Sûrenin Adı
Sure adını, ikinci ayetinde geçen Hz. Peygamber'in (s.a.) adından almaktadır. Bu adın yanında surenin meşhur olmuş ikinci bir adı da "Kıtal"dir. Bu isim de surenin kıtalden (savaş) söz eden yirminci ayetinden alınmıştır.
Nüzul Zamanı
İhtiva ettiği konular, bu surenin Hicret'ten sonra Medine'de savaşa izin verildiği, fakat henüz fiili olarak savaşa girilmediği bir zamanda nazil olduğunu gösteriyor. Bu, surenin sekizinci açıklama notunda deliller gösterilerek ayrıntılı biçimde açıklanacaktır.
Tarihsel Arkaplan
Bu surenin nazil olduğu zamanda Arabistan genelinde, özellikle de Mekke'de müslümanlar işkence ve zulmün hedefi kılınmışlar ve onlar için hayat çekilmez bir duruma getirilmişti. Bu nedenle müslümanlar dört bir taraftan "Daru'l-Eman" (Güvenlik Yurdu) olan Medine'ye gelerek toplanıyorlardı. Ama Kureyş müşrikleri onları burada da rahat bırakmayacaklardı. Kafirler küçük bir şehir olan Medine'yi her yandan kuşatma altına almışlar, müslümanları yok etmek için fırsat kolluyorlardı.
Müslümanlar için yalnızca iki seçenek vardı: Ya Hak dine davet ve onu tebliğ bir yana, ona bağlı kalmaktan bile vazgeçerek cahiliye hayatını seçecekler veya bir ölüm-kalım savaşına girişeceklerdi. Bu, aynı zamanda Arabistan'da cahiliye düzeninin devamı veya İslam'ın hakim kılınması yolunda alınmış kesin bir karar anlamı taşıyordu.
Bu durum karşısında Allah, mü'minlerin seçebileceği tek yol olan gayret ve kararlılık yolunu göstererek müslümanlara bu yolu seçmelerini emretti. Daha önce, Hacc Suresi'nin 39. ayetinde savaş izni verilmiş, sonra Bakara Suresi'nin 190. ayetinde savaş emredilmişti. O zaman her insan, bu durumda savaşın ne anlama geldiğini gayet iyi biliyordu. Medine'de küçük bir topluluk olan mü'minler, hepsi savaşabilecek güçte bin kişiden oluşan bir kuvvet ortaya çıkaracak bir durumda bile değildi. İşte bu durumdaki insanlara cahiliye düzenine bağlı bütün Araplar'a karşı yalın kılıç kıyam edilmesi emrediliyordu. Evsiz barksız yüzlerce muhacirin henüz tam olarak yerleşemediği, dört bir yandan kuşatan cahiliye Araplar'ının ekonomik boykotlarıyla beli kırılmış bir şehirden savaş için gereken malzeme nasıl temin edilebilirdi?
Konu
Genel durumu böyle olan bir dönemde nazil olan sure, mü'minleri savaşa hazırlatmakta ve onlara savaş konusundaki ilk emirleri vermektir. Bu nedenle adına "Kıtal" (Savaş) Suresi de denilmektedir. Surede sırasıyla aşağıdaki konular işlenmiştir:
Surenin baş taraflarında şu anda, taraflar arasında bir karşılaşma olduğu belirtilmektedir. Taraflardan biri Hakk'a inanmayı reddetmekte ve Allah'ın Hak Dini'nin yayılmasını engellemektedir. Diğer taraf ise, Allah kulu Hz. Muhammed'e (s.a) indirilen Hak Dini kabul etmekte ve onun yayılmasına çalışmaktadır. Allah'ın kesin kararı şöyle tecelli etmiştir: Birinci tarafın bütün gayret ve didinmeleri boşa çıkmış, ikinci tarafın durumu da düzelmiştir.
Bundan sonra müslümanlara savaşın öncelikli yolları gösterilmiş, Allah'ın yardım ve kesin desteğinin kendilerinden yana olacağı anlatılmıştır. Allah yolunda fedakarlıklar yaptıkları takdirde kendilerine en iyi mükafatlar verileceği vaat edilmiş, Hak yolundaki çabalarının boşa gitmeyeceği hususunda gönülleri tatmin edilmiş, hatta sadece ahirette değil, dünyada da bu gayretlerinin en güzel meyvelirini toplayacakları bildirilmiştir.
Daha sonra, kafirlerin Allah'ın desteğinden mahrum oldukları, tedbirlerinin mü'minler karşısında hiçbir değer taşımayacağı, dünyada olduğu gibi ahirette de çok kötü bir sonuca ulaşacakları anlatılmıştır. Kafirler Allah'ın Peygamberi'ni Mekke'den çıkarmakla büyük bir başarı elde etmiş olduklarını zannetmişlerdi. Oysa onlar bu hareketleriyle kendi kendilerinin mahvolmalarını hazırlamışlar, kendi felaketlerini kendileri davet etmişlerdi.
Bundan sonra da hitap münafıklara yöneltilmektedir. Çünkü onlar, savaş emri gelmeden önce kendilerini seviyeli müslümanlar olarak gösteriyorlardı.
Fakat savaş emri geldikten sonra neye uğradıklarını şaşırdılar, rahat ve emniyetlerini korumak için kafirlerle gizlice görüşmelere başladılar. Bu nedenle onlara açık bir şekilde, Allah ve dini konusunda münafıklık yapanların hiçbir amellerinin kabul edilmeyeceği haber verilmiştir. Buradaki ana sorun iman iddiasında bulunanların sınanmasıdır. Kişi Hakk'ın mı yanındadır, batılın mı yanındadır? İlgisi, İslam ve müslümanlarla mıdır, küfür ve kafirlerle midir? Kendi kişisel çıkarlarını mı üstün tutmaktadır, yoksa iman ettiğini iddia ettiği Hak yolunun gerektirdiklerini mi üstün tutmaktadır? Bu sınamada fire veren kişi mü'min değildir. O halde onun namazı, orucu, zekatı Allah katında nasıl kabul görebilir?
Ayrıca müslümanlara, malzeme bakımından yetersizliklerine, sayılarının az oluşuna, düşmanlarının çokluğuna ve malzemelerinin bolluğuna bakarak yılmamaları anlatılmış, onlara barış teklifleri götürerek zayıflık göstermemeleri istenmiştir. Çünkü böyle bir durumda kafirler İslam ve müslümanlara karşı daha fazla cesaret kazanır ve azgınlıkları daha bir artar. Müslümanlar Allah'a güvenerek bu küfür dağına karşı koymalıdırlar. Müslümanlar mutlaka üstün gelecek ve bu küfür dağı onlara çarparak parça parça olacaktır. Çünkü Allah müslümanlarla beraberdir.
Surenin son bölümünde ise müslümanlardan mallarını Allah yolunda harcamaları istenmektedir. Oysa o dönemde müslümanların mali durumları çok kötü idi. Ancak konu müslümanların varlığı-yokluğu sorunu idi. Sorunun önemi, müslümanların kendilerini ve dinlerini küfrün tasalludundan korumaları ve Allah'ın dininin üstün gelmesi yolunda can ve mallarıyla çalışmalarını gerektiriyordu. Bu gereklilikleri yerine getirmek konusunda cimrilik gösterenlerin Allah'a en küçük bir zarar veremeyecekleri, ama kendilerini yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakacakları anlatılmaktadır. Allah insanlara muhtaç değildir. Dini uğruna fedekarlıklardan kaçınan topluluğu saf dışı ederek onun yerine başka bir topluluğu getirir.
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an