بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ ٱلْخُلْدِ ٱلَّتِى وُعِدَ ٱلْمُتَّقُونَۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَآءً وَمَصِيرًا ﴿١٥

De ki: «Bu mu hayırlı, yoksa muttakıylere va'd olunan ebedîlik cenneti mi? Ki bu, onlar için bir mükâfat, bir merci'dir.

— Hasan Basri Çantay

لَّهُمْ فِيهَا مَا يَشَآءُونَ خَٰلِدِينَۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَّسْـُٔولًا ﴿١٦

Orada ne dilerlerse, kendileri de muhalled olarak, onların. Bu, Rabbinin üzerinde (incâzı) istenen (beklenen) bir va'ddir.

— Hasan Basri Çantay

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ فَيَقُولُ ءَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِى هَٰٓؤُلَآءِ أَمْ هُمْ ضَلُّواْ ٱلسَّبِيلَ ﴿١٧

(Rabbin) onları da, Allahdan gayri tapdıklarını da (mahşerde) bir araya toplayıb da: «Siz mi şu kullarımı sapdırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıtdılar?» diyeceği gün.

— Hasan Basri Çantay

قَالُواْ سُبْحَٰنَكَ مَا كَانَ يَنۢبَغِى لَنَآ أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَآءَ وَلَٰكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَءَابَآءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُواْ ٱلذِّكْرَ وَكَانُواْ قَوْمًۢا بُورًا ﴿١٨

(görürsün ki) onlar (şöyle) demişlerdir: «Seni tenzîh ederiz. Seni bırakıb da başka velîler edinmemiz bize yakışmaz. Fakat (gerek) onları (n) ve (gerek) ataları (nın azâb müddetlerini) kendin uzatdın da nihayet zikri unutdular ve helak (e mahkûm) bir kavm oldular».

— Hasan Basri Çantay

فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًاۚ وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا ﴿١٩

İşte (tapdıklarınız) sizi, dedikleriniz hakkında, kat'î suretde yalancı çıkarmışlardır. O halde ne (azabınızı) döndürmiye, ne de (bu hususda) herhangi bir yardıma asla muktedir olamayacaksınız. Sizden kim zulmederse ona büyük bir azâb tatdırırız.

— Hasan Basri Çantay

وَمَآ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ إِلَّآ إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِى ٱلْأَسْوَاقِۗ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَۗ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا ﴿٢٠

Biz senden evvel hiçbir peygamber göndermedik (ve hiç biri haaric değildi ki) muhakkak onlar da yemek yerlerdi, çarşılarda yürürlerdi. Sizin bir kısmınızı diğer bir kısım için bir ibtilâ (ve imtihan mevzuu) yapdık, sabredecek misiniz (diye). Rabbin (her şey'i) hakkıyle görendir.

— Hasan Basri Çantay

وَقَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَآءَنَا لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَاۗ لَقَدِ ٱسْتَكْبَرُواْ فِىٓ أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا ﴿٢١

Bize kavuşmayı ümîd etmeyenler dedi (ler) ki: «Bizim üzerimize melekler indirmeli değil miydi, yahud Rabbimizi görmeli (değil mi) ydik»? Andolsun ki onlar nefislerinden kibir (ve azamet) saklamışlar, büyük bir azgınlıkla haddi aşmışlar (küstahlığa kalkışmışlar) dır.

— Hasan Basri Çantay

يَوْمَ يَرَوْنَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا ﴿٢٢

(Azâb) melekleri (ni) görecekleri gün, (evet) o gün günahkârlara hiçbir sevinc haberi yokdur. (Melekler onlara: «Size) müjde yasak edilmişdir, yasak!» diyeceklerdir.

— Hasan Basri Çantay

وَقَدِمْنَآ إِلَىٰ مَا عَمِلُواْ مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَٰهُ هَبَآءً مَّنثُورًا ﴿٢٣

Biz onların herhangi bir amel (ve hareket) yapdılarsa (hepsinin) önüne geçdik de bunları saçılmış (ve hiçbir değeri olmayan) zerreler yapdık.

— Hasan Basri Çantay

أَصْحَٰبُ ٱلْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا ﴿٢٤

O gün cennet yaranının eğlenib duracakları yer çok hayırlı, dinlenecekleri yer çok güzeldir.

— Hasan Basri Çantay

وَيَوْمَ تَشَقَّقُ ٱلسَّمَآءُ بِٱلْغَمَٰمِ وَنُزِّلَ ٱلْمَلَٰٓئِكَةُ تَنزِيلًا ﴿٢٥

O gün semâ, bulutlar (çıkıb), parçalanacak, melekler (ellerinde amel defterleri bulunduğu halde hesâb için) indirilecek, indirilecek.

— Hasan Basri Çantay

AYARLAR