بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنۡ حِسَابُهُمۡ إِلَّا عَلَىٰ رَبِّيۖ لَوۡ تَشۡعُرُونَ ١١٣
Sizin şuurunuz olsa onların hesabı ancak Rabb’ime aiddir.
Onların hesabı ancak Rabbıma aittir. Keşki düşünseniz.
“Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!”
«Onların hesabı Rabbimden başkasına aaid değildir, eğer ince düşünürseniz... »
Onların hesabını görmek, sadece Rabb'ime düşer. Keşke bu gerçeğin bilincinde olsanız.
وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١١٤
Hem ben iman edenleri koğmaya memur değilim.
Ve ben, inananları kovacak değilim.
“Ben inananları kovacak değilim.”
«Ve ben o mü'minleri (sizin hatırınız için) tardedici de değilim».
Mü'minleri yanımdan kovmak bana yakışmaz.
إِنۡ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٞ مُّبِينٞ ١١٥
Ben ancak açık, bir nezirim.
Ben, ancak apaçık bir uyarıcıyım.
“Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
«Ben (gelecek tehlikelerle) apaçık korkutandan başka (bir kimse) de değilim».
Ben sadece açık sözlü bir uyarıcıyım.
قَالُواْ لَئِن لَّمۡ تَنتَهِ يَٰنُوحُ لَتَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمَرۡجُومِينَ ١١٦
And ederiz ki dediler; eğer vazgeçmezsen yâ Nuh! Mutlak ve muhakkak recm edilenlerden olacaksın.
Ey Nuh, eğer son vermezsen, sen muhakkak taşlananlardan olursun, dediler
Dediler ki: “Ey Nûh! (Bu işten) vazgeçmezsen mutlaka taşlananlardan olacaksın!”
Dediler ki: «Ey Nuuh, sen (bu dediğinden) vaz geçmezsen muhakkak ki taşlanmışlardan olacaksın».
Soydaşları; «Ey Nuh, eğer bu dediklerinden vazgeçmezsen taşa tutulup öldürülenlerden olacaksın» dediler.
قَالَ رَبِّ إِنَّ قَوۡمِي كَذَّبُونِ ١١٧
Yâ Rab! dedi: anlaşıldı ki kavmim beni tekzib ettiler.
O da dedi ki: Rabbım, doğrusu kavmim beni yalanladı.
Nûh, şöyle dedi: “Ey Rabbim! Kavmim beni yalanladı.”
(Nuuh): «Rabbim, dedi, hakıykat kavmim beni tekzîb etdi».
Bunun üzerine Nuh dedi ki: «Ya Rabbi, soydaşlarım beni yalanladılar.
فَٱفۡتَحۡ بَيۡنِي وَبَيۡنَهُمۡ فَتۡحٗا وَنَجِّنِي وَمَن مَّعِيَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ ١١٨
Artık benimle onların arasını nasıl ayırt edeceksen et de bana ve beraberimdeki mü'minlere necat ver.
Artık benimle onların arasında Sen, bir hüküm ver. Beni ve beraberimdeki mü'minleri kurtar.
“Artık onlarla benim aramda sen hükmet. Beni ve benimle birlikte olan mü’minleri kurtar.”
«Binâen'aleyh benimle onların arasındaki hükmü Sen ver de beni ve berâberimdeki mü'minleri kurtar».
Onlar ile aramdaki meseleyi sen kesin çözüme bağla; beni ve yanımdaki mü'minleri kurtar.»
فَأَنجَيۡنَٰهُ وَمَن مَّعَهُۥ فِي ٱلۡفُلۡكِ ٱلۡمَشۡحُونِ ١١٩
Bunun üzerine biz de onu ve beraberindekileri o dolu gemide necata çıkardık.
Bunun üzerine Biz de, onu ve beraberindekileri, dolu bir gemi içinde kurtardık.
Derken biz onu ve beraberindekileri dolu geminin içinde (taşıyıp) kurtardık.
Bunun üzerine biz onu da, beraberinde olanları da o dolu (yüklü) geminin içinde selâmete erdirdik.
Bunun üzerine Nuh'u ve yanındakileri dolu bir gemiye bindirerek kurtardık.
ثُمَّ أَغۡرَقۡنَا بَعۡدُ ٱلۡبَاقِينَ ١٢٠
Sonra da arkasından kalanları garkettik.
Sonra geride kalanları suda boğduk.
Sonra da geride kalanları suda boğduk.
Sonra arkalarından arta kalanları da (suda) boğduk.
Bunun arkasından dışarda kalanları suda boğduk.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗۖ وَمَا كَانَ أَكۡثَرُهُم مُّؤۡمِنِينَ ١٢١
Şüphesiz bunda mutlak bir âyet var öyle iken ekserîsi mü'min olmadı.
Muhakkak ki bunda, bir ayet vardır. Ama onların çoğu mü'minler olmadı.
Şüphesiz bunda bir ibret vardır. Onların çoğu ise iman etmiş değillerdir.
Şübhe yok ki bunda mutlak bir ibret vardır. (Fakat) onların çoğu îman ediciler değildir.
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğunluğu inanmamış kimselerdi.
وَإِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلرَّحِيمُ ١٢٢
Ve şüphesiz ki Rabbin, O öyle Azîz, öyle Rahîm.
Ve muhakkak ki Rabbın, elbette o; Aziz'dir, Rahim'dir.
Şüphesiz senin Rabbin mutlak güç sahibi olandır, çok merhametli olandır.
Şübhesiz ki senin Rabbin, elbette O, mutlak gaalibdir, çok esirgeyicidir.
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
كَذَّبَتۡ عَادٌ ٱلۡمُرۡسَلِينَ ١٢٣
Âd, gönderilen Resuller’i tekzib etti.
Ad da peygamberleri yalanladı.
Âd kavmi de peygamberleri yalanladı.
Aad (kavmi de kendilerine) gönderilen (peygamber) leri tekzîbetdi.
Adoğulları da peygamberlerini yalanladılar.