042 surah

بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

لَهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِۖ وَهُوَ ٱلۡعَلِيُّ ٱلۡعَظِيمُ ٤

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O, her şeyden yücedir, her şeyden büyüktür.

– Ali Fikri Yavuz

تَكَادُ ٱلسَّمَٰوَٰتُ يَتَفَطَّرۡنَ مِن فَوۡقِهِنَّۚ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمۡدِ رَبِّهِمۡ وَيَسۡتَغۡفِرُونَ لِمَن فِي ٱلۡأَرۡضِۗ أَلَآ إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ ٥

Allah’ın azametinden) nerde ise gökler üstlerinden çatlayacaklar. Melekler hamd ile Rablerine tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimse için mağfiret diliyorlar. Dikkat edin! Şübhesiz ki Allah, Gafûr’dur= çok bağışlayandır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.

– Ali Fikri Yavuz

وَٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِهِۦٓ أَوۡلِيَآءَ ٱللَّهُ حَفِيظٌ عَلَيۡهِمۡ وَمَآ أَنتَ عَلَيۡهِم بِوَكِيلٖ ٦

Allah’dan başka veliler edinenlere gelince; onların (söz ve işleri) üzerine Allah gözcüdür, sen üzerlerine bir vekil değilsin (Ey Rasûlüm, vazifen azab ile onları korkutmaktır).

– Ali Fikri Yavuz

وَكَذَٰلِكَ أَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡكَ قُرۡءَانًا عَرَبِيّٗا لِّتُنذِرَ أُمَّ ٱلۡقُرَىٰ وَمَنۡ حَوۡلَهَا وَتُنذِرَ يَوۡمَ ٱلۡجَمۡعِ لَا رَيۡبَ فِيهِۚ فَرِيقٞ فِي ٱلۡجَنَّةِ وَفَرِيقٞ فِي ٱلسَّعِيرِ ٧

Şehirlerin esası olan Mekke halkını ve bütün etrafındaki memleketler halkını sakındırasın ve hakkında şübhe olmıyan o kıyamet gününün dehşetini haber veresin diye, sana böyle Arabca bir Kur’an vahyettik. O kıyamet gününde toplananlardan bir kısmı (müminler) cennettedir, bir kısmı (kâfirler) de cehennemdedir.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَجَعَلَهُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَلَٰكِن يُدۡخِلُ مَن يَشَآءُ فِي رَحۡمَتِهِۦۚ وَٱلظَّٰلِمُونَ مَا لَهُم مِّن وَلِيّٖ وَلَا نَصِيرٍ ٨

Eğer Allah dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet (aynı dine bağlı kimseler) yapardı; fakat dilediğini rahmetine koyar. Zalimlere ise, bir dost da yok, bir yardımcı da yok...

– Ali Fikri Yavuz

أَمِ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِهِۦٓ أَوۡلِيَآءَۖ فَٱللَّهُ هُوَ ٱلۡوَلِيُّ وَهُوَ يُحۡيِ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ ٩

Yoksa o kâfirler, Allah’dan başka yardımcılar mı edindiler? İşte Allah! yardımcı (velî) ancak O’dur. Ölüleri O diriltir, O her şeye kadirdir.

– Ali Fikri Yavuz

وَمَا ٱخۡتَلَفۡتُمۡ فِيهِ مِن شَيۡءٖ فَحُكۡمُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِۚ ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُ رَبِّي عَلَيۡهِ تَوَكَّلۡتُ وَإِلَيۡهِ أُنِيبُ ١٠

(Kâfirlerle) anlaşamadığınız herhangi bir şey hakkında da hüküm Allah’a aittir, (O kıyamette hükmünü verecektir). İşte bu hükmü veren Allah benim Rabbim’dir. Ben ancak O’na tevekkül ettim ve yalnız O’na sığınırım.

– Ali Fikri Yavuz

فَاطِرُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ جَعَلَ لَكُم مِّنۡ أَنفُسِكُمۡ أَزۡوَٰجٗا وَمِنَ ٱلۡأَنۡعَٰمِ أَزۡوَٰجٗا يَذۡرَؤُكُمۡ فِيهِۚ لَيۡسَ كَمِثۡلِهِۦ شَيۡءٞۖ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡبَصِيرُ ١١

O, göklerin ve yerin yaratıcısıdır; size, kendi cinsinizden çiftler yapmıştır. Davarlardan da (erkekli dişili) çiftler... Sizi bu tarzda yaratıb üretiyor. O’nun misli (O’na benzer) hiç bir şey yoktur. O, Semî’dir= bütün söylenenleri işitir. Basîr’dir= bütün yapılanları görür.

– Ali Fikri Yavuz

لَهُۥ مَقَالِيدُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ يَبۡسُطُ ٱلرِّزۡقَ لِمَن يَشَآءُ وَيَقۡدِرُۚ إِنَّهُۥ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٞ ١٢

Göklerin ve yerin (hazine) anahtarları O’nundur. Rızkı dilediğine yayar ve kısar. Çünkü O, her şeyi kemal üzre bilendir.

– Ali Fikri Yavuz

۞ شَرَعَ لَكُم مِّنَ ٱلدِّينِ مَا وَصَّىٰ بِهِۦ نُوحٗا وَٱلَّذِيٓ أَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡكَ وَمَا وَصَّيۡنَا بِهِۦٓ إِبۡرَٰهِيمَ وَمُوسَىٰ وَعِيسَىٰٓۖ أَنۡ أَقِيمُواْ ٱلدِّينَ وَلَا تَتَفَرَّقُواْ فِيهِۚ كَبُرَ عَلَى ٱلۡمُشۡرِكِينَ مَا تَدۡعُوهُمۡ إِلَيۡهِۚ ٱللَّهُ يَجۡتَبِيٓ إِلَيۡهِ مَن يَشَآءُ وَيَهۡدِيٓ إِلَيۡهِ مَن يُنِيبُ ١٣

“-Dini elbirlik tatbik edin ve ayrılığa düşmeyin.” diye Allah, dinden (tevhid esasından) Nûh’a tavsiye ettiğini ve sana vahy eylediğimizi; bir de İbrahîm’e, Mûsa’ya, İsâ’ya tavsiye ettiğimizi, sizin için şeriat yaptı. Müşriklere, kendilerini davet ettiğin bu tevhid dini ağır geldi. Allah ona, (bu hak dine) dilediklerini seçecek ve ona dönüb itaat edenleri hidayete erdirecektir.

– Ali Fikri Yavuz

وَمَا تَفَرَّقُوٓاْ إِلَّا مِنۢ بَعۡدِ مَا جَآءَهُمُ ٱلۡعِلۡمُ بَغۡيَۢا بَيۡنَهُمۡۚ وَلَوۡلَا كَلِمَةٞ سَبَقَتۡ مِن رَّبِّكَ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗى لَّقُضِيَ بَيۡنَهُمۡۚ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ أُورِثُواْ ٱلۡكِتَٰبَ مِنۢ بَعۡدِهِمۡ لَفِي شَكّٖ مِّنۡهُ مُرِيبٖ ١٤

(Geçmiş ümmetlerin veya ehl-i kitabın) ayrılığa düşmeleri ise, kendilerine ilim geldikten sonra (ayrılığın sapıklık olduğunu bildikten sonra) sırf aralarında hased ve azgınlıktan dolayıdır. Eğer Rabbinden tayin edilmiş bir vakte (kıyamete veya ömürlerinin sonuna) kadar azabın gecikmesine dair bir söz (vaad-i ilâhî) geçmiş olmasaydı, aralarında (kâfir olanların) helâk işleri mutlak bitiriverilirdi. O peygamberlerin arkasından (asr-ı saadet zamanında) Kur’an’a vâris kılınan ehl-i kitab da ondan muhakkak endişe veren bir şübhe içindedirler.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu