بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي ٱلۡعَرۡشِ مَكِينٖ ٢٠
Bir elçi ki, pek kuvvetlidir. Arşın sahibi (Allah) katında yüksek bir mevki sahibidir.
مُّطَاعٖ ثَمَّ أَمِينٖ ٢١
( O elçi, melekler arasında kendisine) orada itaat olunandır; hem de (vahye karşı) emindir.
وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجۡنُونٖ ٢٢
(Ey Kureyş topluluğu!) Sizin arkadaşınız (Hz. Peygamber, kâfirlerin benzettiği gibi), bir mecnûn değildir.
وَلَقَدۡ رَءَاهُ بِٱلۡأُفُقِ ٱلۡمُبِينِ ٢٣
And olsun ki, Peygamber, o Cebrâil’i açık ufukta gördü.
وَمَا هُوَ عَلَى ٱلۡغَيۡبِ بِضَنِينٖ ٢٤
Peygamber, vahy üzerine itham edilir de değil...
وَمَا هُوَ بِقَوۡلِ شَيۡطَٰنٖ رَّجِيمٖ ٢٥
Kur’an da, Allah’ın rahmetinden koğulmuş bir şeytanın sözü değil...
إِنۡ هُوَ إِلَّا ذِكۡرٞ لِّلۡعَٰلَمِينَ ٢٧
O Kur’an, ancak bir öğüddür, bütün âlemler (insan ve cinler) için;
لِمَن شَآءَ مِنكُمۡ أَن يَسۡتَقِيمَ ٢٨
İçinizden dürüst olmak istiyenler için...
وَمَا تَشَآءُونَ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ رَبُّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٢٩
Fakat âlemlerin Rabbi olan Allah, (sizin dürüst olmanızı) dilemeyince, siz dileyemezsiniz. (Daima Allah’ın kudret ve iradesi altındasınız.)