بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَأَخَذَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ ٱلصَّيۡحَةُ فَأَصۡبَحُواْ فِي دِيَٰرِهِمۡ جَٰثِمِينَ ٦٧

O zulmedenleri ise, korkunç gürültü yakalayıverdi de evlerinde çöküp helâk oldular.

– Ali Fikri Yavuz

كَأَن لَّمۡ يَغۡنَوۡاْ فِيهَآۗ أَلَآ إِنَّ ثَمُودَاْ كَفَرُواْ رَبَّهُمۡۗ أَلَا بُعۡدٗا لِّثَمُودَ ٦٨

Sanki orada bir şenlik kurmamışlardı. Haberiniz olsun ki, Semûd kavmi, doğrusu Rablerine küfrettiler. Biliniz ki, Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzak düşmüş, helâk olmuştur.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَقَدۡ جَآءَتۡ رُسُلُنَآ إِبۡرَٰهِيمَ بِٱلۡبُشۡرَىٰ قَالُواْ سَلَٰمٗاۖ قَالَ سَلَٰمٞۖ فَمَا لَبِثَ أَن جَآءَ بِعِجۡلٍ حَنِيذٖ ٦٩

Şanım hakkı için, (melek olan) elçilerimiz İbrahim’e müjde ile gelip “selâmün aleyk” dediler. O da onlara “aleykümü’s-Selâm” dedi ve hemen gidip (onlara) kızartılmış bir buzağı getirdi.

– Ali Fikri Yavuz

فَلَمَّا رَءَآ أَيۡدِيَهُمۡ لَا تَصِلُ إِلَيۡهِ نَكِرَهُمۡ وَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۚ قَالُواْ لَا تَخَفۡ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمِ لُوطٖ ٧٠

İbrahîm, ellerinin, getirilen bu yemeğe uzanmadığını görünce, onlardan ürktü ve içinde, kendilerinden bir nevi korku duydu. Onlar: “- Korkma, çünkü biz (yemez-içmez melekleriz. Azap için) lût kavmine gönderildik.” dediler.

– Ali Fikri Yavuz

وَٱمۡرَأَتُهُۥ قَآئِمَةٞ فَضَحِكَتۡ فَبَشَّرۡنَٰهَا بِإِسۡحَٰقَ وَمِن وَرَآءِ إِسۡحَٰقَ يَعۡقُوبَ ٧١

İbrahim’in hanımı hizmette bulunurken, bu söylenenleri duyunca güldü. Bunun üzerine, biz de ona İshak’ı ve İshak’ın arkasından da torunu Yakub’u müjdeledik.

– Ali Fikri Yavuz

قَالَتۡ يَٰوَيۡلَتَىٰٓ ءَأَلِدُ وَأَنَا۠ عَجُوزٞ وَهَٰذَا بَعۡلِي شَيۡخًاۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيۡءٌ عَجِيبٞ ٧٢

(İbrâhim’in hanımı) şöyle dedi: “- Ay! Ben doğuracak mıyım? Ben ihtiyar bir kadın ve bu kocam da bir ihtiyar iken!... Doğrusu bu, çok şaşılacak bir şey!...

– Ali Fikri Yavuz

قَالُوٓاْ أَتَعۡجَبِينَ مِنۡ أَمۡرِ ٱللَّهِۖ رَحۡمَتُ ٱللَّهِ وَبَرَكَٰتُهُۥ عَلَيۡكُمۡ أَهۡلَ ٱلۡبَيۡتِۚ إِنَّهُۥ حَمِيدٞ مَّجِيدٞ ٧٣

(Melekler ona) dediler ki: “- Sen Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, ehl-i beyt... Şüphe yok ki Allah nimet vermesiyle hamde lâyıktır, lütuf ve ihsanıyla yücedir.”

– Ali Fikri Yavuz

فَلَمَّا ذَهَبَ عَنۡ إِبۡرَٰهِيمَ ٱلرَّوۡعُ وَجَآءَتۡهُ ٱلۡبُشۡرَىٰ يُجَٰدِلُنَا فِي قَوۡمِ لُوطٍ ٧٤

İbrahîm’den o korku gidince ve kendisine (bir çocuk doğacağına dair) müjde gelince, Lût kavmi hakkında (azap edilmeleri mevzuunda) elçilerimiz olan meleklerle mücadeleye başladı (azabın kaldırılmasını istedi.)

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ إِبۡرَٰهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّٰهٞ مُّنِيبٞ ٧٥

Çünkü İbrahîm, hakikaten yumuşak huylu, bağrı yanık ve kendisini tamamen Allah’a teslim etmiş bir kimse idi.

– Ali Fikri Yavuz

يَٰٓإِبۡرَٰهِيمُ أَعۡرِضۡ عَنۡ هَٰذَآۖ إِنَّهُۥ قَدۡ جَآءَ أَمۡرُ رَبِّكَۖ وَإِنَّهُمۡ ءَاتِيهِمۡ عَذَابٌ غَيۡرُ مَرۡدُودٖ ٧٦

Melekler: -Ey İbrahîm! Bu mücadeleden vazgeç; çünkü Rabbinin emri geldi. Muhakkak surette onlara, geri çevrilmesi imkânsız bir azab gelecektir.” dediler.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَمَّا جَآءَتۡ رُسُلُنَا لُوطٗا سِيٓءَ بِهِمۡ وَضَاقَ بِهِمۡ ذَرۡعٗا وَقَالَ هَٰذَا يَوۡمٌ عَصِيبٞ ٧٧

Elçi meleklerimiz, Lût’a varınca, (kavmi bu güzel kılıklı elçilere bir fenılık ederler diye) onlar yüzünden kederlendi ve göğsüne sıkıntı geldi. “Bu, çok zor bir gün” dedi.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00