Sûrenin Adı
Sure, 15. ayette ifadesini bulan secde (teslimiyet ve acziyet ifadesi olarak yere kapanmak) teması münasebetiyle bu
ismi almıştır.
Nüzul Zamanı
Sure'nin üslûbundan, onun Mekke döneminin ortalarında, daha da tahsis edilirse, bu dönemin başlangıç safhasında nazil
olduğu açıkça anlaşılmaktadır; zira okuyucu sonraki safhalarda nazil olan surelerde ifadesini bulan şiddetli baskı ve
zulme bu surenin arka plânında rastlamamaktadır.
Konu
Surenin ana fikri insanların tevhid, ahiret ve risaletle ilgili şüphelerini gidermek ve onları bu üç hakikate davet
etmektir. Mekke müşrikleri Rasûlullah'la (s.a.) özel olarak görüştükten sonra birbirlerine şöyle diyorlardı: "Bu adam
acaip şeyler uyduruyor. Bazen ölümden sonrasına ait haberler veriyor ve şöyle diyor: "Toprak olduktan sonra hesab
vermeye çağrılacaksınız, Cennet olacak, cehennem olacak..." Bazen şöyle diyor: "Yalnızca bir olan Allah ilahtır." Bazen
de şunları söylüyor: "Size okuduğum bu sözler kendi sözlerim değil. Allah'ın kelamıdır. İşte ortaya attığı hep böyle
acaip şeyler." Bu şüphe ve endişelere verilen cevap Sure'nin ana fikir ve temel konusunu oluşturmaktadır.
Bu bağlamda müşriklere şu söylenmektedir: "Kesinlikle bu Allah kelâmıdır; risaletin rahmet ve bereketinden mahrum
kalmış gaflet içine gömülmüş insanları uyandırmak için inzal edilmiştir. Allah'tan geldiği apaçık ve âşikar iken ona
nasıl uydurma diyebiliyorsunuz?"
Sonra onlara şöyle sorulmaktadır: "Akl-ı seliminizi kullanın, Kur'an'la gelen şeylerin acaip, işitilmedik şeyler olup
olmadığına kendiniz karar verin. Göklerin ve yerin yönetimine bakın, kendi bünye ve hilkatiniz üzerine düşünün. Bu
şeyler Rasûl'ün Kur'an'da size sunduğu öğretiye tanıklık etmiyor mu? Kâinattaki nizam tevhid'e mi, yoksa şirke mi
delâlet ediyor? Tüm bu nizamı ve kendi yaradılışınızı düşündüğünüzde, size şimdi varoluşu bahşeden bir varlığın sizi
tekrar yaratamayacağına aklınız hükmediyor mu?"
Sonra ahiretten bir sahne tasvir ediliyor, imanın semeresi ve küfrün kötü sonuçları sergileniyor ve insanlar azap
günleriyle karşılaşmadan önce küfürden vazgeçmeye, ahirette kendilerinin yararına olacak Kur'an öğretisini kabule
teşvik ediliyorlar.
Sonra kendilerine şunlar söyleniyor: "Sonsuz rahmetinden ötürü Allah, insanları hatalarından dolayı tek ve nihaî bir
kararla hemen cezalandırmaz; onları ufak tefek problem, zorluk, felaket, kayıp ve ters durumlara maruz bırakarak belki
kendilerine gelip öğüt dinlerler diye, önceden uyarır."
Daha sonra şu söylenir: "Bu, Allah'tan insana gönderilen, kendi türünde ilk kez görülüp duyulmuş bir kitap değildir.
Hepinizin bildiği gibi, önce Musa'ya da kitap gönderilmişti. Bunda garipsenecek hiçbir şey yok. Emin olun ki, bu kitap
Allah'tan nazil olmuştur ve iyi bilin ki, bir zamanlar Musa zamanında olanlar şimdi de vuku bulacaktır. Liderlik şimdi
de İlahi Kitab'ı kabullenenlere bahşedilecek, reddenlerse helâk olacaktır."
Akâbinde Mekke müşriklerine şu tavsiyede bulunulmaktadır: "Ticarî seyahatleriniz esnasında harabelerinin yanından
geçip durduğunuz helâk olmuş eski kavimlerin akibetlerine bakın. Siz de aynı akibete uğramak ister misiniz? Dış
görünüşe ve yüzeyde olana bakıp aldanmayın. Bugün hiçkimsenin birkaç genç adam, bazı köleler ve zavallılar dışında
Muhammed'i (s.a) dinlemediğini ve O'nun her taraftan kendisine yönelen çirkin davranışların ve sövgülerin hedefi
olduğunu görmektesiniz. Sonra bundan, O'nun risaletinin yürümeyeceği gibi yanlış bir izlenime kapılıyorsunuz. Fakat bu,
gözlerinizin bir yanıltmacası sadece. Oysa günlük hayatınızda yaşadığınız şeydir! Önce çıplak olan toprak, bir yağmur
çiselemesiyle üzeri bitki örtüsüyle yeşermeye başlayıverir.
Daha önce toprağın altında bulunan şeylerin böyle bir yeşillik ve bitki zenginliğini gizlediği hiç kimsenin aklından
bile geçmiyordu."
Sonuç bölümünde, Rasûlulah'ın şuna dikkati çekiliyor! "Bu insanlar söylediğin şeyleri, bu kesin zafere ulaşacağın
haberini alaya alıyorlar. Onlara de ki: "Sizin ve bizim hakkımızda son hüküm geldiğinde, artık size hiç yararı
olmayacak. İnanacaksanız, şimdi inanın, yok eğer son hükmü bekleyecekseniz, bekleyin bakalım dilediğiniz gibi!.."
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an