بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

۞ أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ تَوَلَّوۡاْ قَوۡمًا غَضِبَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِم مَّا هُم مِّنكُمۡ وَلَا مِنۡهُمۡ وَيَحۡلِفُونَ عَلَى ٱلۡكَذِبِ وَهُمۡ يَعۡلَمُونَ ١٤

Görmedin mi o kimseleri ki, üzerlerine Allah'ın gazap etmiş olduğu bir kavmi dost edindiler o kimseler, ne sizdendirler ve ne de onlardandırlar ve bilir oldukları halde yalan yere yemîn ederler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَعَدَّ ٱللَّهُ لَهُمۡ عَذَابٗا شَدِيدًاۖ إِنَّهُمۡ سَآءَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ١٥

Allah, o kimseler için bir şiddetli azap hazırlamıştır. Şüphe yok ki, onlar ne fena işler yapıyorlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ٱتَّخَذُوٓاْ أَيۡمَٰنَهُمۡ جُنَّةٗ فَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ فَلَهُمۡ عَذَابٞ مُّهِينٞ ١٦

Yemînlerini bir kalkan ittihaz ettiler de (nâsı) Allah yolundan çevirdiler, artık onlar için bir rüsvay edici azap vardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

لَّن تُغۡنِيَ عَنۡهُمۡ أَمۡوَٰلُهُمۡ وَلَآ أَوۡلَٰدُهُم مِّنَ ٱللَّهِ شَيۡـًٔاۚ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ ١٧

Onları ne malları ve ne de evlatları hiçbir şey ile Allah'tan kurtaramaz (müstağni kılamaz). Onlar ateş ashâbıdırlar, onlar o ateşte ebedîyyen kalıcılardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

يَوۡمَ يَبۡعَثُهُمُ ٱللَّهُ جَمِيعٗا فَيَحۡلِفُونَ لَهُۥ كَمَا يَحۡلِفُونَ لَكُمۡ وَيَحۡسَبُونَ أَنَّهُمۡ عَلَىٰ شَيۡءٍۚ أَلَآ إِنَّهُمۡ هُمُ ٱلۡكَٰذِبُونَ ١٨

O gün ki Allah, onları topyekün kabirlerinden kaldırıp mahşere sevkedecektir. Artık size yemîn ettikleri gibi O'na da yemîn edeceklerdir. Ve sanacaklardır ki, muhakkak kendileri birşey üzerindedirler. Haberiniz olsun ki onlar, şüphe yok onlar, yalancılardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

ٱسۡتَحۡوَذَ عَلَيۡهِمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ فَأَنسَىٰهُمۡ ذِكۡرَ ٱللَّهِۚ أُوْلَٰٓئِكَ حِزۡبُ ٱلشَّيۡطَٰنِۚ أَلَآ إِنَّ حِزۡبَ ٱلشَّيۡطَٰنِ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ ١٩

Onların üzerlerine şeytan galebe etmiş de onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. Onlar, şeytanın askerleridir. Haberiniz olsun ki şüphe yok şeytanın askerleri, onlar, hüsrâna uğramış olanlardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّ ٱلَّذِينَ يُحَآدُّونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥٓ أُوْلَٰٓئِكَ فِي ٱلۡأَذَلِّينَ ٢٠

(20-21) Muhakkak o kimseler ki, Allah'a ve resûlune muhalefette bulunurlar, işte onlar, zelîl olanların arasındadırlar. Allah yazdı ki, «Elbette ben galebe edeceğim Ben. Peygamberlerim de...». Şüphe yok ki Allah kavîdir, azîzdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

كَتَبَ ٱللَّهُ لَأَغۡلِبَنَّ أَنَا۠ وَرُسُلِيٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ قَوِيٌّ عَزِيزٞ ٢١

(20-21) Muhakkak o kimseler ki, Allah'a ve resûlune muhalefette bulunurlar, işte onlar, zelîl olanların arasındadırlar. Allah yazdı ki, «Elbette ben galebe edeceğim Ben. Peygamberlerim de...». Şüphe yok ki Allah kavîdir, azîzdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

لَّا تَجِدُ قَوۡمٗا يُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ يُوَآدُّونَ مَنۡ حَآدَّ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ وَلَوۡ كَانُوٓاْ ءَابَآءَهُمۡ أَوۡ أَبۡنَآءَهُمۡ أَوۡ إِخۡوَٰنَهُمۡ أَوۡ عَشِيرَتَهُمۡۚ أُوْلَٰٓئِكَ كَتَبَ فِي قُلُوبِهِمُ ٱلۡإِيمَٰنَ وَأَيَّدَهُم بِرُوحٖ مِّنۡهُۖ وَيُدۡخِلُهُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَاۚ رَضِيَ ٱللَّهُ عَنۡهُمۡ وَرَضُواْ عَنۡهُۚ أُوْلَٰٓئِكَ حِزۡبُ ٱللَّهِۚ أَلَآ إِنَّ حِزۡبَ ٱللَّهِ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ ٢٢

Allah'a ve ahiret gününe imân eden hiçbir kavmi bulamazsın ki, Allah'a ve Resûlüne muhalefet eder kimseleri sevsinler. Velev ki babaları veya oğulları veya kardeşleri veya kabileleri olsunlar. Onlar o zâtlardır ki, (Allah) Onların kalblerinde imân yazmıştır. Ve onları kendisinden bir ruh ile teyid etmiştir ve onları altlarından ırmaklar akan cennetlere girdirecektir. Oralarda ebedîyyen kalıcılardır. Allah onlardan razı olmuştur, (onlar da) O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Agâh olunuz ki, muhakkak Allah fırkasıdır, onlardır necâta ermiş olanlar.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00