بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَلَا يَسۡتَثۡنُونَ ١٨
Bir istisnâ da yapmıyorlardı.
Onlar istisna da etmiyorlardı.
(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. ("İnşaallah" demiyorlardı.)
فَطَافَ عَلَيۡهَا طَآئِفٞ مِّن رَّبِّكَ وَهُمۡ نَآئِمُونَ ١٩
Derken ona Rabbinden bir dolaşan dolaşıvermişti, onlar uyuyorlardı.
Ancak onlar uyurken Rabbin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de.
Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.
فَأَصۡبَحَتۡ كَٱلصَّرِيمِ ٢٠
Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti.
Bahçe simsiyah olmuştu.
Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.
فَتَنَادَوۡاْ مُصۡبِحِينَ ٢١
Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler:
Sabahleyin birbirlerine seslendiler.
Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.
أَنِ ٱغۡدُواْ عَلَىٰ حَرۡثِكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰرِمِينَ ٢٢
“Haydin kesecekseniz harsinize (kültürünüze) erkence koşun” dediler.
Haydi ürünleri toplayacaksanız erkenden ekininize gidin diye.
Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.
فَٱنطَلَقُواْ وَهُمۡ يَتَخَٰفَتُونَ ٢٣
Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı:
Derken yürüdüler ve şöyle fısıldaşıyorlardı:
Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.
أَن لَّا يَدۡخُلَنَّهَا ٱلۡيَوۡمَ عَلَيۡكُم مِّسۡكِينٞ ٢٤
“Sakın bugün aranıza bir miskin sokulmasın” diyorlardı.
Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın.
Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.
وَغَدَوۡاْ عَلَىٰ حَرۡدٖ قَٰدِرِينَ ٢٥
Sırf bir men‘e güçleri yeterek erkenden gittiler.
Ürünleri toplayacaklarından emin olarak erkenden gittiler.
(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği halde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.
فَلَمَّا رَأَوۡهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ٢٦
Vaktâ ki o bağı gördüler, “biz” dediler, “her hâlde yanlış gelmişiz.
Fakat bahçeyi görünce «Herhalde biz yolu şaşırdık» dediler.
Fakat bahçeyi o halde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.
بَلۡ نَحۡنُ مَحۡرُومُونَ ٢٧
Yok biz mahrum edilmişiz”.
Hayır doğrusu biz mahrum bırakıldık.
(Gerçeği anlayınca da), "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler.
قَالَ أَوۡسَطُهُمۡ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ لَوۡلَا تُسَبِّحُونَ ٢٨
Ortancaları (en mutedilleri) “demedim mi size: tesbih etseydiniz”.
Ortancaları, «Ben size demedim mi? Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmeniz gerekmez miydi?» dedi.
Onların en akl-ı selim sahibi olanı, "Ben size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya! dememiş miydim?" dedi.