بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

فِي جَنَّٰتٖ يَتَسَآءَلُونَ ٤٠

(39-40) Ashâb-ı Yemîn ise müstesna. Onlar cennetlerdedirler, soruşurlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

عَنِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ٤١

(41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?»

– Ömer Nasuhi Bilmen

مَا سَلَكَكُمۡ فِي سَقَرَ ٤٢

(41-42) Günahkârlardan. «Sizi cehennemde bulunmaya ne şey sevketti?»

– Ömer Nasuhi Bilmen

قَالُواْ لَمۡ نَكُ مِنَ ٱلۡمُصَلِّينَ ٤٣

(43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَمۡ نَكُ نُطۡعِمُ ٱلۡمِسۡكِينَ ٤٤

(43-44) Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ ٱلۡخَآئِضِينَ ٤٥

«Ve biz bâtıla dalanlar ile beraber dalan kimseler olmuştuk.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوۡمِ ٱلدِّينِ ٤٦

(46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

حَتَّىٰٓ أَتَىٰنَا ٱلۡيَقِينُ ٤٧

(46-47) «Ve biz ceza gününü tekzîp eder olmuştuk.. Bize ölüm gelinceye değin.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَمَا تَنفَعُهُمۡ شَفَٰعَةُ ٱلشَّٰفِعِينَ ٤٨

(48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar?

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَمَا لَهُمۡ عَنِ ٱلتَّذۡكِرَةِ مُعۡرِضِينَ ٤٩

(48-49) Artık onlara şefaat edecek olanların şefaati bir fâide verecek değildir. Onlar için ne var ki öğütten yüz çeviriyorlar?

– Ömer Nasuhi Bilmen

كَأَنَّهُمۡ حُمُرٞ مُّسۡتَنفِرَةٞ ٥٠

(50-52) Sanki onlar, arslanlardan ürkerek firar etmiş yaban eşekleridir. Yok, onlardan her biri diler ki kendisine neşredilmiş sahifeler verilmiş olsun.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00