Sûrenin Adı
Sure adını, "şuara" kelimesinin geçtiği 224. ayetten alır.
Nüzul Zamanı
Konu, üslup ve ilgili rivayetler, surenin Mekkî dönemin ortalarında indiğini gösteriyor. İbn Abbas'a göre önce Ta Ha
Suresi, sonra Vakıa suresi, ardından da Şuara Suresi nazil olmuştur. (Ruhu'l-Meani, C. XIX. S. 64). Ta Ha Suresi'nin
Hz. Ömer'in (r.a) İslâm'a girmesinden önce indiği bilinmektedir.
Konular
Surenin temelinde, Mekke kafirlerinin şu veya bu bahaneyle Hz. Peygamber (s.a) tarafından tebliğ edilen İslâm
Mesajı'nı ısrarla reddedişleri yatmaktadır. Zaman oluyor ki, Hz. Peygamber'in, (s.a) peygamberliğini isbat için
kendilerine "ayet" getirmediğini (mucize göstermediğini) söylüyorlar; zaman oluyor, ona şair ve kahin etiketi
vuruyorlar ve mesajıyla alay ediyorlar, zaman oluyor, onun peşinden gidenlerin bir-kaç akılsız genç, ya da yoksullar ve
köleler olduğunu, buna karşılık misyonun halk için gerçekten bir değeri olmuş olsaydı, soyluların ve ileri gelenlerin
onu öncelikle kabul etmesinin sözkonusu olduğunu söyleyerek, misyonunu eğlenceye alıyorlardı. Sonuçta, bir yanda Hz.
Peygamber (s.a), kendilerine inançlarının hatalarını akli delillerle ve tevhid ve ahiret akidesini kanıtlama
çabalarıyla yorulur ve yıpranırken, kafirler beri tarafta, birbiri ardısıra, inatlarını çeşitli biçimlerde
sergilemekten bıkmıyorlardı. İşlerin bu şekilde gitmesi, Hz. Peygamber'e (s.a) büyük acı ve üzüntü veriyordu.
Sûre'nin indiği dönemde Mekke'de durum buydu. Dolayısıyle Sûre, anlam bakımından şu ifadelerle Hz. Peygamber'i (s.a)
teselli ederek başlamaktadır: "Onlar adına niye kendini tüketirsin? Eğer bu adamlar sana inanmıyorlarsa, bu hiç bir
"ayet" görmediklerinden değil, inatlarından dolayıdır. Onlar, akla ve mantığa kulak vermez, başlarını aşağılık içinde
eğmelerini gerektirecek bir "ayet" görmek isterler. Zamanı gelip de bu ayet gösterilmeye başlayınca, o zaman onlar
şimdi kendilerine sunulanın gerçek olduğunu kavrayacaklardır."
Bu girişin ardından 191. ayete kadar sürekli olarak tek bir konunun üzerinde durulmakta ve şöyle denmektedir:
"Yeryüzü, gerçeği arayan kimseyi kendisine götürecek "ayet"lerle doludur. Fakat, dikkafalı ve yanlış yolda olanlar,
ister tabii olgular olsun isterse peygamberlerin mucizeleri olsun, "ayetler"i gördükten sonra da inanmamışlardır. İlâhî
ceza kendilerini yakalayıncaya kadar, bu sapık insanlar, yanlış akidelerine saplanıp kalmışlardır." Bu gerçeği
örneklemek için, Mekke kafirleri gibi, küfürlerinde inat eden yedi eski kavmin tarihi anlatılmaktadır. Bu bağlamda
aşağıdaki hususlar vurgulanmaktadır:
-
Ayetler iki türdür: (a) Yeryüzünün her yanına dağılmış halde bulunup akıllı bir kişinin görmesiyle Hz. Peygamber'in
(s.a) sunduğunun gerçek olup olmadığına karar verebileceği ayetler, (b) Firavun ve kavmine, Nuh kavmine, Ad kavmine,
Semud ve Lut kavmi ile Eykelilere gösterilen ayetler. Artık, hangi tür ayetleri görmek istediklerine karar vermek,
kafirlere kalmış bulunmaktadır.
-
Çağlar boyu, kafirlerin zihin yapıları hep aynı olagelmiştir. Tartışma biçimleri, karşı çıkışları ve inanmamak için
ileri sürdükleri bahane, özürleri ve sonunda kaderleri de aynı olmuştur. Aynı şekilde, her çağda peygamberler hep
aynı öğretileri sunmuşlar; kişisel karakterleri, akıl yürütmeleri ve muarızlarına karşı ileri sürdükleri deliller de
aynı olmuş ve hepsi de Kadir Allah'ın rahmetiyle nimetlenmiştir. Bu iki davranış modelinin ikisi de tarihte
görülmekte olup bizzat kafirler de, kendilerinin hangi, Hz. Peygamber'in (s.a) hangi modele ait olduğunu
görebilirler.
-
Allah aynı zamanda hem Kadir, hem Rahim, hem de güçlüdür. Tarih, O'nun rahmeti gibi, gazabına da şahitlik
etmektedir. Bu durumda, Allah'ın rahmetine mi, yoksa gazabına mı müstehak olmaya karar vermek, insanların kendilerine
kalmış bulunmaktadır.
-
Son olarak sure şöyle bir özetle bitmektedir: "Ey kafirler! Eğer illâ ayet görmek istiyorsanız, neden eski
toplumları helâk eden korkunç ayetleri görmemekte ısrar ediyorsunuz? Neden, kendi dilinizde okunan Kur'an'ı
görmüyorsunuz? Neden Hz. Muhammed'i (s.a) ve Ashabını görmüyorsunuz? Kur'an'ın ayetleri cin veya şeytan işi olabilir
mi? Kur'an'ın kendisine nazil olduğu Peygamber (s.a) hiç kahine benziyor mu? Hz. Muhammed (s.a) ve Ashabı şairlerden
ve hayranlarından farklı değiller mi? Neden küfürden vazgeçmiyor ve onları yargılarken kalbinize danışmıyorsunuz?
Kalbinizin derinlerinde Kur'an'ın kehanet ve şiir olmadığına inandığınız halde, ona karşı çıkmakla zalim ve gaddar
olduğunuzu bilin ve yine bilin ki, zalim ve gaddarlar için hazırlanan acı sonu mutlaka göreceksiniz."
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an