بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

قَالَ ٱلَّذِي عِندَهُۥ عِلۡمٞ مِّنَ ٱلۡكِتَٰبِ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن يَرۡتَدَّ إِلَيۡكَ طَرۡفُكَۚ فَلَمَّا رَءَاهُ مُسۡتَقِرًّا عِندَهُۥ قَالَ هَٰذَا مِن فَضۡلِ رَبِّي لِيَبۡلُوَنِيٓ ءَأَشۡكُرُ أَمۡ أَكۡفُرُۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشۡكُرُ لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيّٞ كَرِيمٞ ٤٠

Kendinde ilâhî kitabdan bir ilim bulunan bir (melek) dedi ki; “-Ben gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm.” Derken Süleyman, tahtı yanında duruyor görünce dedi ki; “- Bu, rabbimin fazlındandır; beni imtihan etmek içindir: Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım? Kim şükrederse, ancak kendi menfaatine şükreder; kim de nankörlük ederse, muhakkak ki rabbim onun şükrüne muhtaç değildir, ona yine de nimet verir.”

– Ali Fikri Yavuz

قَالَ نَكِّرُواْ لَهَا عَرۡشَهَا نَنظُرۡ أَتَهۡتَدِيٓ أَمۡ تَكُونُ مِنَ ٱلَّذِينَ لَا يَهۡتَدُونَ ٤١

Süleyman dedi ki: “- Onun (Belkıs’ın) tahtını tanınmaz hale getirin; bakalım, tanıyacak mı, yoksa tanımıyanlardan mı olacak?”

– Ali Fikri Yavuz

فَلَمَّا جَآءَتۡ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرۡشُكِۖ قَالَتۡ كَأَنَّهُۥ هُوَۚ وَأُوتِينَا ٱلۡعِلۡمَ مِن قَبۡلِهَا وَكُنَّا مُسۡلِمِينَ ٤٢

Vakta ki (Belkıs) geldi, ona denildi ki: “- Böyle mi senin tahtın?” (Belkıs şöyle) dedi: “- Sanki odur. Bununla beraber bize bu taht mucizesinden önce (peygamberliğine delâlet eden Hüdhüd mucizesi ile) ilim verildi ve müslüman olduk.”

– Ali Fikri Yavuz

وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعۡبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِۖ إِنَّهَا كَانَتۡ مِن قَوۡمٖ كَٰفِرِينَ ٤٣

(Daha evvel Belkıs’ın) Allah’dan başka tapmış olduğu şey, müslüman olmasına engel olmuştu (yahut Süleyman, onu, daha önce Allah’dan başka taptığı şeyden alıkoydu, güneşe taptırmadı). Çünkü o, kâfirler kavminden idi.

– Ali Fikri Yavuz

قِيلَ لَهَا ٱدۡخُلِي ٱلصَّرۡحَۖ فَلَمَّا رَأَتۡهُ حَسِبَتۡهُ لُجَّةٗ وَكَشَفَتۡ عَن سَاقَيۡهَاۚ قَالَ إِنَّهُۥ صَرۡحٞ مُّمَرَّدٞ مِّن قَوَارِيرَۗ قَالَتۡ رَبِّ إِنِّي ظَلَمۡتُ نَفۡسِي وَأَسۡلَمۡتُ مَعَ سُلَيۡمَٰنَ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٤٤

Ona (Belkıs’a şöyle) denildi: “- Saray’a gir.” (Süleyman tarafından yaptırılan sarayın giriş yerine, daha önce cam konulmuş olup altından su akıtılmakta olduğundan Belkıs) bunu görünce derin bir su zannetti ve (ıslanmasın diye) elbiselerini kaldırarak bacaklarından (bir miktar) açtı. Süleyman dedi ki:(Ey Belkıs bacaklarını ört) o, camdan yapılmış şeffaf bir saraydır. (Belkıs şöyle) dedi: “- Ey Rabbim, gerçekten ben (önceden) nefsime zulmetmişim. Şimdi Süleyman’ın beraberliğinde âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olup müslüman oldum.”

– Ali Fikri Yavuz

وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمۡ صَٰلِحًا أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ فَإِذَا هُمۡ فَرِيقَانِ يَخۡتَصِمُونَ ٤٥

Gerçekten biz Semûd kavmine, Allah’a ibadet edin diye, kardeşleri Salih’i peygamber göndermiştik. Bir de baksın, onlar iki fırka olup çekişiyorlar (kimi mümin olmuş, kimi kâfir. Her biri hak üzere olduğunu iddia ediyor).

– Ali Fikri Yavuz

قَالَ يَٰقَوۡمِ لِمَ تَسۡتَعۡجِلُونَ بِٱلسَّيِّئَةِ قَبۡلَ ٱلۡحَسَنَةِۖ لَوۡلَا تَسۡتَغۡفِرُونَ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ ٤٦

(Salih onlara şöyle) dedi: “- Ey benim kavmim! Niçin tevbeden önce azabı çabuk istiyorsunuz? Ne olur, Allah’dan mağfiret dileseniz, belki merhamet olunursunuz.”

– Ali Fikri Yavuz

قَالُواْ ٱطَّيَّرۡنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَۚ قَالَ طَٰٓئِرُكُمۡ عِندَ ٱللَّهِۖ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ تُفۡتَنُونَ ٤٧

(Onlar peygambere) dediler ki: “- Biz, sen ve beraberindekilerle (müminlerle) uğursuzluğa uğradık, (başımıza çeşitli musibetler geldi)”. Salih onlara şöyle dedi: “- Size gelen uğursuzluk, Allah katında takdir edilmiştir. Doğrusu siz, imtihana çekilen bir kavimsiniz.”

– Ali Fikri Yavuz

وَكَانَ فِي ٱلۡمَدِينَةِ تِسۡعَةُ رَهۡطٖ يُفۡسِدُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَا يُصۡلِحُونَ ٤٨

O (Semûd kavminin bulunduğu Hicr adlı) şehirde dokuz kimse vardı ki, bunlar yeryüzünde fesad çıkarıyorlar, iyiliğe yanaşmıyorlardı.

– Ali Fikri Yavuz

قَالُواْ تَقَاسَمُواْ بِٱللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُۥ وَأَهۡلَهُۥ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِۦ مَا شَهِدۡنَا مَهۡلِكَ أَهۡلِهِۦ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ ٤٩

Allah’a yeminleşerek şöyle dediler: “ - Salih’e ve ailesine (kendisine iman edenlere) muhakkak bir gece baskını yapalım (onları öldürelim), sonra geride kalan akrabasına yeminle diyelim ki, biz onun ehlinin helâkinde bulunmadık, gerçekten biz doğru söyliyenleriz.”

– Ali Fikri Yavuz

وَمَكَرُواْ مَكۡرٗا وَمَكَرۡنَا مَكۡرٗا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ ٥٠

Böyle bir hile kurdular. Biz de, onların haberi olmadan hilelerinin cezasını verdik (kendilerini helâk ettik).

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00