بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
عَلِمَتۡ نَفۡسٞ مَّآ أَحۡضَرَتۡ ١٤
Herkes, (iyi ve kötü) ne hazırlamışsa (onu) bilecektir...
فَلَآ أُقۡسِمُ بِٱلۡخُنَّسِ ١٥
Şimdi kasem ederim, (geceleyin görünüb gündüz) sönen yıldızlara,
إِنَّهُۥ لَقَوۡلُ رَسُولٖ كَرِيمٖ ١٩
Muhakkak bu Kur’an (Allah katında) kerim olan bir elçinin (Cebrâil Aleyhisselâmın) getirdiği kelâmdır.
ذِي قُوَّةٍ عِندَ ذِي ٱلۡعَرۡشِ مَكِينٖ ٢٠
Bir elçi ki, pek kuvvetlidir. Arşın sahibi (Allah) katında yüksek bir mevki sahibidir.
مُّطَاعٖ ثَمَّ أَمِينٖ ٢١
( O elçi, melekler arasında kendisine) orada itaat olunandır; hem de (vahye karşı) emindir.
وَمَا صَاحِبُكُم بِمَجۡنُونٖ ٢٢
(Ey Kureyş topluluğu!) Sizin arkadaşınız (Hz. Peygamber, kâfirlerin benzettiği gibi), bir mecnûn değildir.
وَلَقَدۡ رَءَاهُ بِٱلۡأُفُقِ ٱلۡمُبِينِ ٢٣
And olsun ki, Peygamber, o Cebrâil’i açık ufukta gördü.
وَمَا هُوَ عَلَى ٱلۡغَيۡبِ بِضَنِينٖ ٢٤
Peygamber, vahy üzerine itham edilir de değil...