بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَٱلَّذِينَ تَبَوَّءُو ٱلدَّارَ وَٱلۡإِيمَٰنَ مِن قَبۡلِهِمۡ يُحِبُّونَ مَنۡ هَاجَرَ إِلَيۡهِمۡ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمۡ حَاجَةٗ مِّمَّآ أُوتُواْ وَيُؤۡثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡ وَلَوۡ كَانَ بِهِمۡ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفۡسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ ٩

Muhacirlerden önce, Medine’yi yurd ve iman evi edinenler, kendilerine hicret edib gelenlere sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı nefislerinde bir kaygı duymazlar; kendilerinde ihtiyaç bile olsa, (onları) nefisleri üzerine tercih ederler. Kim de nefsinin hırsından korunursa; işte bunlar (azabdan) kurtulanlardır.

– Ali Fikri Yavuz

وَٱلَّذِينَ جَآءُو مِنۢ بَعۡدِهِمۡ يَقُولُونَ رَبَّنَا ٱغۡفِرۡ لَنَا وَلِإِخۡوَٰنِنَا ٱلَّذِينَ سَبَقُونَا بِٱلۡإِيمَٰنِ وَلَا تَجۡعَلۡ فِي قُلُوبِنَا غِلّٗا لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ رَبَّنَآ إِنَّكَ رَءُوفٞ رَّحِيمٌ ١٠

Onlardan (Muhacirlerle Ensar’dan) sonra gelenler şöyle derler: “- Ey Rabbimiz! Bizi ve iman ile bizden evvel geçmiş olan kardeşlerimizi bağışla; iman etmiş olanlar için kalblerimizde bir kin bırakma. Ey Rabbimiz! Muhakkak ki sen, Raûf’sun= çok şefkatlisin, Rahîm’sin= çok merhametlisin.”

– Ali Fikri Yavuz

۞ أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ نَافَقُواْ يَقُولُونَ لِإِخۡوَٰنِهِمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡ أَهۡلِ ٱلۡكِتَٰبِ لَئِنۡ أُخۡرِجۡتُمۡ لَنَخۡرُجَنَّ مَعَكُمۡ وَلَا نُطِيعُ فِيكُمۡ أَحَدًا أَبَدٗا وَإِن قُوتِلۡتُمۡ لَنَنصُرَنَّكُمۡ وَٱللَّهُ يَشۡهَدُ إِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ ١١

Bakmaz mısın, şu münafıklık yapanlara? Ehl-i kitabdan o kâfir olan kardeşlerine şöyle diyorlar: “-Yemin ederiz ki, eğer siz (yurdunuz Medine’den) çıkarılırsanız, muhakkak biz de sizinle beraber (oradan) çıkarız; ve sizin aleyhinizde hiç bir zaman kimseye itaat etmeyiz. Eğer size savaş açılırsa, muhakkak size yardım ederiz.” Halbuki Allah şahidlik ediyor ki, onlar hakikaten yalancıdırlar.

– Ali Fikri Yavuz

لَئِنۡ أُخۡرِجُواْ لَا يَخۡرُجُونَ مَعَهُمۡ وَلَئِن قُوتِلُواْ لَا يَنصُرُونَهُمۡ وَلَئِن نَّصَرُوهُمۡ لَيُوَلُّنَّ ٱلۡأَدۡبَٰرَ ثُمَّ لَا يُنصَرُونَ ١٢

Yemin olsun ki (Medine’deki Yahudî Benî Kurayze kabilesi) eğer çıkarılırsa, (münafıklar) onlarla beraber çıkmazlar; ve eğer onlara savaş açılırsa, onlara yardım etmezler. Bilfarz onlara yardım edecek olsalar, (bozguna uğrayarak) arkalarına dönerler. Sonra (Allah onları helâk eder de artık) kurtarılmazlar.

– Ali Fikri Yavuz

لَأَنتُمۡ أَشَدُّ رَهۡبَةٗ فِي صُدُورِهِم مِّنَ ٱللَّهِۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَفۡقَهُونَ ١٣

Her halde onların (münafıklarla Yahûdi’lerin) yüreklerinden sizden olan korku, Allah’ınkinden ziyadedir. Bu, onların anlayışsız bir kavim olmalarındandır.

– Ali Fikri Yavuz

لَا يُقَٰتِلُونَكُمۡ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرٗى مُّحَصَّنَةٍ أَوۡ مِن وَرَآءِ جُدُرِۭۚ بَأۡسُهُم بَيۡنَهُمۡ شَدِيدٞۚ تَحۡسَبُهُمۡ جَمِيعٗا وَقُلُوبُهُمۡ شَتَّىٰۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَعۡقِلُونَ ١٤

Onlar (Yahudi’lerle münafıklar) toplu bir halde size karşı savaşamazlar; ancak tahkim edilmiş yerlerde, yahud duvarlar (siperler) arkasından savaşırlar. Aralarında çarpışmaları ise şiddetlidir. (Ey Rasûlüm), sen onları toplu sanırsın, halbuki kalbleri dağınıktır; bu, onların akılları ermez bir kavim olmalarındandır.

– Ali Fikri Yavuz

كَمَثَلِ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ قَرِيبٗاۖ ذَاقُواْ وَبَالَ أَمۡرِهِمۡ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ ١٥

Onların hali, kendilerinden az önce geçenlerin hali gibidir ki, yaptıklarının cezasını (dünyada) taddılar. Onlara (ahirette) acıklı bir azab da var.

– Ali Fikri Yavuz

كَمَثَلِ ٱلشَّيۡطَٰنِ إِذۡ قَالَ لِلۡإِنسَٰنِ ٱكۡفُرۡ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيٓءٞ مِّنكَ إِنِّيٓ أَخَافُ ٱللَّهَ رَبَّ ٱلۡعَٰلَمِينَ ١٦

(Yahudi’leri savaşa teşvik hususunda münafıkların hali), şeytanın hali gibidir: Hani insana “Kâfir ol.” demişti de, kâfir olunca: “- Ben, senden berîyim; çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’dan korkarım.” deyiverdi.

– Ali Fikri Yavuz

فَكَانَ عَٰقِبَتَهُمَآ أَنَّهُمَا فِي ٱلنَّارِ خَٰلِدَيۡنِ فِيهَاۚ وَذَٰلِكَ جَزَٰٓؤُاْ ٱلظَّٰلِمِينَ ١٧

Sonra ikisinin (şeytan ile o adamın) akıbeti, ebedî olarak cehennemin içinde kalmaları olmuştur. İşte zalimlerin cezası budur.

– Ali Fikri Yavuz

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَلۡتَنظُرۡ نَفۡسٞ مَّا قَدَّمَتۡ لِغَدٖۖ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ خَبِيرُۢ بِمَا تَعۡمَلُونَ ١٨

Ey iman edenler; Allah’dan korkun ve herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Hem Allah’dan korkun; çünkü Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَا تَكُونُواْ كَٱلَّذِينَ نَسُواْ ٱللَّهَ فَأَنسَىٰهُمۡ أَنفُسَهُمۡۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡفَٰسِقُونَ ١٩

O kimseler gibi olmayın ki, Allah’ı unutmuşlar; Allah da onları kendilerine unutturmuştur, (artık kendi menfaatlerini düşünemezler). İşte bunlar fâsık (kâfir) olanlardır.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00