بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَلَا تُطِعۡ كُلَّ حَلَّافٖ مَّهِينٍ ١٠

(10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men'e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana.

– Ömer Nasuhi Bilmen

هَمَّازٖ مَّشَّآءِۭ بِنَمِيمٖ ١١

(10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men'e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana.

– Ömer Nasuhi Bilmen

مَّنَّاعٖ لِّلۡخَيۡرِ مُعۡتَدٍ أَثِيمٍ ١٢

(10-12) Ve itaat gösterme her çok yemîn edene, âdî fikirli olana. Daima kusur arayana. Lâf götürüp getirene. Hayırdan men'e çalışıp durana, haddi tecavüz edene, çok günahkâr olana.

– Ömer Nasuhi Bilmen

عُتُلِّۭ بَعۡدَ ذَٰلِكَ زَنِيمٍ ١٣

(13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

أَن كَانَ ذَا مَالٖ وَبَنِينَ ١٤

(13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِ ءَايَٰتُنَا قَالَ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٥

(13-15) Bunun ötesinde de kötü sözlü olup fenalıklarla tanışmış bulunana. Mal ve oğullar sahibi olmuş diye. Ona karşı Bizim âyetlerimiz okunduğu zaman dedi ki: «Evvelkilerin meseleleridir.»

– Ömer Nasuhi Bilmen

سَنَسِمُهُۥ عَلَى ٱلۡخُرۡطُومِ ١٦

Biz yakında onun burnu üzerine damga basacağız.

– Ömer Nasuhi Bilmen

إِنَّا بَلَوۡنَٰهُمۡ كَمَا بَلَوۡنَآ أَصۡحَٰبَ ٱلۡجَنَّةِ إِذۡ أَقۡسَمُواْ لَيَصۡرِمُنَّهَا مُصۡبِحِينَ ١٧

Şüphe yok ki Biz bunları da, bostan sahiplerini belaya uğrattığımız gibi belaya uğrattık. O vakit ki onlar yemîn etmişlerdi ki, sabahleyin erkenden elbette o bostandaki mahsulâtı devşireceklerdi.

– Ömer Nasuhi Bilmen

وَلَا يَسۡتَثۡنُونَ ١٨

(18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَطَافَ عَلَيۡهَا طَآئِفٞ مِّن رَّبِّكَ وَهُمۡ نَآئِمُونَ ١٩

(18-19) Bir istisnada da bulunmuyorlardı. Derken onlar uykuda iken o bostanın üzerine Rabbin tarafından bir azap (beliyye) dolaşıverdi.

– Ömer Nasuhi Bilmen

فَأَصۡبَحَتۡ كَٱلصَّرِيمِ ٢٠

(20-21) Artık o bostan yanarak simsiyah kesilmiş gibi bir hale dönüverdi. Derken sabahladıkları vakit birbirlerine seslendiler.

– Ömer Nasuhi Bilmen

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00