde gâib (gizli) hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da) olmasın.
Yerde ve gökde (en gizli) hiçbir gaaib müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir kitabdadır.
Göklerdeki ve yeryüzündeki bütün bilinmezler, tüm sırlar mutlaka apaçık kitapta yer alır.
إِنَّ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ أَكۡثَرَ ٱلَّذِي هُمۡ فِيهِ يَخۡتَلِفُونَ ٧٦
Haberiniz olsun ki bu Kur'an Ben-î İsraîle ihtilâf edip durdukları şeylerin ekserisini anlatır.
Gerçekten bu Kur'an; İsrailoğullarına ayrılığa düştükleri şeyin çoğunu açıklamaktadır.
Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarına üzerinde ayrılığa düştükleri şeylerin çoğunu açıklıyor.
Şübhesiz ki bu Kur'an Isrâîl oğullarına, hakkında kendilerinin ihtilâf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu açıklar.
Kuşku yok ki, Bu Kur'an, İsrailoğulları'na anlaşmazlığa düştükleri konuların çoğunu açık açık anlatmaktadır.
وَإِنَّهُۥ لَهُدٗى وَرَحۡمَةٞ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ ٧٧
Ve hakikat o doğruyu gösterir katî bir hidayet ve mü'minler için mahzı rahmettir.
Gerçekten o; mutlak bir hidayettir ve mü'minler için de bir rahmettir.
Şüphesiz o, elbette mü’minler için bir hidayet ve bir rahmettir.
Hakıykaten o, mutlak bir hidâyetdir, mü'minler için de bir rahmet.
Ve yine kuşku yok ki, Kur'an, mü'minler için doğru yol kılavuzu ve rahmettir.