Sure adını birinci ayetinden alır.
Bu surenin nüzul zamanı ile ilgili olarak, kesin bir rivayet bulunmamaktadır. Ancak surenin üslup ve muhtevasından,
onun Mekke dönemininin başlarında nazil olan surelerden biri olduğu anlaşılmaktadır.
Bu surede bir yandan kısaca İslâm tanıtılırken, diğer yandan gaflet içindeki insanlar uyarılmışlardır. Zaten bu,
Mekke'de ilk nazil olan surelerin özelliklerindendi. Bu surede de, İslâm'ın öğretisi ve Hz. Peygamber'in (s.a)
gönderilmesinin amacı ayrıntılı olarak değil, kısa ve özet halinde verilmiştir. Çünkü İslâm'ın bu insanların
zihinlerine tedricen yerleştirilmesi gayesi güdülüyordu. Bu bakımdan bu tür surelerin, üzerinde en yoğun olarak durduğu
hususlar, gafilleri ısrarla uyarmak ve onları vicdanlarında düşünmeye zorlamaktır.
1-5: İnsanlara içinde yaşadıkları kainatın, muazzam ve muhkem bir düzen üzere kurulu olduğu ve bu düzende hiçbir
bozukluk, eksiklik bulamayacakları anlatılmak isteniyor. Bu kainatı yoktan vareden Allah'tır. Kainatı O idare
etmektedir, tüm yetkileri O'nun elindedir. Ve iktidarı da sınırsızdır. Ayrıca insanoğluna, bu dünyanın bir imtihan
yeri olduğu ve burada salih ameller işlediği takdirde başarı elde edeceği bildirilmiştir.
6-11: İnkar etmenin, insanın öbür dünyada karşılaşmasına neden olduğu korkunç sonuçlar açıklanmıştır. Ayrıca Allah
Teâlâ, bu sonuçtan sakınmaları için insanlara peygamberler gönderdiğini bildirmiştir. "Şayet sizler, şimdi gönderilen
peygamberlerin söylediklerini dinleyip, ıslah olmazsanız, ahirette bu yüzden cezaya çarptırıldığınızda, bu cezayı
hakettiğinizi bizzat kendiniz itiraf edeceksiniz."
12-14: Yaratıcı olan Allah, yarattığı mahlukattan habersiz değildir. O sizlerin açıkladığınızı da gizlediğinizi de
bilir, hatta niyetleriniz ve düşüdüklerinizden de haberdardır. Bu bakımdan ahlâkın gerçek temeli, insanın Allah'ı
görmediği halde, O'nun korkusuyla kötülükten sakınmasıdır. Dünyadaki beşerî güçler kendisini hesaba çekse de, çekmese
de, yahut dünyada zarar görse de görmese de, sırf Allah korkusuyla kötülüklerden sakınan kimseler, ahirette kurtuluşa
erecekler ve büyük mükafata hak kazanacaklardır.
15-23: İnsanın günlük hayatta karşılaştığı gerçekler üzerinde düşünmesi istenerek, şöyle buyurulmuştur: "Üzerinde
serbestçe dolaştığınız ve kendisinden rızık elde ettiğiniz arzı bir düşünün! Arzı emrinize müsahhar kılan Allah'tır.
Şayet bir zelzele meydana gelirse veyahut bir tufan koparsa, tümünüz helâk olursunuz. Bakın, kuşlar gökyüzünde nasıl
uçmaktadırlar? Onlara gökyüzünde uçabilme şartlarını kim hazırlamıştır? Sizlere verdiğimiz onca imkan ve vasıtalar
üzerinde bir düşünün! Şayet Allah sizlere azab gönderecek olsa, sizi ondan kim kurtarabilir veya Allah sizin rızık
kapılarınızı kapatacak olsa, o kapıları kim açabilir? Tüm bu gerçekler, sizlere asıl hakikatı göstermiyor mu? Ancak
sizler hayvanlar gibi bu gerçeklere bakıyor, ama ondan (hidayeti bulmanıza yarayacak) hiçbir sonuç çıkaramıyorsunuz.
Çünkü sizler, Allah'ın size verdiği dinleme, görme ve düşünme yeteneklerini kullanmıyor ve bu yüzden hakikate
ulaşamıyorsunuz.
24-27: Sonunda hepiniz kendinizi Allah'ın huzurunda bulacaksanız. Bu günün tarihini ve saatini bildirmek,
Peygamber'in görevi değildir. O'nun görevi, sizleri önceden haberdar kılmaktır. Fakat siz, O'ndan bugünün vaktini
sizlere bildirmesini istiyorsunuz. Oysa o vakit gelip, dehşet içinde kaldığınızda, sizlere "İşte sorduğunuz vakit bu
zamandır" denecektir.
28-29: Mekke'deki kafirlerin Hz. Peygamber (s.a) ve ashabı ile ilgili söylediklerine cevap verilmiştir. Onlar, Hz.
Peygamber (s.a) ve müminlerin helâk olması için beddua ediyorlardı. Bunun üzerine şöyle buyurulmuştur: "Sizleri doğru
yola davet edenler helâk olsalar da, Allah onlara merhamet etse de sizlerin akibeti değişmeyecektir. Sizler, Allah'ın
azabı geldiğinde sizleri kimin kurtaracağını düşünün. Allah'a inanıp, O'na tevekkül edenlerin dalâlette olduğunu
söylüyorsunuz ama o vakit gelip hakikat ortaya çıktığında dalâlette asıl kimlerin olduğunu uanlayacaksınız.
30: Surenin sonunda, müşriklere şöyle bir soru sorularak, onlara düşünme fırsatı tanınmıştır. "Arabistan'da çöl ve
dağların altından, sizlerin hayatının ona bağlı olduğu "su" çıkmaktadır. Şayet su, arzın altına çekilse, size o suyu
tekrar kim geri getirebilir?