بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
لَّوۡمَا تَأۡتِينَا بِٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ ٧
Getirsene o melâikeyi sâdıklardan isen!”.
Eğer söylediklerin doğru ise bize melekler ile birlikte gelseydin ya.
"Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!"
مَا نُنَزِّلُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلۡحَقِّ وَمَا كَانُوٓاْ إِذٗا مُّنظَرِينَ ٨
Biz o melâikeyi ancak hak ile indiririz ve o vakit onlara göz açtırılmaz.
Oysa biz melekleri ancak gerektiğinde indiririz, o zaman da onlara artık mühlet tanınmaz.»
Biz melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
إِنَّا نَحۡنُ نَزَّلۡنَا ٱلذِّكۡرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ ٩
Şüphe yok o zikri Biz indirdik Biz, her hâlde Biz onu muhafaza da edeceğiz.
Bu Kur'an'ı gerçekten biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz.
Şüphesiz o zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ فِي شِيَعِ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٠
Celâlim hakkı için senden önce evvelkilerin şî‘aları içinde de resuller gönderdik.
Ey Muhammed, biz senden önce de eskiden yaşamış çeşitli milletlere peygamberler göndermiştik.
Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
وَمَا يَأۡتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ ١١
Ve onlara hiçbir resul gelmiyordu ki onunla istihzâ eder olmasınlar.
Bu milletler, kendilerine gelen her peygamberi mutlaka alaya almışlardır.
Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
كَذَٰلِكَ نَسۡلُكُهُۥ فِي قُلُوبِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ ١٢
Biz ona mücrimlerin kalblerinde böyle bir sülûk veririz.
Biz böylece peygamberleri alaya alma huyunu günahkârların kalplerine aşılarız.
Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
لَا يُؤۡمِنُونَ بِهِۦ وَقَدۡ خَلَتۡ سُنَّةُ ٱلۡأَوَّلِينَ ١٣
Ona iman etmezler, hâlbuki önlerinde evvelkilerin sünneti geçmiştir.
Onlar Kur'an'a inanmazlar. Oysa daha önceki yoldaşları hakkında ilahi kanun işlemişti.
Önceki milletlerin (helakine dair Allah'ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur'an'a) inanmazlar.
وَلَوۡ فَتَحۡنَا عَلَيۡهِم بَابٗا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّواْ فِيهِ يَعۡرُجُونَ ١٤
Üzerlerine semâdan bir kapı açsak da orada urûc ediyor olsalar,
Eğer onlara bir kapı açsak da göğe çıkmaya koyulsalar.
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.
لَقَالُوٓاْ إِنَّمَا سُكِّرَتۡ أَبۡصَٰرُنَا بَلۡ نَحۡنُ قَوۡمٞ مَّسۡحُورُونَ ١٥
diyeceklerdi ki “her hâlde gözlerimiz döndürüldü, belki biz büyüye tutulmuş bir kavmiz”.
«Gözlerimiz hayal görüyor, herhalde birileri bize büyü yaptı,» derler.
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.
وَلَقَدۡ جَعَلۡنَا فِي ٱلسَّمَآءِ بُرُوجٗا وَزَيَّنَّٰهَا لِلنَّٰظِرِينَ ١٦
Şânım hakkı için Biz semâda burçlar yaptık ve onu ehl-i nazar için tezyin eyledik.
Gökte takım yıldızlar (ya da yörüngeler) yarattık ve onları gözetleyenler için çeşitli güzellikler ile donattık.
Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.
وَحَفِظۡنَٰهَا مِن كُلِّ شَيۡطَٰنٖ رَّجِيمٍ ١٧
Hem onu her şeytân-ı racîm’den hıfzettik.
Göğü bütün kovulmuş şeytanlardan koruduk.
Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.