بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

إِنَّ لِلۡمُتَّقِينَ عِندَ رَبِّهِمۡ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ ٣٤

(34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz?

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَفَنَجۡعَلُ ٱلۡمُسۡلِمِينَ كَٱلۡمُجۡرِمِينَ ٣٥

(34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz?

– Ömer Nasuhi Bilmen

مَا لَكُمۡ كَيۡفَ تَحۡكُمُونَ ٣٦

(34-36) Şüphe yok ki muttakîler için Rableri indinde naim cennetleri vardır. Ya müslümanları o günahkârlar gibi kılar mıyız? Sizin için ne var, nasıl hükmediyorsunuz?

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَمۡ لَكُمۡ كِتَٰبٞ فِيهِ تَدۡرُسُونَ ٣٧

(37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّ لَكُمۡ فِيهِ لَمَا تَخَيَّرُونَ ٣٨

(37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَمۡ لَكُمۡ أَيۡمَٰنٌ عَلَيۡنَا بَٰلِغَةٌ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ إِنَّ لَكُمۡ لَمَا تَحۡكُمُونَ ٣٩

(37-39) Yoksa sizin için bir kitap var da onda mı okuyorsunuz ki? Her neyi ihtiyar ederseniz, muhakkak sizin içindir. Yoksa sizin için Kıyamete kadar üzerinizde yeminler mi vardır ki? Ne hükmeder olursanız sizin içindir.

– Ömer Nasuhi Bilmen

سَلۡهُمۡ أَيُّهُم بِذَٰلِكَ زَعِيمٌ ٤٠

(40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَمۡ لَهُمۡ شُرَكَآءُ فَلۡيَأۡتُواْ بِشُرَكَآئِهِمۡ إِن كَانُواْ صَٰدِقِينَ ٤١

(40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

يَوۡمَ يُكۡشَفُ عَن سَاقٖ وَيُدۡعَوۡنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ فَلَا يَسۡتَطِيعُونَ ٤٢

(40-42) Onlara soruver, buna hangisi kefildir? Yoksa onlar için ortaklar mı vardır? Haydi eğer doğru sözlü kimseler iseler o ortaklarını getiriversinler. O gün ki, bacaklar açılır ve secdelere davet olunurlar, artık muktedir olamayacaklardır.

– Ömer Nasuhi Bilmen

خَٰشِعَةً أَبۡصَٰرُهُمۡ تَرۡهَقُهُمۡ ذِلَّةٞۖ وَقَدۡ كَانُواْ يُدۡعَوۡنَ إِلَى ٱلسُّجُودِ وَهُمۡ سَٰلِمُونَ ٤٣

Gözleri kararmış, kendilerini zillet kaplamış (bulunurlar). Halbuki onlar sapasağlam iken bu secdelere dâvet olunuyorlardı.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَذَرۡنِي وَمَن يُكَذِّبُ بِهَٰذَا ٱلۡحَدِيثِۖ سَنَسۡتَدۡرِجُهُم مِّنۡ حَيۡثُ لَا يَعۡلَمُونَ ٤٤

Artık bu kelâmı tekzîp edenleri bana bırak. Onları bilmedikleri bir taraftan derece derece (azaba) yaklaştıracağız.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00