بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

ثُمَّ صَدَقْنَٰهُمُ ٱلْوَعْدَ فَأَنجَيْنَٰهُمْ وَمَن نَّشَآءُ وَأَهْلَكْنَا ٱلْمُسْرِفِينَ ﴿٩

Sonra onlara olan vaade sadık olduk da kendilerini ve dilediklerimizi necata çıkarıp müsrifleri helâk ettik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nihayet onlara verdiğimiz sözün doğruluğunu gösterdik. Kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık, aşırı gidenleri de yok ettik.

— İbni Kesir

Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helâk ettik.

— Diyanet İşleri

Sonra biz onlara olan va'd (imiz) in doğruluğunu gösterdik de hem kendilerini, hem kimleri diliyorsak onları kurtardık. İftiracıları ise helak etdik.

— Hasan Basri Çantay

Sonra sözümüzü tutarak onları ve dilediğimiz kimseleri kurtararak ölçülerimizi çiğneyen azgınları yokettik.

— Seyyid Kutub

لَقَدْ أَنزَلْنَآ إِلَيْكُمْ كِتَٰبًا فِيهِ ذِكْرُكُمْۖ أَفَلَا تَعْقِلُونَ ﴿١٠

Şanım Hakk’ı için size bir kitap indirdik ki bütün şanımız onda? hâlâ akıllanmayacak mısınız?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; size, içinde zikrinizin bulunduğu bir Kitab indirdik. Hala akletmiyor musunuz?

— İbni Kesir

Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?

— Diyanet İşleri

Andolsun, size öyle bir kitab indirmişizdir ki (bütün) zikir (ve şeref) iniz ondadır. Haalâ akıllanmıyacak mısınız?

— Hasan Basri Çantay

Andolsun ki, size namınızı yücelten, öğütler içeren bir kitap indirdik. Buna aklınız ermiyor mu?

— Seyyid Kutub

وَكَمْ قَصَمْنَا مِن قَرْيَةٍ كَانَتْ ظَالِمَةً وَأَنشَأْنَا بَعْدَهَا قَوْمًا ءَاخَرِينَ ﴿١١

Halbuki biz zulmetmekte olan nice memleket kırdık geçirdik, ve arkasından diğerlerini başka bir kavim olarak neşet ettirdik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, zulmeden nice kasabayı kırıp geçirdik. Ve onlardan sonra başka bir kavmi var ettik.

— İbni Kesir

Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik.

— Diyanet İşleri

Biz (küfür ve) zulmeden nice memleketi kırıb geçirdik, sonra ardından da diğer kavm (ler) i yaratdık.

— Hasan Basri Çantay

Halkları zalim olan nice şehri kırıp geçirdik de arkasından başka halklar ortaya çıkardık.

— Seyyid Kutub

فَلَمَّآ أَحَسُّواْ بَأْسَنَآ إِذَا هُم مِّنْهَا يَرْكُضُونَ ﴿١٢

Be'simizi hissettikleri vakit, hemen oradan üzengi depiyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bizim baskınımızı hissettikleri zaman; onlar, oradan kaçmaya yelteniyordu

— İbni Kesir

Onlar azabımızı hissedince, hemen oradan süratle kaçıyorlardı.

— Diyanet İşleri

(Evet), onlar azabımızı his (ve müşahede) etdikleri zaman hemen oralardan harıl harıl kaçıyorlardı.

— Hasan Basri Çantay

Bu zalimler azabımızın gelip çattığını farkettiklerinde derhal şehirlerinden kaçmaya koyuluyorlardı.

— Seyyid Kutub

لَا تَرْكُضُواْ وَٱرْجِعُوٓاْ إِلَىٰ مَآ أُتْرِفْتُمْ فِيهِ وَمَسَٰكِنِكُمْ لَعَلَّكُمْ تُسْـَٔلُونَ ﴿١٣

Yok, dedik: tepinmeyin, dönün o içinde şimartıldığınız şeylere ve meskenlerinize, ki sorguya çekileceksiniz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Koşup kaçmayın, size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün. Elbette sorguya çekileceksiniz.

— İbni Kesir

Onlara, “Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorulacaksınız” denildi.

— Diyanet İşleri

(Onlara:) «Kaçmayın, içinde bulunduğunuz refaha, yurdlarında dönün, çünkü sorguya çekileceksiniz» (denildi).

— Hasan Basri Çantay

Kaçmayınız, sizi baştan çıkaran nimetlere ve evlerinize dönünüz ki, sorguya çekileceksiniz!

— Seyyid Kutub

قَالُواْ يَٰوَيْلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ ﴿١٤

Vay bizlere: bizler cidden zalimler idik dediler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Dediler ki: Vay başımıza gelenlere; doğrusu biz, zalimler idik.

— İbni Kesir

“Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik” dediler.

— Diyanet İşleri

Dediler: «Ne yazık bize! Biz hakıykaten zaalimler idik».

— Hasan Basri Çantay

Eyvahlar olsun! Biz gerçekten kendimize zulmetmişiz dediler.

— Seyyid Kutub

فَمَا زَالَت تِّلْكَ دَعْوَىٰهُمْ حَتَّىٰ جَعَلْنَٰهُمْ حَصِيدًا خَٰمِدِينَ ﴿١٥

Artık bütün davaları bu oldu kaldı, nihayet onları öyle yapdık ki biçildiler, söndüler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bu haykırmaları devam edip dururken Biz; onları, biçilmiş bir ot, sönmüş bir ocak haline getirdik.

— İbni Kesir

Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti.

— Diyanet İşleri

Nihayet biz onları biçilmiş bir ot, ocakları sönmüş (bir kül yığını) haaline getirinceye kadar dâima feryadları bu (söz) olmuşdur.

— Hasan Basri Çantay

Onlar böyle vahlanıp dururken biz kendilerini biçilmiş ekinler gibi cansız yere seriverdik.

— Seyyid Kutub

وَمَا خَلَقْنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا لَٰعِبِينَ ﴿١٦

Biz o göğü ve yeri oyunculuk etmek üzere yaratmadık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; göğü, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.

— İbni Kesir

Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.

— Diyanet İşleri

Biz göğü de, yeri de, ikisinin arasında bulunan şeyleri de oyuncular (ın işi) olarak yaratmadık.

— Hasan Basri Çantay

Biz göğü, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları oyun olsun diye yaratmadık.

— Seyyid Kutub

لَوْ أَرَدْنَآ أَن نَّتَّخِذَ لَهْوًا لَّٱتَّخَذْنَٰهُ مِن لَّدُنَّآ إِن كُنَّا فَٰعِلِينَ ﴿١٧

Eğer bir eğlence ittihaz etmiş olsa idik onu kendi ledünnümüzden ittihaz ederdik, yapacak olsa idik öyle yapardık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu kendi katımızdan edinirdik. Fakat asla edinmedik.

— İbni Kesir

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık.

— Diyanet İşleri

Eğer biz bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi canibimizden edinirdik elbet. Biz (böyle) yapanlar da değiliz.

— Hasan Basri Çantay

Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, özümüzden kaynaklanan bir eğlence edinirdik. Yapacak olsak böyle yapardık.

— Seyyid Kutub

بَلْ نَقْذِفُ بِٱلْحَقِّ عَلَى ٱلْبَٰطِلِ فَيَدْمَغُهُۥ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٌۚ وَلَكُمُ ٱلْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ ﴿١٨

Hayır biz Hakk’ı bâtılın tepesine fırlatırız da beynini parçalar, bir de bakarsın o anda mahvolmuştur, vay sizlere de o ettiğiniz vasıflardan.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır Biz; gerçeği batılın tepesine indiririz de onun beynini parçalar. Bir de bakarsın ki; o, yok olup gitmiştir. Allah'a yakıştırdıklarınızdan dolayı yazıklar olsun size.

— İbni Kesir

Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah’a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size!

— Diyanet İşleri

Hayır, biz hakkı baatılın tepesine (indirib) atarız da o, bunun beynini parçalar. Bir de görürsünüz ki bu, yok olub gitmişdir. (Allaha karşı) vasf (ve isnâd) etmekde olduğunuz (iftiralar) dan dolayı yazıklar olsun size!

— Hasan Basri Çantay

Hayır, biz hakkı (gerçeği), batılın (eğriliğin), başına çarparız da batılın beyni parçalanır ve yok oluverir. Allah'a yakıştırdığınız uygunsuz sıfatlardan ötürü vay gele başınıza!

— Seyyid Kutub

وَلَهُۥ مَن فِى ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِۚ وَمَنْ عِندَهُۥ لَا يَسْتَكْبِرُونَ عَنْ عِبَادَتِهِۦ وَلَا يَسْتَحْسِرُونَ ﴿١٩

Halbuki göklerde yerde kim varsa onundur, ve onun huzurundakiler ona ibâdetten ne çekinirler ne de yorgunluk duyarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Katında olanlar O'na kulluk etmekten büyüklenmezler ve usanmazlar.

— İbni Kesir

Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.

— Diyanet İşleri

Göklerde ve yerde bulunan kişiler Onundur. Onun huzuurundaki kişiler kendisine ibâdet etmekden asla kibirlenmezler, yorulmazlar da.

— Hasan Basri Çantay

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun katındakiler hiçbir büyüklük kompleksine kapılmaksızın ve hiç bıkmaksızın O'na ibadet ederler.

— Seyyid Kutub

AYARLAR