بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيۡفِي فَلَا تَفۡضَحُونِ ٦٨
Amanın dedi onlar benim müsafirlerim, artık beni rüsvay etmeyin.
Dedi ki: Bunlar benim konuklarımdır, onlara karşı beni mahcub etmeyin.
Lût, dedi ki: “Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin.”
(Lût) dedi ki: «Hakıykat bunlar benim müsâfirlerimdir. Binâenaleyh beni rüsvay etmeyin».
Lût onlara dedi ki; «Bunlar benim konuklarımdır, sakın beni onlar karşısında rezil etmeyiniz.»
وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَلَا تُخۡزُونِ ٦٩
Allah’tan korkun, beni utandırmayın.
Allah'tan korkun da beni rezil etmeyin.
“Allah’a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın” dedi.
«Allahdan korkun. Beni tasalandırmayın».
Allah'dan korkunuz, beni utandırmayınız.»
قَالُوٓاْ أَوَلَمۡ نَنۡهَكَ عَنِ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٧٠
Seni dediler, âlemden nehyetmedikmi?
Dediler ki: Biz seni alemlerden men'etmemiş miydik?
Onlar, “Biz seni insanlarla ilgilenmekten men etmemiş miydik” dediler.
«Biz seni, dediler, elâleme karışmakdan, (bizim bu gibi işlerimize müdâhale etmekden) men etmedik mi»?
Hemşehrileri ona; «İnsanlar ile ilişki kurmayı biz sana yasaklamamış mıydık?» dediler.
قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِيٓ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ ٧١
Tâ şunlar kızlarım, eğer yapacaksanız dedi.
Dedi ki: Yapacaksanız işte bunlar, benim kızlarım.
Lût: “İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)” dedi.
(Lût) dedi: «Eğer (dediğinizi) yapıcılarsanız işte bunlar, (işte) kızlarım».
Lût; «Eğer bir şey yapacaksanız, işte size kızlarım» dedi.
لَعَمۡرُكَ إِنَّهُمۡ لَفِي سَكۡرَتِهِمۡ يَعۡمَهُونَ ٧٢
Resulüm! ömrüne kasem olsun ki hakikaten onlar serhoşlukları içinde ne halt ettiklerini bilmiyorlardı.
Senin ömrüne andolsun ki, onlar sarhoşlukları içinde muhakkak serseri bir halde idiler.
(Melekler, Lût’a:) “Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş hâlde, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)” dediler.
(Habîbim) seni ebedî yâd-ı cemîline yemîn ederim ki onlar serhoşlukları (azgınlıkları) içinde muhakkak serserî bir halde idiler.
Ey Muhammed, hayatın hakkı için onlar sarhoşlukları içinde debeleniyorlardı.
فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّيۡحَةُ مُشۡرِقِينَ ٧٣
Derken işrak vaktine girdikleri sırada bunları o sayha tutuverdi.
Tan yeri ağarırken çığlık onları yakalayıverdi.
Derken güneşin doğuşu sırasında, o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.
Derken onları, işrak vakfına girdikleri sırada, o (korkunç) ses yakalayıverdi.
Tanyeri ağarırken korkunç bir gürültüye tutuldular.
فَجَعَلۡنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِمۡ حِجَارَةٗ مِّن سِجِّيلٍ ٧٤
Derhal şehirlerinin üstünü altına getiriverdik ve üzerlerine siccilden taşlar yağdırdık.
Ülkelerinin üstünü altına getirdi. Üzerlerine sert taş yağdırdık.
Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
Hemen (şehirlerinin) üstünü altına getirdik. Tepelerine de balçıkdan pişirilmiş bir taş (yağmuru) yağdırdık.
Beldelerinin altını üstüne getirdik ve üzerlerine taşlaşmış balçık kütleleri yağdırdık.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّلۡمُتَوَسِّمِينَ ٧٥
Elbette bunda fikr-u firaseti olanlara âyetler var.
Bunda görebilenler için ayetler vardır.
Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.
Elbette bunda fikr-ü firâseti olanlar için ibretler vardır.
Hiç şüphesiz görüntü aracılığı ile işin özünü kavrayabilenler için bu olayda alınacak birçok dersler vardır.
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٖ مُّقِيمٍ ٧٦
Hem o harabe yol üstünde duruyor.
O yerler, işlek yollar üzerinde hala durmaktadır.
O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.
O (şehrin haraabeleri) hakıykat (herkesin göreceği, Kureyşin işlediği) bir yol üstünde (haalâ) durucudur.
Bu beldenin yıkıntıları halâ işlek olan bir yol üzerindedir.
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ ٧٧
Elbette bunda imanı olanlar için bir âyet var.
Muhakkak ki bunda, inananlar için ayetler vardır.
Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
Bunda îman edenler için muhakkak bir ibret vardır.
Bu yıkıntılarda mü'minler için ibret dersleri vardır.
وَإِن كَانَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡأَيۡكَةِ لَظَٰلِمِينَ ٧٨
Hakikaten eshabı eyke de zalimler idi.
Ormanlık yerde oturanlar da gerçekten zalim kimselerdi.
“Eyke” halkı da şüphesiz zalim idiler.
Ashaab-ı Eyke de cidden zaalim (kimse) lerdi.
Eyke halkı da, hiç kuşkusuz zalim kimselerdi.