بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
كَذَّبَتۡ ثَمُودُ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٤١
Semûd gönderilen Resuller’i tekzib etti.
Semud da peygamberleri yalanladı.
Semûd kavmi de Peygamberleri yalanladı.
Semud (kavmi de gönderilen) peygamberleri tekzîb etmişdir.
Semudoğulları da peygamberlerini yalanladılar.
إِذۡ قَالَ لَهُمۡ أَخُوهُمۡ صَٰلِحٌ أَلَا تَتَّقُونَ ١٤٢
O vakit ki kardeşleri Salih onlara demişti: Allah’dan korkmaz mısınız?
Hani onlara kardeşleri Salih demişti ki: Siz, sakınmaz mısınız?
Hani kardeşleri Salih, onlara şöyle demişti: “Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”
O zamanda ki biraderleri Saalih onlara: «(Allahdan) korkmaz mısınız?» demişdi.
Hani kardeşleri Salih onlara dedi ki, siz hiç Allah'tan korkmaz mısınız?
إِنِّي لَكُمۡ رَسُولٌ أَمِينٞ ١٤٣
Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş bir Resulüm, eminim.
Muhakkak ki ben, size emin bir peygamberim.
“Ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”
«Şübhesiz ben size (gönderilmiş) emîn bir peygamberim».
Ben size gönderilmiş güvenilir bir Allah elçisiyim.
فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ ١٤٤
Gelin Allah’dan korkun ve bana itaat edin.
Artık Allah'tan korkun da bana itaat edin.
“Öyle ise Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin!”
«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».
Öyleyse Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz.
وَمَآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ مِنۡ أَجۡرٍۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١٤٥
Buna karşı ben sizden bir ecir istemiyorum, benim ecrim ancak Rabb-ül’âlemîn’e aiddir.
Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, ancak alemlerin Rabbına aittir.
“Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.”
«Ben buna karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım aalemlerin Rabbinden başkasına aaid değildir».
Ben bu çağrı hizmetime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum; benim çabalarımın karşılığını verecek olan, alemlerin Rabb'idir.
أَتُتۡرَكُونَ فِي مَا هَٰهُنَآ ءَامِنِينَ ١٤٦
Siz burada emn-ü eman ile bırakılacak mısınız?
Burada emniyet içinde bırakılır mısınız?
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?”
«Siz burada (ki nimetlerin içinde) emîn emîn bırakılacak mısınız»?
Siz bu dünyada hep güven içinde yaşatılacağınızı mı sanıyorsunuz?
فِي جَنَّٰتٖ وَعُيُونٖ ١٤٧
O cennetler, pınarlar.
Bahçelerde, çeşmelerde.
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?”
«Bağların, pınarların içinde»,
Bahçeler ve pınarlar arasında
وَزُرُوعٖ وَنَخۡلٖ طَلۡعُهَا هَضِيمٞ ١٤٨
Lâtıf tal'ı sarkmış hurmalar, ekinler içinde.
Ekinler, salkımları sarkmış hurmalıklar arasında.
(146-148) “Siz buradaki bahçelerde, pınar başlarında, ekinlerde, meyveleri olgunlaşmış hurmalıklarda güven içinde bırakılacak mısınız?”
«Ekinlerin ve tomurcukları nâzik, yumuşak hurma ağaçlarının içinde».
Ekinler ve olgun tomurcuklar hurmalar arasında
وَتَنۡحِتُونَ مِنَ ٱلۡجِبَالِ بُيُوتٗا فَٰرِهِينَ ١٤٩
Ki bir de dağlardan keyfli keyfli evler yontuyorsunuz.
Dağlarda ustalıkla evler oyar mısınız?
“Bir de dağlardan ustalıkla evler yontuyorsunuz.”
«Dağlardan şımarık şımarık evler yontuyorsunuz».
Dağları maharetle oyup alımlı köşkler yapıyorsunuz?
فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَأَطِيعُونِ ١٥٠
Gelin Allah’dan korkun da bana itaat eyleyin.
O halde Allah'tan korkun da bana itaat edin.
“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.”
«Artık Allahdan korkun ve bana itaat edin».
Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz.
وَلَا تُطِيعُوٓاْ أَمۡرَ ٱلۡمُسۡرِفِينَ ١٥١
İtaat etmeyin o kimselere ki.
Müsriflerin emrine itaat etmeyin.
(151-152) “Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin.”
«Müfritlerin emrine boyun eğmeyin».
Aranızdaki azıtmışların emirlerine uymayınız.