بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
قَالَ هَلۡ عَلِمۡتُم مَّا فَعَلۡتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذۡ أَنتُمۡ جَٰهِلُونَ ٨٩
Siz, dedi, biliyor musunuz ? Cahilliğiniz de Yusuf’a ve kardeşine ne yaptınız?
Siz, cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz? dedi.
Yûsuf dedi ki: “Siz (henüz) cahil kimseler iken Yûsuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?”
(Yuusuf şöyle) dedi: «Siz (henüz) câhil kimseler iken Yuusufa ve kardeşine neler yapdığınız) biliyor musunuz»?.
Hz. Yusuf kardeşlerine; «Cahillik döneminde Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı hatırlıyor musunuz?» dedi.
قَالُوٓاْ أَءِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُۖ قَالَ أَنَا۠ يُوسُفُ وَهَٰذَآ أَخِيۖ قَدۡ مَنَّ ٱللَّهُ عَلَيۡنَآۖ إِنَّهُۥ مَن يَتَّقِ وَيَصۡبِرۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٩٠
A a, sen, sen Yusuf musun ? dediler, ben, dedi : Yusuf’um, bu da kardeşim, Allah bize lutf ile inam buyurdu : hakikat bu: her kim Allah’dan korkar ve sabr ederse her halde Allah, muhsinlerin ecrini zayi etmez.
Dediler ki: Yoksa sen gerçekten Yusuf musun? O da dedi ki: Ben, Yusuf'um, bu da kardeşim. Doğrusu Allah, size lutfetti. Çünkü kim sakınır ve sabrederse; muhakkak ki Allah, ihsan edenlerin ecrini zayi etmez.
Kardeşleri, “Yoksa sen, sen Yûsuf musun?” dediler. O da, “Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim. Allah, bize iyilikte bulundu. Çünkü, kim kötülükten sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah iyilik yapanların mükâfatını zayi etmez” dedi.
«A, sen, sen, saahi Yuusuf musun?» dediler. O da: «Ben, dedi, Yuusufum. Bu da kardeşim. Allah bize (selâmet ve kerametle) lûtfetdi. Zîrâ hakıykat şudur ki: Kim (Allahdan) korkar, (belâlara) katlanırsa her halde Allah iyi hareket edenlerin mükâfatını zaayi etmez».
Kardeşleri «Yoksa sen Yusuf musun?» dediler. O da dedi ki; «Evet, ben Yusuf'um, bu da kardeşimdir. Allah bize lütufta bulundu. Kuşku yok ki, kim kötülükten sakınır ve sabrederse, Allah iyilik edenleri asla ödülsüz bırakmaz.»
قَالُواْ تَٱللَّهِ لَقَدۡ ءَاثَرَكَ ٱللَّهُ عَلَيۡنَا وَإِن كُنَّا لَخَٰطِـِٔينَ ٩١
Dediler : tâllahi seni Allah, bize üstün kıldı, biz doğrusu büyük suç işlemiştik.
Dediler ki: Allah'a yemin ederiz, Allah gerçekten seni bizden üstün kılmıştır. Doğrusu biz, suçlu idik.
Dediler ki: “Allah’a andolsun, gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Gerçekten biz suç işlemiştik.”
(Kardeşleri): «Allaha yemîn ederiz, Allah seni hakıykat bizden üstün kılmışdır. Biz doğrusu (sana yapdığımız hareketde) suçlu idik» dediler.
Kardeşleri; «Vallahi, Allah seni bize üstün kıldı, biz hep suçlu idik.» dediler...
قَالَ لَا تَثۡرِيبَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡيَوۡمَۖ يَغۡفِرُ ٱللَّهُ لَكُمۡۖ وَهُوَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ ٩٢
Dedi : size karşı tekdir yok bu gün, Allah sizi mağrifeti ile bağışlar ve O "erhamürrahimîn" dir.
Dedi ki: Bugün size başa kakmak ve kınamak yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin merhametlisidir.
Yûsuf dedi ki: “Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir.
(Yuusufu) da: «Size, dedi, bugün hiç bir başa kakma ve ayıblama yok. Sizi Allah yarlığasın. O, esirgeyicilerden daha esirgeyicidir».
Yusuf dedi ki; «Bugün size kınama yok, Allah günahlarınızı bağışlar, O merhametlilerin en merhametlisidir.»
ٱذۡهَبُواْ بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلۡقُوهُ عَلَىٰ وَجۡهِ أَبِي يَأۡتِ بَصِيرٗا وَأۡتُونِي بِأَهۡلِكُمۡ أَجۡمَعِينَ ٩٣
Şimdi siz, benim şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne bırakın gözü açılır ve bütün taallükatımızla toplanıp bana gelin.
Şimdi siz, şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, görmeye başlar. Bütün ailenizi de bana getirin.
Bu gömleğimi götürün de babamın yüzüne koyun ki, gözleri açılsın ve bütün ailenizi bana getirin” dedi.
«Şu benim gömleğimi götürün de onu babamın yüzüne koyun. İyice görür (bir hale) gelir. Bütün ailenizi de bana getirin».
Şimdi şu benim gömleğimi götürüp yüzüne sürün de gözleri açılsın. Sonra bütün ailenizle birlikte bana geliniz.
وَلَمَّا فَصَلَتِ ٱلۡعِيرُ قَالَ أَبُوهُمۡ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَۖ لَوۡلَآ أَن تُفَنِّدُونِ ٩٤
Vaktâ ki beriden kârban ayrıldı, öteden babaları doğrusu, dedi: ben cidden Yusuf’un kokusunu duyuyorum, bana bunaklık isnadına kalkışmasanız.
Kafile ayrılınca babaları dedi ki: Bana bunak demezseniz; inan olsun ki, Yusuf'un kokusunu duyuyorum.
Kervan (Mısır’dan) ayrılınca babaları, “Bana bunak demezseniz, şüphesiz ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum” dedi.
Vaktaki kaafile (Mısırdan) ayrıldı, (öteden) babaları (Ya'kub)i dedi ki: «Bana bunak demezseniz, inanın ki, (şimdi) Yuusufun kokusunu duyuyorum»!
Kervan yola çıkınca, babaları yanındakilere; «Eğer bana bunak demeyecekseniz, söyleyeyim ki, burnuma Yusuf'un kokusu geliyor» dedi...
قَالُواْ تَٱللَّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلَٰلِكَ ٱلۡقَدِيمِ ٩٥
Dediler: tAllahi sen cidden eski şaşkınlığından berdevamsın.
Dediler ki: Allah'a yemin ederiz, sen hala eski şaşkınlığındasın.
Onlar da, “Allah’a yemin ederiz ki sen hâlâ eski şaşkınlığındasın” dediler.
(Yanındakiler) dediler: «Allaha yemîn ederiz ki sen haalâ eski yanlışlığında (berdevam) sın».
Yanındakiler, Hz. Yakub'a; «Vallahi, sen halâ o eski şaşkınlığının pençesindesin» dediler..
فَلَمَّآ أَن جَآءَ ٱلۡبَشِيرُ أَلۡقَىٰهُ عَلَىٰ وَجۡهِهِۦ فَٱرۡتَدَّ بَصِيرٗاۖ قَالَ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ إِنِّيٓ أَعۡلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ ٩٦
Fakat vaktâ ki hakikaten müjdeci geldi gömleği yüzüne bıraktı gözü açılıverdi, ben size, dedi: Allah’dan sizin bilemeyeceklerinizi bilirim demedim mi ?
Fakat müjdeci gelip de onu yüzüne sürünce; derhal gördü ve dedi ki: Ben, size Allah katından sizin bilmeyeceğinizi biliyorum, dememiş miydim?
Müjdeci gelip gömleği Yakub’un yüzüne koyunca gözleri açılıverdi. Yakub, “Ben size, Allah tarafından, sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?” dedi.
Fakat müjdeci gelib de onu (Ya'kubun) yüzüne koyduğu, o da derhal (yeni başdan) görür bir haale geldiği zaman dedi ki: «Ben size bilmeyeceğiniz şeyleri Allahdan muhakkak biliyorum demedim mi»?
Hz. Yakub'un müjdeli haberi taşıyan oğlu gelip de gömleği babasının yüzüne sürünce, gözleri açılıverdi ve oğullarına «ben size Allah hakkında sizin bilmediklerinizi biliyorum demedim mi?» dedi.
قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا ٱسۡتَغۡفِرۡ لَنَا ذُنُوبَنَآ إِنَّا كُنَّا خَٰطِـِٔينَ ٩٧
Dediler, ey bizim şefakatli pederimiz, bizim için günahlarımızı istiğfar ediver, bizler hakikaten büyük günah işlemiştik.
Dediler ki: Ey babamız; bizim için mağfiret dile, biz gerçekten suçlular idik.
Oğulları, “Ey babamız! Allah’tan suçlarımızın bağışlanmasını dile. Biz gerçekten suçlu idik” dediler.
(Mısırdan gelen evlâdları) dediler: «Ey pederimiz, bizim için (günâhlarımıza) istiğfar ediver. Biz hakıykaten suçlular idik».
Oğulları; «Ey babamız! Bizim adımıza Allah'tan günahlarımızı affetmesini dile, biz kesinlikle suçluyuz» dediler.
قَالَ سَوۡفَ أَسۡتَغۡفِرُ لَكُمۡ رَبِّيٓۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ٩٨
Sizin için, dedi: Rabbim’e sonra istiğfar edeceğim hakikat bu: Gafur O, Rahim O.
Dedi ki: Sizin için ilerde Rabbımdan mağfiret dileyeceğim. Muhakkak ki O'dur O, Gafur, Rahim.
Yakub, “Rabbimden sizin bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.
(Ya'kub): «Sizin için Rabbime sonra istiğfar ederim. Hakıykat şudur ki O, çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir» dedi.
Hz. Yakub, oğullarına; «Sizin için daha sonra af dileyeceğim. Hiç kuşkusuz Allah affedicidir, merhametlidir» dedi.
فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيۡهِ أَبَوَيۡهِ وَقَالَ ٱدۡخُلُواْ مِصۡرَ إِن شَآءَ ٱللَّهُ ءَامِنِينَ ٩٩
Vakta ki Yusuf’un yanına vardılar, ebeveynini kucakladı, yanına aldı ve buyurun, dedi: Mısır’a inşAllah emn-ü istirahatle girin.
Onlar Yusuf'un yanına girdiklerinde; o anasını, babasını bağrına bastı ve: Allah'ın isteği ile Mısır'a emin olarak girin, dedi.
(Mısır’a gidip) Yûsuf’un huzuruna girdiklerinde; Yûsuf ana babasını bağrına bastı ve “Allah’ın iradesi ile güven içinde Mısır’a girin” dedi.
Sonra vaktaki onlar (Yuusufun) nezdine girdiler. O, babasını ve anasını kucakladı (yanına aldı) ve: «Allahın iradesiyle,hepiniz emin emin Mısır (şehrine) girin» dedi.
Hz. Yakub ailesi, Hz. Yusuf'un yanına vardığında O, ana babasını bağrına bastı ve «Allah'ın izni ile Mısır'a güven içinde giriniz» dedi.