بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَٱصۡبِرۡ نَفۡسَكَ مَعَ ٱلَّذِينَ يَدۡعُونَ رَبَّهُم بِٱلۡغَدَوٰةِ وَٱلۡعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجۡهَهُۥۖ وَلَا تَعۡدُ عَيۡنَاكَ عَنۡهُمۡ تُرِيدُ زِينَةَ ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَاۖ وَلَا تُطِعۡ مَنۡ أَغۡفَلۡنَا قَلۡبَهُۥ عَن ذِكۡرِنَا وَٱتَّبَعَ هَوَىٰهُ وَكَانَ أَمۡرُهُۥ فُرُطٗا ٢٨

Nefsince de o kullarla beraber sabret ki sabah akşam (her vakit) Rab’lerine duâ eder cemalini isterler, sen dünya ziynetini arzu ederek onlardan gözlerini ayırma ve o kimseye itaat etme ki kalbini zikrimizden gafil bırakmışız, keyfinin ardına düşmüş ve işi haddini aşmak olmuştur.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sabah akşam Rabblarının rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber, sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmasını unutturduğumuz, heva ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere itaat etme.

– İbni Kesir

Sabah akşam Rablerine, O’nun rızasını dileyerek dua edenlerle birlikte ol. Dünya hayatının zînetini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Kalbini bizi anmaktan gafil kıldığımız, boş arzularına uymuş ve işi hep aşırılık olmuş kimselere boyun eğme.

– Diyanet İşleri

Sabah, akşam Rablerine, (sırf) Onun cemâlini dileyerek, düaa edenlerle beraber candan sabr (u sebat) et. Dünyâ hayaatının zînetini arzu edib de gözlerini onlardan ayırma. Kalbine bizi anmakdan gaflet verdiğimiz, hevâ ve hevesine uymuş, işinde haddi aşmış kimselere boyun eğme.

– Hasan Basri Çantay

Sırf Rabb'lerinin rızasını dileyerek sabah akşam O'na yalvaranlarla birarada olmaya kendini zorla. Dünya hayatının çekiciliğini isteyerek böyle kimseleri gözardı etme. Adımızı anmayı kalbine unutturduğumuz ve ihtiraslarına tutsak olarak kendini akıntıya kaptırmış kimselerin arzularına uyma.

– Seyyid Kutub

وَقُلِ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّكُمۡۖ فَمَن شَآءَ فَلۡيُؤۡمِن وَمَن شَآءَ فَلۡيَكۡفُرۡۚ إِنَّآ أَعۡتَدۡنَا لِلظَّٰلِمِينَ نَارًا أَحَاطَ بِهِمۡ سُرَادِقُهَاۚ وَإِن يَسۡتَغِيثُواْ يُغَاثُواْ بِمَآءٖ كَٱلۡمُهۡلِ يَشۡوِي ٱلۡوُجُوهَۚ بِئۡسَ ٱلشَّرَابُ وَسَآءَتۡ مُرۡتَفَقًا ٢٩

Ve de ki: o hak Rabb’inizdendir, artık dileyen iman etsin, dileyen küfr, çünkü biz, zalimler için öyle bir ateş müheyyâ kilmışızdır ki sertakları kendilerini kuşatmaktadır ve eker istigase ederlerse erimiş cesed gibi bir su ile imdad edilirler, yüzleri civirir, o ne fena içki ve o ne fena kurultay!

– Elmalılı Hamdi Yazır

De ki: Gerçek, Rabbınızdandır. İsteyen inansın, isteyen inkar etsin. Şüphesiz ki zalimler için, duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmış bir ateş hazırlamışızdır. Onlar feryad edip yardım dilediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. O, ne kötü içecek ve ne kötü duraktır.

– İbni Kesir

De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir.

– Diyanet İşleri

De ki: «O (Kur'an) Rabbimizden (gelen bir) hakdır. Artık dileyen îman etsin, dileyen gâvur olsun. Hakıykat biz, zaalimlere öyle bir ateş hazırladık ki (etrafını saran) dıvar (lar) ı çepçevre kendilerini kuşatmış (kuşatacak) dır. Eğer onlar (susuzlukdan) feryâd ve istimdâd ederlerse (kaynamış ve) kalın bir mâyi'a benzeyen, yüzleri kavuran bir su ile imdâd olunacaklardır. O, ne fena içecekdir! (O ateş) ne kötü bir dayanakdır!

– Hasan Basri Çantay

Onlara «Bu Kur'an, Allah tarafından gönderilmiş bir gerçektir, isteyen inansın, isteyen inkar etsin» de. O ateşe atılanlar «su, su» diye feryad ettiklerinde çığlıklarına karşılık kendilerine ergimiş metal gibi yüzleri kavuran bir sıvı sunulur. O ne fena bir içecek ve orası ne fena bir barınaktır.

– Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ إِنَّا لَا نُضِيعُ أَجۡرَ مَنۡ أَحۡسَنَ عَمَلًا ٣٠

Amma iman edip salih ameller işleyenler, şüphe yok ki biz öyle güzel amel işleyenin ecrini zayi etmeyiz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki iman edip, salih amel işleyenlere gelince; muhakkak ki Biz; iyi hareket edenlerin ecrini zayi etmeyiz.

– İbni Kesir

Gerçek şu ki, iman edip iyi işler yapanlara gelince, elbette biz iyi iş yapanların ecrini zayi etmeyiz.

– Diyanet İşleri

Îman edib de güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlarla gelince:) Biz, şübhe yok ki, iyi amel ve hareket edenin mükâfatını zaayi etmeyiz.

– Hasan Basri Çantay

İman edip iyi ameller işleyenlere gelince, biz iyilik yapanları kesinlikle ödülsüz bırakmayız.

– Seyyid Kutub

أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ جَنَّٰتُ عَدۡنٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهِمُ ٱلۡأَنۡهَٰرُ يُحَلَّوۡنَ فِيهَا مِنۡ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٖ وَيَلۡبَسُونَ ثِيَابًا خُضۡرٗا مِّن سُندُسٖ وَإِسۡتَبۡرَقٖ مُّتَّكِـِٔينَ فِيهَا عَلَى ٱلۡأَرَآئِكِۚ نِعۡمَ ٱلثَّوَابُ وَحَسُنَتۡ مُرۡتَفَقٗا ٣١

Öyleler, işte onlara Adn cennetleri var, altlarından nehirler akar, orada altın bileziklerden ziynetlenecekler, sündüs ve istebraktan yeşil esvab giyecekler, erîkeler üzerine dayanıp kurulacaklar o, ne güzel sevap ve ne güzel kurultay!

– Elmalılı Hamdi Yazır

İşte onlara; altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada altın bilezikler takınırlar, ince ve kalın ipekliden yeşil elbiseler giyerek tahtları üzerine otururlar. O ne güzel mükafat ve ne güzel duraktır.

– İbni Kesir

İşte onlar için içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Orada tahtlar üzerine kurularak altın bileziklerle süslenecekler, ince ve kalın ipekten yeşil giysiler giyeceklerdir. O ne güzel karşılıktır! Cennet de ne güzel bir yaslanacak yerdir!

– Diyanet İşleri

Onlar (işte böyledir). Altından ırmaklar akan Adn cennetleri onlarındır. Orada tahtlar üzerinde kurularak, orada altın bileziklerle belertecekler, ince dibadan, kalın dibadan yeşil elbiseler giyeceklerdir. Ne güzel sevab, ne güzel dayanak!

– Hasan Basri Çantay

Onlar için altlarından çeşitli ırmaklar akan Adn cennetleri vardır. Kolları altın bileziklerle süslüdür. Orada ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler giyerek koltuklara kurulurlar. O ne güzel bir ödül ve orası ne güzel bir barınaktır.

– Seyyid Kutub

۞ وَٱضۡرِبۡ لَهُم مَّثَلٗا رَّجُلَيۡنِ جَعَلۡنَا لِأَحَدِهِمَا جَنَّتَيۡنِ مِنۡ أَعۡنَٰبٖ وَحَفَفۡنَٰهُمَا بِنَخۡلٖ وَجَعَلۡنَا بَيۡنَهُمَا زَرۡعٗا ٣٢

Ve onlara iki adamı temsil getir: birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz ve ikisinin de etrafını hurmalarla donatmışız ikisinin arasına da bir ekinlik yapmışız.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara iki adamı örnek ver ki; birisine iki üzüm bağı verip çevresini hurmalıklarla çevirmiş ve aralarında ekinler bitirmiştik.

– İbni Kesir

Onlara şu iki adamı örnek ver: Onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, ikisinin arasına da bir ekinlik koymuştuk.

– Diyanet İşleri

Onlara iki adamı (n haalini) misâl getir ki biz onlardan birine iki üzüm bağı vermiş, ikisinin de etrafını hurmalıklarla donatmış, ortalarında da bir ekinlik (ve meyvelik) yapmışdık.

– Hasan Basri Çantay

Onlara şu iki adamı örnek olarak anlat. Adamlardan birine iki üzüm bağı vermiştik, bağlarını hurma ağaçları ile çevirmiş ve iki bağın arasına bir tahıl tarlası koymuştuk.

– Seyyid Kutub

كِلۡتَا ٱلۡجَنَّتَيۡنِ ءَاتَتۡ أُكُلَهَا وَلَمۡ تَظۡلِم مِّنۡهُ شَيۡـٔٗاۚ وَفَجَّرۡنَا خِلَٰلَهُمَا نَهَرٗا ٣٣

İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiç bir şey noksan bırakmamış, ikisinin ortasından bir de nehir akıtmışız.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Her iki bahçe de ürünlerini vermişler ve hiç bir şeyi eksik bırakmamışlardı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık.

– İbni Kesir

Her iki bağ da meyvelerini vermiş ve ürünlerinden hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. Bu iki bağın arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

– Diyanet İşleri

Bu iki bağ (her sene aleddevam) mahsulünü vermiş, bundan bir şey'i eksik bırakmamışdı. Onların arasından bir de ırmak fışkırtmışdık.

– Hasan Basri Çantay

Bağlar meyvalarını cömertçe veriyorlar, hiçbir ürünlerini esirgemiyorlardı. İki bağ arasından bir de ırmak akıtmıştık.

– Seyyid Kutub

وَكَانَ لَهُۥ ثَمَرٞ فَقَالَ لِصَٰحِبِهِۦ وَهُوَ يُحَاوِرُهُۥٓ أَنَا۠ أَكۡثَرُ مِنكَ مَالٗا وَأَعَزُّ نَفَرٗا ٣٤

Başkaca da bir geliri var, bundan dolayı bu adam arkadaşına muhavere ederek: ben senden malca daha servetli, cem’iyyetçe daha izzetliyim dedi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Başkaca onun meyvesi de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken: Ben, malca senden daha zengin, nüfuzca da senden üstünüm, derdi.

– İbni Kesir

Derken onun büyük bir serveti oldu. Arkadaşıyla konuşurken ona dedi ki: “Benim malım seninkinden daha çok. Adamlardan yana da senden daha üstünüm.”

– Diyanet İşleri

O (adamın) başkaca geliri de vardı. Derken o, arkadaşına, (böbürlenerek), onunla konuşurken, dedi ki: «Ben malca senden zenginim. Cem'iyyetce de senden kuvvetli (ve şerefli) yim».

– Hasan Basri Çantay

Adamın bol serveti vardı. Bu yüzden tartışma sırasında arkadaşına dedi ki «Ben senden daha varlıklıyım ve tayfam da seninkinden daha kalabalıktır.

– Seyyid Kutub

وَدَخَلَ جَنَّتَهُۥ وَهُوَ ظَالِمٞ لِّنَفۡسِهِۦ قَالَ مَآ أَظُنُّ أَن تَبِيدَ هَٰذِهِۦٓ أَبَدٗا ٣٥

Ve bağına girdi, kendine yazık ediyordu, dedi: ebedâ zannetmem ki bu helâk olsun ve.

– Elmalılı Hamdi Yazır

O, nefsine böylece zulmederek bahçesine girerken dedi ki: Bu bahçenin batacağını hiç sanmam.

– İbni Kesir

Derken kendine zulmederek bağına girdi. Şöyle dedi: “Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum.”

– Diyanet İşleri

O, nefsine (böylece) zulümde berdevam (ve kâfir) olarak bağına girdi, dedi ki: «Bunun ebediyyete kadar helak olacağını zannetmiyorum».

– Hasan Basri Çantay

Kendine zulmetmiş olan bu adam (arkadaşını yanına alarak) bahçesine girdi ve dedi ki; «Bu bahçenin sonsuza dek yok olacağını sanmıyorum.»

– Seyyid Kutub

وَمَآ أَظُنُّ ٱلسَّاعَةَ قَآئِمَةٗ وَلَئِن رُّدِدتُّ إِلَىٰ رَبِّي لَأَجِدَنَّ خَيۡرٗا مِّنۡهَا مُنقَلَبٗا ٣٦

Zannetmem ki kıyamet kopsun, bununla beraber şayed Rabbim’e reddedilirsem her halde bundan daha hayırlı bir akibet bulurum.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Kıyametin kopacağını da tahmin etmiyorum. Eğer Rabbıma döndürülürsem, andolsun ki; bundan daha iyisini bulurum.

– İbni Kesir

“Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.”

– Diyanet İşleri

«Kıyametin de kopacağını sanmıyorum. (Bununla beraber senin iddiana göre) eğer ben Rabbime döndürülüp götürülürsem, andolsun, bundan daha hayırlı bir aakıbet bulurum».

– Hasan Basri Çantay

Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabb'ime döndürülecek olursam orada bundan daha iyi bir akıbetle karşılaşacağımdan eminim.

– Seyyid Kutub

قَالَ لَهُۥ صَاحِبُهُۥ وَهُوَ يُحَاوِرُهُۥٓ أَكَفَرۡتَ بِٱلَّذِي خَلَقَكَ مِن تُرَابٖ ثُمَّ مِن نُّطۡفَةٖ ثُمَّ سَوَّىٰكَ رَجُلٗا ٣٧

Arkadaşı da ona muhavere ederek: dedi ki: sen o Rabbin’e küfür mü ediyorsun ki seni bir topraktan sonra bir nutfeden yarattı, sonra da seni bir adam seviyyesine getirdi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Arkadaşı ona cevap vererek dedi ki: Seni topraktan, sonra bir damla sudan yaratıp sonunda da seni insan kılığına koyanı mı inkar ediyorsun?

– İbni Kesir

Arkadaşı, ona cevap vererek dedi ki: “Seni topraktan, sonra bir damla döl suyundan yaratan, sonra da seni (eksiksiz) bir insan şeklinde düzenleyen Allah’ı inkâr mı ediyorsun?”

– Diyanet İşleri

Arkadaşı ona cevab vererek dedi ki: «Seni (evvelâ) bir toprakdan, sonra da bir damla sudan yaratıb, tekrar seni bir adam seviyyesine (kemâline) getiren Allâhı küfr ile inkâr mı etdin»?

– Hasan Basri Çantay

Aralarındaki tartışmayı sürdüren arkadaşı kendisine dedi ki; «Seni önce topraktan, sonra spermadan yaratan, sonunda da insan biçimine koyan Allah'ı inkâr mı ediyorsun?»

– Seyyid Kutub

لَّٰكِنَّا۠ هُوَ ٱللَّهُ رَبِّي وَلَآ أُشۡرِكُ بِرَبِّيٓ أَحَدٗا ٣٨

Lâkin benim o Allah, Rabbim ve ben Rabbim’e kimseyi şerik koşamam.

– Elmalılı Hamdi Yazır

İşte O; benim Rabbım olan Allah'tır ve ben, kimseyi Rabbıma ortak koşmam.

– İbni Kesir

“Fakat O Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam.”

– Diyanet İşleri

«(Sen kâfirsin). Fakat ben (mü'minim). O, Allah benim Rabbimdir. Ben Rabbime hiçbir şey'i ortak tutmam.

– Hasan Basri Çantay

Bana gelince, benim Rabb'im Allah'dır. O'na hiç kimseyi kesinlikle ortak koşmam.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu