بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَقَضَيۡنَآ إِلَيۡهِ ذَٰلِكَ ٱلۡأَمۡرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰٓؤُلَآءِ مَقۡطُوعٞ مُّصۡبِحِينَ ٦٦

Biz, Lût’a şu kesin emri vahyettik: Bu kâfirler sabaha çıkarken muhakkak kökleri kesilmiş olacaktır.

– Ali Fikri Yavuz

وَجَآءَ أَهۡلُ ٱلۡمَدِينَةِ يَسۡتَبۡشِرُونَ ٦٧

(Sedum) şehri halkı, (güzelliklerini haber aldıkları elçilerin ırzına tecavüz hırsı ile) sevinerek yanlarına geldi.

– Ali Fikri Yavuz

قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيۡفِي فَلَا تَفۡضَحُونِ ٦٨

Lût (o gelen mütecâvizlere) dedi ki: “- Hakikaten bunlar benim misafirlerimdir, beni rüsvay etmeyin.

– Ali Fikri Yavuz

وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَلَا تُخۡزُونِ ٦٩

Allah’dan korkun ve beni utandırmayın.”

– Ali Fikri Yavuz

قَالُوٓاْ أَوَلَمۡ نَنۡهَكَ عَنِ ٱلۡعَٰلَمِينَ ٧٠

Onlar “- Biz, seni âlemin işine karışmaktan men etmedik mi?” dediler.

– Ali Fikri Yavuz

قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِيٓ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ ٧١

Lût şöyle dedi: “- Eğer sözümü tutarsanız, işte bunlar kızlarım (onları size nikâhlayayım).

– Ali Fikri Yavuz

لَعَمۡرُكَ إِنَّهُمۡ لَفِي سَكۡرَتِهِمۡ يَعۡمَهُونَ ٧٢

(Rasûlüm!) Ömrün hakkı için, doğrusu onlar sarhoşlukları içinde azgın bir halde idiler.

– Ali Fikri Yavuz

فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّيۡحَةُ مُشۡرِقِينَ ٧٣

Nihayet onları, güneşin doğma vaktinde korkunç gürültü yakalayıverdi.

– Ali Fikri Yavuz

فَجَعَلۡنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِمۡ حِجَارَةٗ مِّن سِجِّيلٍ ٧٤

Hemen şehirlerinin üstünü altına geçirdik ve üzerlerine de çamurdan pişirilmiş taş yağdırdık.

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّلۡمُتَوَسِّمِينَ ٧٥

Elbette bunda keskin anlayışlılar için ibret alâmetleri var.

– Ali Fikri Yavuz

وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٖ مُّقِيمٍ ٧٦

Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi, (Kureyş kâfirlerinin de ibret alabileceği uğrak) bir yol üzerinde bulunmaktadır.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00