بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

قَالَ إِنِّى لَيَحْزُنُنِىٓ أَن تَذْهَبُواْ بِهِۦ وَأَخَافُ أَن يَأْكُلَهُ ٱلذِّئْبُ وَأَنتُمْ عَنْهُ غَٰفِلُونَ ﴿١٣

Dedi ki: Onu götürmeniz doğrusu beni tasaya düşürüyor. Siz, ondan habersizken onu kurdun yemesinden korkuyorum.

— İbni Kesir

قَالُواْ لَئِنْ أَكَلَهُ ٱلذِّئْبُ وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّآ إِذًا لَّخَٰسِرُونَ ﴿١٤

Dediler ki: Biz bir toplulukken onu kurt yerse; bu takdirde biz, muhakkak hüsrana uğrayanlardan oluruz.

— İbni Kesir

فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِۦ وَأَجْمَعُوٓاْ أَن يَجْعَلُوهُ فِى غَيَٰبَتِ ٱلْجُبِّۚ وَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمْرِهِمْ هَٰذَا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ ﴿١٥

Onu götürdükleri vakit, kuyunun derinliklerine bırakmayı birlikte kararlaştırdılar. Biz de kendisine vahyettik ki: Sen; onlara, kendileri hiç farkına varmadan yaptıklarını bir bir haber vereceksin.

— İbni Kesir

وَجَآءُوٓ أَبَاهُمْ عِشَآءً يَبْكُونَ ﴿١٦

Akşam üstü ağlaya ağlaya babalarına geldiler.

— İbni Kesir

قَالُواْ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّا ذَهَبْنَا نَسْتَبِقُ وَتَرَكْنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَٰعِنَا فَأَكَلَهُ ٱلذِّئْبُۖ وَمَآ أَنتَ بِمُؤْمِنٍ لَّنَا وَلَوْ كُنَّا صَٰدِقِينَ ﴿١٧

Dediler ki: Ey babamız; gerçekten biz gitmiştik ki yarış yapalım. Yusuf'u da eşyaların yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş. Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen, bize inanacak değilsin.

— İbni Kesir

وَجَآءُو عَلَىٰ قَمِيصِهِۦ بِدَمٍ كَذِبٍۚ قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًاۖ فَصَبْرٌ جَمِيلٌۖ وَٱللَّهُ ٱلْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ ﴿١٨

Onlar sahte bir kan ile gömleğini getirdiler. Dedi ki: Hayır, nefisleriniz sizi aldatıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzelce bir sabır gerekir. Sizin şu anlattıklarınıza karşı yardımına sığınılacak, Allah'tır.

— İbni Kesir

وَجَآءَتْ سَيَّارَةٌ فَأَرْسَلُواْ وَارِدَهُمْ فَأَدْلَىٰ دَلْوَهُۥۖ قَالَ يَٰبُشْرَىٰ هَٰذَا غُلَٰمٌۚ وَأَسَرُّوهُ بِضَٰعَةًۚ وَٱللَّهُ عَلِيمٌۢ بِمَا يَعْمَلُونَ ﴿١٩

Bir kervan gelip sucularını gönderdiler. O da kovasını salıp dedi ki: Müjde; işte bir oğlan. Onu bir mal olarak sakladılar. Allah, yaptıklarını bilendir.

— İbni Kesir

وَشَرَوْهُ بِثَمَنٍۭ بَخْسٍ دَرَٰهِمَ مَعْدُودَةٍ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ ٱلزَّٰهِدِينَ ﴿٢٠

Onu, ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Onu yanlarında alıkoymak istemediler.

— İbni Kesir

وَقَالَ ٱلَّذِى ٱشْتَرَىٰهُ مِن مِّصْرَ لِٱمْرَأَتِهِۦٓ أَكْرِمِى مَثْوَىٰهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوْ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدًاۚ وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِى ٱلْأَرْضِ وَلِنُعَلِّمَهُۥ مِن تَأْوِيلِ ٱلْأَحَادِيثِۚ وَٱللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰٓ أَمْرِهِۦ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ ﴿٢١

Onu satın alan Mısırlı, karısına dedi ki: Ona güzel bak, olur ki bize faydası dokunur veya onu evlad ediniriz. İşte böylece Yusuf'u Biz oraya yerleştirdik. Ve ona rüyaların yorumunu öğrettik. Ve Allah; emrinde galibdir. Fakat insanların çoğu bilmezler.

— İbni Kesir

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥٓ ءَاتَيْنَٰهُ حُكْمًا وَعِلْمًاۚ وَكَذَٰلِكَ نَجْزِى ٱلْمُحْسِنِينَ ﴿٢٢

Ergenlik çağına gelince; ona hüküm ve ilim verdik. İşte böyle mükafaatlandırırız Biz, ihsan edenleri.

— İbni Kesir

وَرَٰوَدَتْهُ ٱلَّتِى هُوَ فِى بَيْتِهَا عَن نَّفْسِهِۦ وَغَلَّقَتِ ٱلْأَبْوَٰبَ وَقَالَتْ هَيْتَ لَكَۚ قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِۖ إِنَّهُۥ رَبِّىٓ أَحْسَنَ مَثْوَاىَۖ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ ﴿٢٣

Evinde bulunduğu kadın onu kendine ram etmek istedi. Kapıları sımsıkı kapadı. Ve: Sana söylüyorum gelsene, dedi. O da: Allah'a sığınırım, doğrusu o, benim efendimdir, bana iyi bakmıştır. Muhakkak ki zalimler asla felah bulmaz, dedi.

— İbni Kesir

AYARLAR