068 surah

بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

إِنَّا بَلَوۡنَٰهُمۡ كَمَا بَلَوۡنَآ أَصۡحَٰبَ ٱلۡجَنَّةِ إِذۡ أَقۡسَمُواْ لَيَصۡرِمُنَّهَا مُصۡبِحِينَ ١٧

O bağ sâhiplerini belâlandırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi, sabah olunca onu mutlaka devşireceklerdi.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Biz, vakti ile «bahçe sahiplerini» sınadığımız gibi, onları da sınadık. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken kimse görmeden onun mahsullerini toplayacaklarına yemin etmişlerdi.

– Seyyid Kutub

Şüphesiz biz, vaktiyle "bahçe sahipleri"ne belâ verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkarcılara) da belâ verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi.

– Diyanet İşleri

وَلَا يَسۡتَثۡنُونَ ١٨

Bir istisnâ da yapmıyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlar istisna da etmiyorlardı.

– Seyyid Kutub

(Bunu tasarlarken) istisna da yapmıyorlardı. ("İnşaallah" demiyorlardı.)

– Diyanet İşleri

فَطَافَ عَلَيۡهَا طَآئِفٞ مِّن رَّبِّكَ وَهُمۡ نَآئِمُونَ ١٩

Derken ona Rabbinden bir dolaşan dolaşıvermişti, onlar uyuyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ancak onlar uyurken Rabbin katından gönderilen bir salgın o bahçeyi sarıvermişti de.

– Seyyid Kutub

Nihayet onlar uykuda iken Rabbinden bir afet (ateş) bahçeyi sardı.

– Diyanet İşleri

فَأَصۡبَحَتۡ كَٱلصَّرِيمِ ٢٠

Sabaha kadar o bağ sırıma dönüvermişti.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bahçe simsiyah olmuştu.

– Seyyid Kutub

Böylece bahçe, (anızı) yakılmış toprağa döndü.

– Diyanet İşleri

فَتَنَادَوۡاْ مُصۡبِحِينَ ٢١

Derken sabaha yakın birbirlerine seslendiler:

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sabahleyin birbirlerine seslendiler.

– Seyyid Kutub

Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.

– Diyanet İşleri

أَنِ ٱغۡدُواْ عَلَىٰ حَرۡثِكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰرِمِينَ ٢٢

“Haydin kesecekseniz harsinize (kültürünüze) erkence koşun” dediler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Haydi ürünleri toplayacaksanız erkenden ekininize gidin diye.

– Seyyid Kutub

Derken, sabahleyin birbirlerine, "Haydi, eğer ürününüzü devşirecekseniz erkenden gidin" diye seslendiler.

– Diyanet İşleri

فَٱنطَلَقُواْ وَهُمۡ يَتَخَٰفَتُونَ ٢٣

Hemen fırladılar, şöyle mızırdaşıyorlardı:

– Elmalılı Hamdi Yazır

Derken yürüdüler ve şöyle fısıldaşıyorlardı:

– Seyyid Kutub

Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.

– Diyanet İşleri

أَن لَّا يَدۡخُلَنَّهَا ٱلۡيَوۡمَ عَلَيۡكُم مِّسۡكِينٞ ٢٤

“Sakın bugün aranıza bir miskin sokulmasın” diyorlardı.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın.

– Seyyid Kutub

Bunun üzerine, "Sakın, bugün orada hiçbir yoksul yanınıza sokulmasın" diye fısıldaşarak yola koyuldular.

– Diyanet İşleri

وَغَدَوۡاْ عَلَىٰ حَرۡدٖ قَٰدِرِينَ ٢٥

Sırf bir men‘e güçleri yeterek erkenden gittiler.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Ürünleri toplayacaklarından emin olarak erkenden gittiler.

– Seyyid Kutub

(Yoksullara yardım etmeğe) güçleri yettiği halde (böyle söyleyerek) erkenden yola çıktılar.

– Diyanet İşleri

فَلَمَّا رَأَوۡهَا قَالُوٓاْ إِنَّا لَضَآلُّونَ ٢٦

Vaktâ ki o bağı gördüler, “biz” dediler, “her hâlde yanlış gelmişiz.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Fakat bahçeyi görünce «Herhalde biz yolu şaşırdık» dediler.

– Seyyid Kutub

Fakat bahçeyi o halde gördüklerinde, "Biz mutlaka yolumuzu şaşırmış olmalıyız!" dediler.

– Diyanet İşleri

بَلۡ نَحۡنُ مَحۡرُومُونَ ٢٧

Yok biz mahrum edilmişiz”.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Hayır doğrusu biz mahrum bırakıldık.

– Seyyid Kutub

(Gerçeği anlayınca da), "Hayır, meğer biz mahrum bırakılmışız!" dediler.

– Diyanet İşleri

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu