بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قَالَ إِنِّي لَيَحۡزُنُنِيٓ أَن تَذۡهَبُواْ بِهِۦ وَأَخَافُ أَن يَأۡكُلَهُ ٱلذِّئۡبُ وَأَنتُمۡ عَنۡهُ غَٰفِلُونَ ١٣

Babaları dedi ki: “- Onu götürmeniz, cidden beni endişeye düşürür. Siz kendisinden habersiz bulunurken onu kurt yemesinden korkarım.”

– Ali Fikri Yavuz

قَالُواْ لَئِنۡ أَكَلَهُ ٱلذِّئۡبُ وَنَحۡنُ عُصۡبَةٌ إِنَّآ إِذٗا لَّخَٰسِرُونَ ١٤

Onlar: “-VAllahi, biz kuvvetli bir topluluk iken onu kurt yerse, biz o halde çok ziyan çekeriz.” dediler.

– Ali Fikri Yavuz

فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِۦ وَأَجۡمَعُوٓاْ أَن يَجۡعَلُوهُ فِي غَيَٰبَتِ ٱلۡجُبِّۚ وَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمۡرِهِمۡ هَٰذَا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ١٥

Nihayet kardeşleri, Yûsuf’u alıp götürünce, onu kuyunun dibine koymaya karar verdiler. Biz de Yûsuf’a şöyle vahyettik: “- Muhakkak sen onlara, hiç farkında değillerken bu işlerini haber vereceksin.”

– Ali Fikri Yavuz

وَجَآءُوٓ أَبَاهُمۡ عِشَآءٗ يَبۡكُونَ ١٦

Kardeşleri, akşamleyin ağlayarak babalarına geldiler.

– Ali Fikri Yavuz

قَالُواْ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّا ذَهَبۡنَا نَسۡتَبِقُ وَتَرَكۡنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَٰعِنَا فَأَكَلَهُ ٱلذِّئۡبُۖ وَمَآ أَنتَ بِمُؤۡمِنٖ لَّنَا وَلَوۡ كُنَّا صَٰدِقِينَ ١٧

Şöyle dediler: “- Ey babamız, biz gittik koşu yapıyorduk. Yûsuf’u da eşyamızın yanında bırakamıştık. Bir de gördük ki, onu kurt yemiş. Şimdi biz ne kadar doğru söylesek de, sen bize inanmazsın.”

– Ali Fikri Yavuz

وَجَآءُو عَلَىٰ قَمِيصِهِۦ بِدَمٖ كَذِبٖۚ قَالَ بَلۡ سَوَّلَتۡ لَكُمۡ أَنفُسُكُمۡ أَمۡرٗاۖ فَصَبۡرٞ جَمِيلٞۖ وَٱللَّهُ ٱلۡمُسۡتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ ١٨

Hem gömleğinin üzerinde yalan bir kan (lekesi) getirdiler. Babaları dedi ki: “- Hayır, nefisleriniz sizi aldatmış, böyle bir işe sürüklemiş. Artık benim işim güzel bir sabırdır. Söylediklerine karşı da, yardımına sığınılacak ancak Allah’dır.”

– Ali Fikri Yavuz

وَجَآءَتۡ سَيَّارَةٞ فَأَرۡسَلُواْ وَارِدَهُمۡ فَأَدۡلَىٰ دَلۡوَهُۥۖ قَالَ يَٰبُشۡرَىٰ هَٰذَا غُلَٰمٞۚ وَأَسَرُّوهُ بِضَٰعَةٗۚ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِمَا يَعۡمَلُونَ ١٩

(Mısır’a gitmekte olan) bir yolcu kafilesi gelip sucularını kuyuya gönderdiler. Sucu kovasını sarkıttı, “ay müjde! bu bir erkek çocuk” dedi. Onu satıp ticaret yapmak için gizlediler. Allah ise, ne yapacaklarını biliyordu.

– Ali Fikri Yavuz

وَشَرَوۡهُ بِثَمَنِۭ بَخۡسٖ دَرَٰهِمَ مَعۡدُودَةٖ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ ٱلزَّٰهِدِينَ ٢٠

(Yûsuf’u takip eden kardeşleri işin farkına varınca, “bu bizim kaçak kölemizdir” diye) onu değersiz bir fiat ile, birkaç dirheme (kafileye) sattılar. (onu uzaklaştırmak için) hakkında rağbetsiz bulunuyorlardı. (Yûsuf’a kıymet biçmiyorlardı.)

– Ali Fikri Yavuz

وَقَالَ ٱلَّذِي ٱشۡتَرَىٰهُ مِن مِّصۡرَ لِٱمۡرَأَتِهِۦٓ أَكۡرِمِي مَثۡوَىٰهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوۡ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدٗاۚ وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلِنُعَلِّمَهُۥ مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِۚ وَٱللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰٓ أَمۡرِهِۦ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ ٢١

Mısır halkından Yûsuf’u satın alan (vezir), karısına şöyle dedi: “- Bunun yerini iyi yap, kendisine güzel bak, umulur ki, bize bir faydası dokunur, yahut onu evlâd ediniriz.” İşte, Yûsuf’u böylece Mısır memleketine yerleştirdik ve ona rüyaların tâbirini öğrettik. Allah, emrinde galibdir, (iradesi geri çevrilemez) fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥٓ ءَاتَيۡنَٰهُ حُكۡمٗا وَعِلۡمٗاۚ وَكَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ ٢٢

Yûsuf tam kemal çağına ( veya yaşına) varınca, kendisine hikmet ve ilim verdik (ilimle amel, dinde de anlayış bahşettik). İşte biz, güzel iş yapanlara böyle mükâfat veririz.

– Ali Fikri Yavuz

وَرَٰوَدَتۡهُ ٱلَّتِي هُوَ فِي بَيۡتِهَا عَن نَّفۡسِهِۦ وَغَلَّقَتِ ٱلۡأَبۡوَٰبَ وَقَالَتۡ هَيۡتَ لَكَۚ قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِۖ إِنَّهُۥ رَبِّيٓ أَحۡسَنَ مَثۡوَايَۖ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ ٢٣

Yûsuf’un bulunduğu evdeki kadın, Yûsuf’un kendisine yaklaşmasını istedi ve bütün kapıları kapadı: “- Haydi gel.” dedi. Yûsuf ise: “- Allah’a sığınırım. Doğrusu o (kocan) benim efendimdir, bana güzel bakmıştır. Gerçek budur ki, zalimler (zina yapanlar) kutulamazlar.” dedi.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00