بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلرَّجۡعِ ١١
Kasem olsun o semâ-i zât-i rec‘e
Yağmurun sahibi göğe.
Yağmurlu göğe andolsun,
وَٱلۡأَرۡضِ ذَاتِ ٱلصَّدۡعِ ١٢
ve o arz-ı zât-i sad‘a
Bitkinin yeşerdiği yere andolsun ki.
Yarık yarık çatlamış yere andolsun.
إِنَّهُۥ لَقَوۡلٞ فَصۡلٞ ١٣
ki o her hâlde bir keskin hükümdür
Şüphesiz Kur'an kesin bir sözdür.
Şüphesiz o Kur'an, hak ile bâtılı ayırd eden bir sözdür.
وَمَا هُوَ بِٱلۡهَزۡلِ ١٤
şaka değildir.
O saçma bir söz değildir.
O, boş bir söz değildir.
إِنَّهُمۡ يَكِيدُونَ كَيۡدٗا ١٥
Haberin olsun ki onlar hep hile kuruyorlar.
Onlar bir tuzak kuruyorlar.
Şüphesiz onlar bir tuzak kurarlar,
وَأَكِيدُ كَيۡدٗا ١٦
Ben de kurarım hilelerine hile.
Ben de bir tuzak kuruyorum.
Ben de bir tuzak kurarım.
فَمَهِّلِ ٱلۡكَٰفِرِينَ أَمۡهِلۡهُمۡ رُوَيۡدَۢا ١٧
Onun için o kâfirleri imhâl eyle: mühlet ver onlara biraz.
Sen kâfirlere mühlet ver. Onlara biraz zaman tanı.
Artık sen inkârcılara mühlet ver; onlara biraz zaman tanı!