بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

ٱلَّذِى خَلَقَ سَبْعَ سَمَٰوَٰتٍ طِبَاقًاۖ مَّا تَرَىٰ فِى خَلْقِ ٱلرَّحْمَٰنِ مِن تَفَٰوُتٍۖ فَٱرْجِعِ ٱلْبَصَرَ هَلْ تَرَىٰ مِن فُطُورٍ ﴿٣

O ki yedi sema yaratmış birbiriyle mutabık, göremezsin o rahmânın yarattığında hiç bir nizamsızlık, haydi çevir gözü görebilirmisin hiç bir çatlak, bir kusur?

— Elmalılı Hamdi Yazır

O ki; yedi göğü kat kat yaratmıştır. Sen Rahman'ın yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü çevir de bak, bir aksaklık görebilir misin?

— İbni Kesir

O, yedi göğü tabaka tabaka yaratandır. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun?

— Diyanet İşleri

O, birbiriyle âhenkdâr yedi gök yaratmış olandır. O çok esirgeyici (Allah) ın yaratışında hiçbir nizamsızlık görmezsin. İşte gözü (nü bir defa daha göğe) çevir, (bak, orada) hiçbir çatlak görecek misin?

— Hasan Basri Çantay

Yedi göğü tabakalar halinde yaratan O'dur. Rahman'ın bu yaratmasında bir düzensizlik bulamazsın. Gözünü bir çevir bak, bir çatlak görebilir misin?

— Seyyid Kutub

ثُمَّ ٱرْجِعِ ٱلْبَصَرَ كَرَّتَيْنِ يَنقَلِبْ إِلَيْكَ ٱلْبَصَرُ خَاسِئًا وَهُوَ حَسِيرٌ ﴿٤

Sonra yine çevir gözü, tekrar tekrar, sana döner ö göz hîtab olarak zelîl-ü hakîr.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra gözünü iki kere daha çevir; göz umduğunu bulamayıp bitkin ve yorgun sana dönecektir.

— İbni Kesir

Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin hâlde sana dönecektir.

— Diyanet İşleri

Sonra gözü (nü) iki kerre daha çevir. (Nihayet) o göz, hor ve hakîr yine sana dönecekdir ve o, (artık bir kusur bulabilmekden) yorulmuşdur.

— Hasan Basri Çantay

Sonra gözünü iki kez daha döndür bak. Göz aradığı kusuru bulmaktan umudu keserek yorgun ve bitkin bir halde sana döner.

— Seyyid Kutub

وَلَقَدْ زَيَّنَّا ٱلسَّمَآءَ ٱلدُّنْيَا بِمَصَٰبِيحَ وَجَعَلْنَٰهَا رُجُومًا لِّلشَّيَٰطِينِۖ وَأَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابَ ٱلسَّعِيرِ ﴿٥

Celâlim hakkı için biz o dünya Semâ’yı takım takım kandillerle donattık ve onları şeytanlar için (rucum) atmalar yaptık, hem onlar için o çılğın ateş azâbını hazırladık (ki azâbı Seıyr).

— Elmalılı Hamdi Yazır

Andolsun ki; Biz, yere en yakın göğü kandillerle donattık. Onlarla şeytanların taşlanmasını sağladık. Ve onlara, çılgın alevli azabı hazırladık.

— İbni Kesir

Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık. Onları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve (ahirette de) onlara alevli ateş azabını hazırladık.

— Diyanet İşleri

Andolsun ki biz yere en yakın olan göğü kandillerle donatdık. Bunları şeytanlara da atış taneleri yapdık ve onlara çılgın ateş (cehennem) azâbı hazırladık.

— Hasan Basri Çantay

And olsun biz, dünyaya en yakın göğü lambalarla donattık. Bunları şeytanlara atılan taşlar yaptık ve onlara ateş azabını hazırladık.

— Seyyid Kutub

وَلِلَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمْ عَذَابُ جَهَنَّمَۖ وَبِئْسَ ٱلْمَصِيرُ ﴿٦

Kendilerinin Rabb’ine küfredenler için de cehennem azâbı vardır, ona gidiş de ne fena akibettir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Rabblarına küfredenler için de cehennem azabı vardır. Ne kötü dönüş yeridir.

— İbni Kesir

Rablerini inkâr edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!

— Diyanet İşleri

Rablerine küfredenler için de (böyle) cehennem azâbı vardır. O, ne kötü dönüşdür!

— Hasan Basri Çantay

Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. O ne kötü dönüştür.

— Seyyid Kutub

إِذَآ أُلْقُواْ فِيهَا سَمِعُواْ لَهَا شَهِيقًا وَهِىَ تَفُورُ ﴿٧

İçine atıldıkları vakit onun öyle bir hıçkırışını işidirlerki feveran ediyordur.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Oraya atıldıklarında; onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

— İbni Kesir

Oraya atıldıklarında, onun kaynarken çıkardığı korkunç uğultuyu işitirler.

— Diyanet İşleri

Onun içine atıldıkları zaman onun kaynar haldeki bed sesini işitdiler (işidirler).

— Hasan Basri Çantay

Oraya atıldıklarında onun kaynarken çıkardığı uğultuyu işitirler.

— Seyyid Kutub

تَكَادُ تَمَيَّزُ مِنَ ٱلْغَيْظِۖ كُلَّمَآ أُلْقِىَ فِيهَا فَوْجٌ سَأَلَهُمْ خَزَنَتُهَآ أَلَمْ يَأْتِكُمْ نَذِيرٌ ﴿٨

Hemen hemen öfkeden patlıyacak gibi bir hale gelir, içine bir alay atıldıkça her defasında onlara onun bekçileri "size kocundurucu bir peygamber (bir nezîr) gelmedimi?" diye sorarlar.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Nerede ise öfkesinden çatlayacak gibi olur. Her bir topluluk ona atıldığında, bekçileri onlara sorarlar: Size bir uyarıcı gelmedi mi?

— İbni Kesir

Neredeyse cehennem öfkeden çatlayacaktır! Oraya her bir topluluk atıldıkça oranın bekçileri onlara, “Size bir uyarıcı gelmemiş miydi?” diye sorarlar.

— Diyanet İşleri

Öfkesinden hemen hemen çatlayacak gibi olur o. (Onlardan) her güruh, içine atıldıkça kendilerine bekçileri sordular (sorarlar): «Size, (bu) azâb ile korkutan (bir peygamber) gelmedi mi?»

— Hasan Basri Çantay

Neredeyse cehennem öfkesinden çatlayacak! Her topluluk onun içine atıldıkça cehennem bekçileri onlara; «Size bir uyarıcı gelmedi mi?» diye sorarlar.

— Seyyid Kutub

قَالُواْ بَلَىٰ قَدْ جَآءَنَا نَذِيرٌ فَكَذَّبْنَا وَقُلْنَا مَا نَزَّلَ ٱللَّهُ مِن شَىْءٍ إِنْ أَنتُمْ إِلَّا فِى ضَلَٰلٍ كَبِيرٍ ﴿٩

Evet, doğrusu bize kocundurucu bir peygamber (bir nezîr) geldi, fakat biz ona inanmadık ve Allah, hiç bir şey indirmedi, siz büyük bir dalâl içindesiniz diye tekzib ettik derler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar: Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi, ama biz yalanladık ve: Allah, hiç bir şey indirmemiştir. Siz, büyük bir sapıklık içindesiniz, dedik, derler.

— İbni Kesir

Onlar da şöyle derler: “Evet, bize bir uyarıcı gelmişti. Fakat biz onu yalanlamış ve ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz’ demiştik.”

— Diyanet İşleri

Onlar «Evet, dediler (derler), gerçek bize, (bu) azâb ile korkutan peygamber gelmişdir. Fakat biz (onları) yalan saydık ve Allah hiç birşey indirmemişdir. Siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz dedik».

— Hasan Basri Çantay

Onlar; «Evet, doğrusu bize bir uyarıcı geldi, fakat biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz büyük bir sapıklık içindesiniz» dedik.

— Seyyid Kutub

وَقَالُواْ لَوْ كُنَّا نَسْمَعُ أَوْ نَعْقِلُ مَا كُنَّا فِىٓ أَصْحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ ﴿١٠

Ve biz işidir veya akl eder olsaydık bu saîr eshabı içinde bulunmazdık, derler.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, bu çılgın alevli ateş halkı arasında bulunmazdık, derler.

— İbni Kesir

Yine şöyle derler: “Eğer kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, şu alevli ateştekilerden olmazdık.”

— Diyanet İşleri

Ve (şunu) söylediler (söylerler): «Eğer bizi dinler, yahud aklımızı kullanır (insanlar) olsaydık şu çılgın cehennem yârânı içinde bulunmazdık.»

— Hasan Basri Çantay

Eğer kulak vermiş veya akletmiş olsaydık, çılgın alevli cehennemlikler içinde olmazdık derler.

— Seyyid Kutub

فَٱعْتَرَفُواْ بِذَنۢبِهِمْ فَسُحْقًا لِّأَصْحَٰبِ ٱلسَّعِيرِ ﴿١١

İşte günahlarını itiraf ettiler, kahrolsun o halde eshabı saîr.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Böylece günahlarını itiraf ettiler. Yok olsun çılgın alevli cehennem ashabı.

— İbni Kesir

İşte böylece günahlarını itiraf ederler. Artık alevli ateştekiler Allah’ın rahmetinden uzak olsun!

— Diyanet İşleri

Bu suretle günâhlarını i'tiraaf etdiler (ederler). (Ko Allah) Cehennem yaranını (rahmetinden) koğsun!

— Hasan Basri Çantay

Böylece günahlarını itiraf ederler. Çılgın alevli cehennemlikler yok olsunlar!

— Seyyid Kutub

إِنَّ ٱلَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُم بِٱلْغَيْبِ لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ ﴿١٢

Çünkü o rablarına gıyabda saygı besleyenler yokmu, muhakkak ki mağfiret ve büyük bir ecir onlar içindir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Muhakkak ki gayb ile Rabblarından korkanlar, işte onlar için, mağfiret ve büyük mükafat vardır.

— İbni Kesir

Görmedikleri hâlde Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

— Diyanet İşleri

Filhakıyka, Rableri (nin azâb) ından gıyaben korkanlar (yok mu?) onlar için hem mağfiret var, hem büyük mükâfat.

— Hasan Basri Çantay

Fakat görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük mükafat vardır.

— Seyyid Kutub

وَأَسِرُّواْ قَوْلَكُمْ أَوِ ٱجْهَرُواْ بِهِۦٓۖ إِنَّهُۥ عَلِيمٌۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ ﴿١٣

Sözünüzü ister sır tutun ister açığa vurun, çünkü o bütün sînelerin künhünü bilir.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; muhakkak ki O, göğüslerin özünü bilendir.

— İbni Kesir

Sözünüzü gizleyin, yahut onu açığa vurun; (fark etmez). Şüphesiz Allah, sinelerin özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir.

— Diyanet İşleri

(Ey kâfirler) sözünüzü (ister) gizleyin, ister onu açıklayın. Çünkü O, sinelerin özünü bile hakkıyle bilendir.

— Hasan Basri Çantay

Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki O, kalplerde olanı bilir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR