بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَٱذۡكُرۡ عَبۡدَنَآ أَيُّوبَ إِذۡ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّي مَسَّنِيَ ٱلشَّيۡطَٰنُ بِنُصۡبٖ وَعَذَابٍ ٤١

Kulumuz Eyyûb'u da yâd et. O vakit ki, Rabbine nidâ etti: «Şüphe yok ki, şeytan bana bir meşakkat ile ve bir elem ile dokundu (dedi).»

– Ömer Nasuhi Bilmen

ٱرۡكُضۡ بِرِجۡلِكَۖ هَٰذَا مُغۡتَسَلُۢ بَارِدٞ وَشَرَابٞ ٤٢

Târaf-ı ilâhi'den de denildi ki, «Ayağın ile çarpıver, işte bu, soğuk, yıkanılacak ve içilecek bir su.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَوَهَبۡنَا لَهُۥٓ أَهۡلَهُۥ وَمِثۡلَهُم مَّعَهُمۡ رَحۡمَةٗ مِّنَّا وَذِكۡرَىٰ لِأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِ ٤٣

Ve O'na tarafımızdan bir rahmet ve akıl sahiplerine bir ibret olmak üzere ehlini, hem de onlar ile beraber onların bir mislini bağışladık.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَخُذۡ بِيَدِكَ ضِغۡثٗا فَٱضۡرِب بِّهِۦ وَلَا تَحۡنَثۡۗ إِنَّا وَجَدۡنَٰهُ صَابِرٗاۚ نِّعۡمَ ٱلۡعَبۡدُ إِنَّهُۥٓ أَوَّابٞ ٤٤

(Ve O'na emrolundu ki) Eline otlardan bir küçük demet al, sonra onunla vur ve yeminini bozmuş olma. Muhakkak ki, Biz O'nu bir sabredici bulduk. Ne güzel kul! Şüphe yok ki, o (Hakk'a) dönendir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱذۡكُرۡ عِبَٰدَنَآ إِبۡرَٰهِيمَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ أُوْلِي ٱلۡأَيۡدِي وَٱلۡأَبۡصَٰرِ ٤٥

(45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Ya'kub'u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّآ أَخۡلَصۡنَٰهُم بِخَالِصَةٖ ذِكۡرَى ٱلدَّارِ ٤٦

(45-46) Ve kuvvetler ve basiretler sahipleri olan kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Ya'kub'u da an. Şüphe yok ki, Biz onları dar-ı ahireti düşünme hasletiyle mümtaz, ihlâs sahipleri kılmıştık.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَإِنَّهُمۡ عِندَنَا لَمِنَ ٱلۡمُصۡطَفَيۡنَ ٱلۡأَخۡيَارِ ٤٧

Ve muhakkak ki, onlar Bizim nezdimizde elbette ki seçilmişlerden, hayırlılardandır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَٱذۡكُرۡ إِسۡمَٰعِيلَ وَٱلۡيَسَعَ وَذَا ٱلۡكِفۡلِۖ وَكُلّٞ مِّنَ ٱلۡأَخۡيَارِ ٤٨

Ve İsmail'i ve Elyesa'yı ve Zülkifl'i de yâd et ve hepsi de hayırlılardandır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

هَٰذَا ذِكۡرٞۚ وَإِنَّ لِلۡمُتَّقِينَ لَحُسۡنَ مَـَٔابٖ ٤٩

(49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.

– Ömer Nasuhi Bilmen

جَنَّٰتِ عَدۡنٖ مُّفَتَّحَةٗ لَّهُمُ ٱلۡأَبۡوَٰبُ ٥٠

(49-50) İşte bu, bir şereftir. Ve şüphe yok ki, muttakîler için elbette güzel bir varılacak yer de vardır. Adn cennetleridir. Onlar için kapıları açılmış olarak.

– Ömer Nasuhi Bilmen

مُتَّكِـِٔينَ فِيهَا يَدۡعُونَ فِيهَا بِفَٰكِهَةٖ كَثِيرَةٖ وَشَرَابٖ ٥١

Orada (koltuklara) yaslanıcılardır. Orada birçok meyveler ve içilecek şeyler isteyeceklerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00