بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَلَقَدۡ أَنذَرَهُم بَطۡشَتَنَا فَتَمَارَوۡاْ بِٱلنُّذُرِ ٣٦

Celâlim hakkı için onları satvetimizin şiddetiyle korkutmuş idi. Fakat onlar bu korkutuş ile şekk ve şüphede bulundular (onu tasdik etmediler).

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ رَٰوَدُوهُ عَن ضَيۡفِهِۦ فَطَمَسۡنَآ أَعۡيُنَهُمۡ فَذُوقُواْ عَذَابِي وَنُذُرِ ٣٧

(37-38) Andolsun ki, o misafirlerinden dolayı O'ndan mutalebede bulunmuşlardı. Artık Biz de onların gözlerini silip kör ettik, «Haydin azabımı ve tehditlerimi tadın!» (deyiverdik). Andolsun ki, onları sabahleyin erkenden bir daimi azab yakaladı.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ صَبَّحَهُم بُكۡرَةً عَذَابٞ مُّسۡتَقِرّٞ ٣٨

(37-38) Andolsun ki, o misafirlerinden dolayı O'ndan mutalebede bulunmuşlardı. Artık Biz de onların gözlerini silip kör ettik, «Haydin azabımı ve tehditlerimi tadın!» (deyiverdik). Andolsun ki, onları sabahleyin erkenden bir daimi azab yakaladı.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَذُوقُواْ عَذَابِي وَنُذُرِ ٣٩

(39-40) «Artık azabımı ve tehditlerimi tadın!» (dedik). Kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen var mı?

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ يَسَّرۡنَا ٱلۡقُرۡءَانَ لِلذِّكۡرِ فَهَلۡ مِن مُّدَّكِرٖ ٤٠

(39-40) «Artık azabımı ve tehditlerimi tadın!» (dedik). Kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen var mı?

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَقَدۡ جَآءَ ءَالَ فِرۡعَوۡنَ ٱلنُّذُرُ ٤١

(41-42) Celâlim hakkı için Fir'avun'un âl'ine korkutucular gelmişti. Âyetlerimizin hepsini de tekzîp ettiler, artık Biz de onları bir muktedir azîzin yakalamasıyla yakaladık.

– Ömer Nasuhi Bilmen

كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذۡنَٰهُمۡ أَخۡذَ عَزِيزٖ مُّقۡتَدِرٍ ٤٢

(41-42) Celâlim hakkı için Fir'avun'un âl'ine korkutucular gelmişti. Âyetlerimizin hepsini de tekzîp ettiler, artık Biz de onları bir muktedir azîzin yakalamasıyla yakaladık.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَكُفَّارُكُمۡ خَيۡرٞ مِّنۡ أُوْلَٰٓئِكُمۡ أَمۡ لَكُم بَرَآءَةٞ فِي ٱلزُّبُرِ ٤٣

Sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mıdır? Yoksa sizin için kitapta bir beraat mi vardır?

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَمۡ يَقُولُونَ نَحۡنُ جَمِيعٞ مُّنتَصِرٞ ٤٤

(44-45) Yoksa Biz yardımlaşır (intikamımızı alabilir) bir cemaatiz mi diyorlar? O cemiyet muhakkak ki, yakında bozulacak ve arkalarını çevireceklerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

سَيُهۡزَمُ ٱلۡجَمۡعُ وَيُوَلُّونَ ٱلدُّبُرَ ٤٥

(44-45) Yoksa Biz yardımlaşır (intikamımızı alabilir) bir cemaatiz mi diyorlar? O cemiyet muhakkak ki, yakında bozulacak ve arkalarını çevireceklerdir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

بَلِ ٱلسَّاعَةُ مَوۡعِدُهُمۡ وَٱلسَّاعَةُ أَدۡهَىٰ وَأَمَرُّ ٤٦

(46-47) Hayır. Onların asıl mev'idleri Kıyamettir. O Kıyamet ise daha dehşetlidir ve daha acıdır. Şüphe yok ki günahkârlar, bir sapıklık ve çılgın ateşler içindedirler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00