بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

فَجَعَلْنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن سِجِّيلٍ ﴿٧٤

Derhal şehirlerinin üstünü altına getiriverdik ve üzerlerine siccilden taşlar yağdırdık.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ülkelerinin üstünü altına getirdi. Üzerlerine sert taş yağdırdık.

— İbni Kesir

Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.

— Diyanet İşleri

Hemen (şehirlerinin) üstünü altına getirdik. Tepelerine de balçıkdan pişirilmiş bir taş (yağmuru) yağdırdık.

— Hasan Basri Çantay

Beldelerinin altını üstüne getirdik ve üzerlerine taşlaşmış balçık kütleleri yağdırdık.

— Seyyid Kutub

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَٰتٍ لِّلْمُتَوَسِّمِينَ ﴿٧٥

Elbette bunda fikr-u firaseti olanlara âyetler var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunda görebilenler için ayetler vardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.

— Diyanet İşleri

Elbette bunda fikr-ü firâseti olanlar için ibretler vardır.

— Hasan Basri Çantay

Hiç şüphesiz görüntü aracılığı ile işin özünü kavrayabilenler için bu olayda alınacak birçok dersler vardır.

— Seyyid Kutub

وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٍ مُّقِيمٍ ﴿٧٦

Hem o harabe yol üstünde duruyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

O yerler, işlek yollar üzerinde hala durmaktadır.

— İbni Kesir

O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.

— Diyanet İşleri

O (şehrin haraabeleri) hakıykat (herkesin göreceği, Kureyşin işlediği) bir yol üstünde (haalâ) durucudur.

— Hasan Basri Çantay

Bu beldenin yıkıntıları halâ işlek olan bir yol üzerindedir.

— Seyyid Kutub

إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَءَايَةً لِّلْمُؤْمِنِينَ ﴿٧٧

Elbette bunda imanı olanlar için bir âyet var.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki bunda, inananlar için ayetler vardır.

— İbni Kesir

Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.

— Diyanet İşleri

Bunda îman edenler için muhakkak bir ibret vardır.

— Hasan Basri Çantay

Bu yıkıntılarda mü'minler için ibret dersleri vardır.

— Seyyid Kutub

وَإِن كَانَ أَصْحَٰبُ ٱلْأَيْكَةِ لَظَٰلِمِينَ ﴿٧٨

Hakikaten eshabı eyke de zalimler idi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ormanlık yerde oturanlar da gerçekten zalim kimselerdi.

— İbni Kesir

“Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler.

— Diyanet İşleri

Ashaab-ı Eyke de cidden zaalim (kimse) lerdi.

— Hasan Basri Çantay

Eyke halkı da, hiç kuşkusuz zalim kimselerdi.

— Seyyid Kutub

فَٱنتَقَمْنَا مِنْهُمْ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٍ مُّبِينٍ ﴿٧٩

Onlardan da intikam aldık, ikisi de apaçık önde bulunuyor.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bunun için onlardan öc aldık. Her ikisi de hala işlek bir yol üzerindedir

— İbni Kesir

Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şu’ayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.

— Diyanet İşleri

Onun için bunlardan da intikam aldık. (Bu yerlerin) ikisi de apaçık bir yol (üzerinde) dir.

— Hasan Basri Çantay

Bu yüzden onlardan da öç aldık; bu beldelerin her ikisi de işlek bir yol üzerindedirler.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ كَذَّبَ أَصْحَٰبُ ٱلْحِجْرِ ٱلْمُرْسَلِينَ ﴿٨٠

Hakikaten eshabı hıcir dahi peygamberi tekzib ettiler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki Hicr ahalisi de peygamberlerini yalanlamışlardı.

— İbni Kesir

Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki ashaab-ı Hicr de peygamberleri tekzîb etmişlerdir.

— Hasan Basri Çantay

Hicr vadisinin halkı da gerçekten peygamberleri yalanlamışlardı.

— Seyyid Kutub

وَءَاتَيْنَٰهُمْ ءَايَٰتِنَا فَكَانُواْ عَنْهَا مُعْرِضِينَ ﴿٨١

Ve biz onlara âyetlerimizi vermiştik de ondan iraz ediyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlara ayetlerimizi verdiğimiz halde yüz çevirmişlerdi.

— İbni Kesir

Biz, onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.

— Diyanet İşleri

Biz onlara âyetlerimizi vermişdik de bunlardan yüz çevirici idiler.

— Hasan Basri Çantay

Onlara mucizelerimizi gösterdik, fakat onlar yüz çevirdiler.

— Seyyid Kutub

وَكَانُواْ يَنْحِتُونَ مِنَ ٱلْجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ ﴿٨٢

Dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar, dağlardan emin evler yontup oyarlardı.

— İbni Kesir

Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.

— Diyanet İşleri

Onlar dağlardan emîn, emîn evler yontub oyarlardı.

— Hasan Basri Çantay

Onlar dağları oyup güvenli köşkler yapıyorlardı.

— Seyyid Kutub

فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ مُصْبِحِينَ ﴿٨٣

Bunları da sabahleyin sayha tutuverdi.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sabaha karşı çığlık onları da yakalayıverdi.

— İbni Kesir

Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.

— Diyanet İşleri

Derken onları dahi sabaha girdikleri sırada o (korkunç) ses yakalayıverdi.

— Hasan Basri Çantay

Gün doğarken korkunç bir gürültüye tutuldular.

— Seyyid Kutub

فَمَآ أَغْنَىٰ عَنْهُم مَّا كَانُواْ يَكْسِبُونَ ﴿٨٤

De o kesb ede geldikleri şeylerin kendilerine hiç faidesi olmadı.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Binaenaleyh yaptıkları da kendilerine bir fayda sağlamadı.

— İbni Kesir

Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.

— Diyanet İşleri

Binâen'aleyh kazanageldikleri (irtikâb etdikleri) o şeyler kendilerinden (hiç bir azabı) defi edemedi.

— Hasan Basri Çantay

Oydukları köşkler hiçbir işlerine yaramadı.

— Seyyid Kutub

AYARLAR