بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَمَآ أَغۡنَىٰ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ ٨٤
De o kesb ede geldikleri şeylerin kendilerine hiç faidesi olmadı.
Binaenaleyh yaptıkları da kendilerine bir fayda sağlamadı.
Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.
Binâen'aleyh kazanageldikleri (irtikâb etdikleri) o şeyler kendilerinden (hiç bir azabı) defi edemedi.
Oydukları köşkler hiçbir işlerine yaramadı.
وَمَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَآ إِلَّا بِٱلۡحَقِّۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَأٓتِيَةٞۖ فَٱصۡفَحِ ٱلصَّفۡحَ ٱلۡجَمِيلَ ٨٥
Öyle ya biz Samavât-ü arzı ve mabeynlerini ancak hakkile halkettik ve elbette saat muhakkak gelecek, şimdi sen safhı cemil ile muamele et. Çünkü Rabbin o öyle hallâk öyle Alim Celâlim Hakk’ı için sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve Kur'an-ı azımi verdik.
Gökleri, yeri ve aralarındakini ancak hak ile yarattık. Kıyamet günü, muhakkak gelecektir. O halde sen yumuşak ve iyi davran.
Biz, gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.
Gökleri, yeri ve aralarındaki şeyleri biz hak (ve hikmete uygun) olmayarak (şer ve fesadın devam etmesi için) yaratmadık. Elbette o saat gelecekdir. Şimdilik sen aldırış etme, (onlara karşı) güzel (ve tatlı muaamelede) bulun.
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları bir gerekçeye dayalı olarak yarattık, boşuna yaratmadık. Kıyamet anı kesinlikle gelecektir. O halde onların küstahlıklarını soylu bir umursamazlıkla karşıla.
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلۡخَلَّٰقُ ٱلۡعَلِيمُ ٨٦
Öyle ya biz Samavât-ü arzı ve mabeynlerini ancak hakkile halkettik ve elbette saat muhakkak gelecek, şimdi sen safhı cemil ile muamele et. Çünkü Rabbin o öyle hallâk öyle Alim Celâlim Hakk’ı için sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve Kur'an-ı azımi verdik.
Muhakkak ki senin Rabbın, yaratan ve bilendir.
Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve her şeyi) bilenin ta kendisidir.
Şübhesiz ki senin Rabbin (seni de, onları da) hakkıyle yaratanın, (senin de, onların da haalini ve her şey'i) kemâliyle bilenin kendisidir.
Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen Rabbindir.
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَٰكَ سَبۡعٗا مِّنَ ٱلۡمَثَانِي وَٱلۡقُرۡءَانَ ٱلۡعَظِيمَ ٨٧
Öyle ya biz Samavât-ü arzı ve mabeynlerini ancak hakkile halkettik ve elbette saat muhakkak gelecek, şimdi sen safhı cemil ile muamele et. Çünkü Rabbin o öyle hallâk öyle Alim Celâlim Hakk’ı için sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve Kur'an-ı azımi verdik.
Doğrusu sana; Biz, tekrarlanan yediyi ve şu Kur'an'ı verdik.
Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur’an’ı verdik.
Andolsun ki biz sana (namazın her rek'atında) tekrarlanan yedi (âyet-i kerîme) yi ve şu büyük Kur'ânı verdik.
Gerçekten sana sürekli tekrarlanan yedi ayetli Fatiha suresini ve yüce Kur'an'ı verdik.
لَا تَمُدَّنَّ عَيۡنَيۡكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعۡنَا بِهِۦٓ أَزۡوَٰجٗا مِّنۡهُمۡ وَلَا تَحۡزَنۡ عَلَيۡهِمۡ وَٱخۡفِضۡ جَنَاحَكَ لِلۡمُؤۡمِنِينَ ٨٨
Sakın o kâfirlerden bir takımlarını zevkıyap ettiğimiz şeylere göz atma ve onlara karşı mahzun olma da mü'minlere kanadını indir.
Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz geçimliğe gözlerini dikme ve onlara üzülme. İnananlara kanat ger.
Kâfirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü’minlere (şefkat) kanadını indir.
Sakın (o kâfirlerden) bir takımlarını faidelendirdiğimiz şeylere (servete ve sâireye) iki gözünü dikib uzatma. Onların karşısında tasalanma. Mü'minler için de (şefekat kanadını indir.
Erkek, kadın bazı kâfirlere verdiğimiz kimi dünya nimetlerine göz dikme ve (iman etmiyorlar diye) onlar için üzülme, mü'minlere karşı alçak gönüllülük kanatlarını indir.
وَقُلۡ إِنِّيٓ أَنَا ٱلنَّذِيرُ ٱلۡمُبِينُ ٨٩
Ve de ki haberiniz olsun; ben o nezîri mübînim ben.
De ki: Ben apaçık bir uyarıcıyım.
De ki: “Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım.”
Ve de ki: «Şübhesiz ben, (evet) ben (üstünüze inecek azâb-ı ilâhîyi) açıkça haber verenim».
Ben açık sözlü bir uyarıcıyım de.
كَمَآ أَنزَلۡنَا عَلَى ٱلۡمُقۡتَسِمِينَ ٩٠
Tıpkı indirdiğimiz gibi o taksimcilere O, Kur'an’ı kısım kısım tefrik edenlere.
Tıpkı o bölüşenlere indirdiğimiz gibi.
Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.
(90-91) Nitekim iş bölümü yapanlara, Kur'ânı parçalayanlara da (öyle azâb) indirmişdik.
Kutsal kitaplarının ayetleri arasında ayırım gözeten bölücülere de mesaj indirdik.
ٱلَّذِينَ جَعَلُواْ ٱلۡقُرۡءَانَ عِضِينَ ٩١
Tıpkı indirdiğimiz gibi o taksimcilere O, Kur'an’ı kısım kısım tefrik edenlere.
Onlar ki; Kur'an'ı parçalara ayırmışlardı.
Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr ederek) Kur’an’ı da parça parça edenlerdir.
(90-91) Nitekim iş bölümü yapanlara, Kur'ânı parçalayanlara da (öyle azâb) indirmişdik.
Onlar ki, Kur'an'ın ayetleri arasında da ayırım gözettiler.
فَوَرَبِّكَ لَنَسۡـَٔلَنَّهُمۡ أَجۡمَعِينَ ٩٢
Ki Rabbin Hakk’ı için, biz onların hepsine mutlak ve muhakkak soracağız.
Rabbına andolsun ki; onların hepsine birden mutlaka soracağız;
(92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
(92-93) İşte Rabbine andolsun ki onlara, topuna yapmakda oldukları şeyleri elbette soracağız.
Rabbin hakkı için, onların tümünü kesinlikle sorguya çekeceğiz.
عَمَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ٩٣
Ki Rabbin Hakk’ı için, biz onların hepsine mutlak ve muhakkak soracağız.
Yapmakta oldukları şeyleri.
(92-93) Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
(92-93) İşte Rabbine andolsun ki onlara, topuna yapmakda oldukları şeyleri elbette soracağız.
Yaptıkları işler konusunda.
فَٱصۡدَعۡ بِمَا تُؤۡمَرُ وَأَعۡرِضۡ عَنِ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ٩٤
Şimdi sen her ne ile emrolunuyorsan kafalarına çatlat ve müşriklere aldırma.
Sen; emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırış etme.
Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah’a ortak koşanlara aldırış etme.
Şimdi sen ne ile emrolunuyorsan (kafalarını çatlatırcasına) apaçık bildir. Müşriklere aldırış etme.
Sana buyurulanı açıktan açığa bildir. Ve müşriklere aldırış etme.