Sûrenin Adı
Birinci ayetteki "tekasûr" kelimesi sureye isim olmuştur.
Nüzul zamanı
Ebu Hayyan ve Şevkanî, bütün müfessirlere göre bu surenin Mekkî olduğunu söylemişlerdir. İmam Suyutî'nin kavline göre en meşhur söz, bu surenin Mekkî olduğudur. Ancak bazı rivayetlerde surenin Medenî olduğu da kayıtlıdır. Bu rivayetler aşağıdadır.
İbn Ebî Hatim, Ebu Bureyde'den bu surenin Ensar'ın iki kabilesi olan Benî Harise ve Benî Hars hakkında nazil olduğunu rivayet etmektedirler. İki kabile birbirlerine karşı önce ileri gelenlerini, daha sonra da mezarlığa giderek ölülerini medhetmişlerdi. Bunun üzerine bu sure nazil olmuştur. Ancak nüzul hakkındaki Sahabe ve Tabiin üslubunu göz önüne alırsak, bu rivayetin Tekâsur suresinin nüzul zamanının delili olmayacağını anlarız. Yalnız bu surenin, onların haline uygun düşmesi söz konusu olabilir.
İmam Buharî ve İbn Cerir, Ubey b. Ka'b'tan şöyle rivayet etmişlerdir: Biz Rasulullah'ın, "Eğer insanoğlunun elinde iki vadi dolusu mal olsa üçüncü vadiyi ister. İnsanoğlunun karnını ancak toprak doyurur" buyurduğunu işittik. Tekâsur suresi nazil olana kadar bu sözü Kur'an'dan zannediyorduk... Bu Hadise dayanarak, Tekâsur suresinin Medenî olduğu söylenmiştir. Çünkü Ubey Medine'de Müslüman olmuştu. Ancak Ubey'in beyanında, Ashab-ı Kiram'ın bu hadisi ne anlamda Kur'an'dan zannettiklerine dair bir açıklama yoktur.
Eğer bu hadisi Kur'an'dan ayet zannetmeleri kastediliyorsa bunu kabul etmek mümkün değildir. Çünkü sahabenin büyük çoğunluğu Kur'an'a harf harf vakıftı. Bu Hadisin Kur'an'dan ayet olup olmadığı konusunda nasıl yanlışa düşebilirler ki? Eğer bu Hadisin Kur'an'dan olmasının anlamını, Kur'an'ın manasından alınmış bir söz olarak kabul edersek o zaman bu rivayet, Medine'de Müslüman olan ashabın Rasulullah'ın ağzından bu sureyi ilk duyduklarında onun yeni nazil olduğunu zannetmelerine delalet eder.
İbn Cerir, Tirmizî ve İbnü'l Münzir v.s. Hz. Ali'nin şu kavlini nakletmişlerdir: "Biz, Tekâsur suresi nazil olana kadar kabir azabı hakkında şüphe içindeydik." Bu surenin Medenî olduğuna delil olarak, kabir azabının Medine'de zikredildiği, Mekke'de bu konuya değinilmediği gösterilmiştir. Ancak bu doğru değildir. Çünkü Kur'an-ı Kerim'in pek çok Mekkî suresinde yer yer açık ifadelerle kabir azabı zikredilmiştir. Bunda şüpheye imkan yoktur. Mesela bkz. En'am 93, Nahl 28, Mü'minun 99-100, Mü'min 45-46. Bunların hepsi Mekkî surelerdir. Onun için, Hz. Ali'nin yukarıda söylediği söz bir şeye ispat olacaksa, o, yukarıda adı geçen ve kabir azabından bahseden Mekkî surelerden önce Tekâsur suresinin nazil olduğudur. Bu surenin nüzulu Sahabe-i Kiram'ın kabir azabı hakkındaki şüphesini gidermiştir.
Bu rivayetlere rağmen müfessirlerin çoğu bu surenin Mekkî olduğunda müttefiktirler. Bizim görüşümüz, bu surenin sadece Mekkî değil, aynı zamanda muhteva ve üslubundan da anlaşıldığına göre, Mekke döneminin ilk nazil olan surelerinden birisi olduğu yolundadır.
Konu
Bu surede insanlar dünyaya tapmalarının sonucu hakkında uyarılmışlardır. Ölüme kadar mal, servet yığmak maksadıyla ve lezzetler, kuvvetler elde ederek bu konuda birbiriyle yarışmak, bu eşyayı elde ettikten sonra da birbirlerine karşı kibirlenmek için gece gündüz çaba içindeyken kendilerini o kadar kaybetmişlerdir ki, daha önemli şeyler akıllarına bile gelmemiştir. Bunlar kötü sonları hakkında uyarılarak şöyle buyurulmuştur: Topladığınız bu nimetler sadece nimet değil, aynı zamanda sizin için bir imtihan vesilesidir. Her nimet için ahiret günü soru sorulacaktır.
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an