بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَا جَرَمَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُسۡتَكۡبِرِينَ ٢٣
Şüphe yok ki Allah, onların gizlediği ve açıkladığı şeyi hep bilir. Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmiyenleri sevmez.
وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمۡ قَالُوٓاْ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ ٢٤
O kâfirlere: “- rabbiniz ne indirdi?” dendiği zaman: “- Eskilerin masallarını” dediler.
لِيَحۡمِلُوٓاْ أَوۡزَارَهُمۡ كَامِلَةٗ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ وَمِنۡ أَوۡزَارِ ٱلَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيۡرِ عِلۡمٍۗ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ ٢٥
Bunu söylemelerinin sebebi şu : Kıyamet günü, kendi günahlarını tamamen yüklendikten başka, saptırdıkları bilgisiz (cahil) kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat et ki, ne fena yük (günah) yükleniyorlar!...
قَدۡ مَكَرَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ فَأَتَى ٱللَّهُ بُنۡيَٰنَهُم مِّنَ ٱلۡقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيۡهِمُ ٱلسَّقۡفُ مِن فَوۡقِهِمۡ وَأَتَىٰهُمُ ٱلۡعَذَابُ مِنۡ حَيۡثُ لَا يَشۡعُرُونَ ٢٦
Mekke kâfirlerinden önce gelenler de hileler kurmuşlardı. Allah da kurdukları binalara (kudretiyle) temellerinden geldi de, çatı, tepelerinden üzerlerine çöktü. Böylece azap, kendilerine duyamıyacakları yerden geldi.
ثُمَّ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ يُخۡزِيهِمۡ وَيَقُولُ أَيۡنَ شُرَكَآءِيَ ٱلَّذِينَ كُنتُمۡ تُشَٰٓقُّونَ فِيهِمۡۚ قَالَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ إِنَّ ٱلۡخِزۡيَ ٱلۡيَوۡمَ وَٱلسُّوٓءَ عَلَى ٱلۡكَٰفِرِينَ ٢٧
Sonra kıyamet günü, Allah, o kâfirleri zelil ve perişan edecek ve şöyle buyuracak: “- Nerede o haklarında müminlere muhalefet edip durduğunuz ortaklarım?” Kendilerine ilim verilen Peygamberlerle müminler: “-Gerçekten bütün sefalet ve zillet, bugün kâfirler üzerinedir.” diyeceklerdir.
ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ ظَالِمِيٓ أَنفُسِهِمۡۖ فَأَلۡقَوُاْ ٱلسَّلَمَ مَا كُنَّا نَعۡمَلُ مِن سُوٓءِۭۚ بَلَىٰٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمُۢ بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ٢٨
Küfretmekle nefislerine zulmedenlerin canlarını Melekler alacağı zaman, onlar şöyle diyerek teslim olurlar: “-Biz, hiç bir fenalık yapmıyorduk.” Hayır, Allah sizin ne yapmış olduğunuzu çok iyi bilendir.
فَٱدۡخُلُوٓاْ أَبۡوَٰبَ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَاۖ فَلَبِئۡسَ مَثۡوَى ٱلۡمُتَكَبِّرِينَ ٢٩
O halde, içinde ebedî kalmak üzere, hepiniz cehennem kapılarından giriniz bakalım!... İşte büyüklenenlerin (hakkı kabul etmiyenlerin) yeri ne kötüdür!...
۞ وَقِيلَ لِلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْ مَاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمۡۚ قَالُواْ خَيۡرٗاۗ لِّلَّذِينَ أَحۡسَنُواْ فِي هَٰذِهِ ٱلدُّنۡيَا حَسَنَةٞۚ وَلَدَارُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞۚ وَلَنِعۡمَ دَارُ ٱلۡمُتَّقِينَ ٣٠
Allah’dan korkup şirkten sakınanlara ise: “- Rabbiniz ne indirdi?” denildiği zaman: “-Hayır indirdi.” demişlerdir. Bu dünyada güzel amel işleyenlere, güzel bir mükâfat var. Ahiret yurdu (cennet) ise, (dünya ve içindekilerden) elbette daha hayırlıdır. Takva sahiplerinin yurdu da ne hoş!...
جَنَّٰتُ عَدۡنٖ يَدۡخُلُونَهَا تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُۖ لَهُمۡ فِيهَا مَا يَشَآءُونَۚ كَذَٰلِكَ يَجۡزِي ٱللَّهُ ٱلۡمُتَّقِينَ ٣١
O yurd, Adn cennetleridir ki, oraya girecekler, (ağaçları) altından ırmaklar akar. Orada ne isterlerse, hep kendileri için mevcut... işte Allah, takva sahiplerini böyle mükâfatlandırır.
ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلَٰمٌ عَلَيۡكُمُ ٱدۡخُلُواْ ٱلۡجَنَّةَ بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ ٣٢
Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat oldukları halde alırlar: “- Selâm size. Yapmış olduğunuz güzel işlerin mükâfatı olarak girin cennet’e...”derler.
هَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن تَأۡتِيَهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ أَوۡ يَأۡتِيَ أَمۡرُ رَبِّكَۚ كَذَٰلِكَ فَعَلَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ ٱللَّهُ وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ يَظۡلِمُونَ ٣٣
Şu kâfirler, ancak kendilerine, ruhlarını alacak o meleklerin gelmesini veya Rabbinin azap emrinin (kıyametin) gelip çatmasını beklerler. Bunların işlediği küfür gibi, kendilerinden önce gelen ümmetler de işledi. (Kendilerini helâk etmekle) Allah onlara zulüm yapmadı; fakat onlar (küfretmekle) kendi nefislerine zulmetmişlerdi.