بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَتَّخِذُواْ عَدُوِّي وَعَدُوَّكُمۡ أَوۡلِيَآءَ تُلۡقُونَ إِلَيۡهِم بِٱلۡمَوَدَّةِ وَقَدۡ كَفَرُواْ بِمَا جَآءَكُم مِّنَ ٱلۡحَقِّ يُخۡرِجُونَ ٱلرَّسُولَ وَإِيَّاكُمۡ أَن تُؤۡمِنُواْ بِٱللَّهِ رَبِّكُمۡ إِن كُنتُمۡ خَرَجۡتُمۡ جِهَٰدٗا فِي سَبِيلِي وَٱبۡتِغَآءَ مَرۡضَاتِيۚ تُسِرُّونَ إِلَيۡهِم بِٱلۡمَوَدَّةِ وَأَنَا۠ أَعۡلَمُ بِمَآ أَخۡفَيۡتُمۡ وَمَآ أَعۡلَنتُمۡۚ وَمَن يَفۡعَلۡهُ مِنكُمۡ فَقَدۡ ضَلَّ سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ ١
Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz, onlara (mektubla bağlılık ve) sevgi yolluyorsunuz; halbuki onlar, Kur’an’dan size geleni inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah’a iman ediyorsunuz diye, size ve Peygamberi (Mekke’den) çıkarıyorlardı. Eğer sizler, benim yolumda ve rızam uğrunda cihad için (Mekke’den Medine’ye) çıktınızsa, (düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dost edinmeyin). Siz, sevgi göstererek, onlara sır veriyorsunuz; halbuki ben, sizin gizlediklerinizi de, açıkladıklarınızı da hep bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, artık hak yolun ortasında sapıtmıştır, (kendini felâkete sürüklemiştir). (Bu âyet-i kerime, Hâtib İbni Belte’e hakkında nazil oldu. Hz. Peygamber efendimizin Mekke’lilere savaş açacağını duyunca, bu haberi Medine’den yazdığı bir mektupla Mekke’lilere bildirmeğe teşebbüs etti ve mektubunu Sare adlı bir kadınla gönderdi. Bunun üzerine Cebrâil nazil olub hâdiyesi Hz. Peygamber efendimize bildirdi. Hz. Peygamber de ashabın ileri gelenlerinden altı kişiyi, yola çıkan kadını yakalayıb mektubu almak üzere vazifelendirdi. Onlar da yolda kadını yakalayarak bu mektubu kendisinden almışlardı. İşte müminlerin, bu şekilde bir büyük günah işlememelerini bildiren bu âyet-i kerime nazil olmuştur.)
إِن يَثۡقَفُوكُمۡ يَكُونُواْ لَكُمۡ أَعۡدَآءٗ وَيَبۡسُطُوٓاْ إِلَيۡكُمۡ أَيۡدِيَهُمۡ وَأَلۡسِنَتَهُم بِٱلسُّوٓءِ وَوَدُّواْ لَوۡ تَكۡفُرُونَ ٢
Eğer onlar size üstün gelseler, hepinize düşman kesilirler; ve size ellerini, dillerini kötülükle uzatırlar; ve arzu ederler ki, hep kâfir olsanız!...
لَن تَنفَعَكُمۡ أَرۡحَامُكُمۡ وَلَآ أَوۡلَٰدُكُمۡۚ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ يَفۡصِلُ بَيۡنَكُمۡۚ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ ٣
(Eğer Peygambere hiyanetlik ederseniz, Allah’ın azabına karşı) ne (Mekke’deki) akrabalarınız, ne de çocuklarınız size asla fayda vermez. Allah, kıyamet gününde aranızı ayıracaktır, (itaat edenleri cennete, isyan edenleri cehenneme koyacaktır). Allah, bütün yaptıklarınızı görendir.
قَدۡ كَانَتۡ لَكُمۡ أُسۡوَةٌ حَسَنَةٞ فِيٓ إِبۡرَٰهِيمَ وَٱلَّذِينَ مَعَهُۥٓ إِذۡ قَالُواْ لِقَوۡمِهِمۡ إِنَّا بُرَءَٰٓؤُاْ مِنكُمۡ وَمِمَّا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ كَفَرۡنَا بِكُمۡ وَبَدَا بَيۡنَنَا وَبَيۡنَكُمُ ٱلۡعَدَٰوَةُ وَٱلۡبَغۡضَآءُ أَبَدًا حَتَّىٰ تُؤۡمِنُواْ بِٱللَّهِ وَحۡدَهُۥٓ إِلَّا قَوۡلَ إِبۡرَٰهِيمَ لِأَبِيهِ لَأَسۡتَغۡفِرَنَّ لَكَ وَمَآ أَمۡلِكُ لَكَ مِنَ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٖۖ رَّبَّنَا عَلَيۡكَ تَوَكَّلۡنَا وَإِلَيۡكَ أَنَبۡنَا وَإِلَيۡكَ ٱلۡمَصِيرُ ٤
Gerçekten İbrahîm’in ve beraberinde olanların sözlerinde sizin için güzel bir örnek oldu: Vaktiyle kavimlerine dediler ki: “- Biz, sizlerden ve Allah’dan başka taptıklarınızdan berîyiz. Siz, Allah’ın birliğine iman etmedikçe, sizi (dininizi) tanımıyoruz. Sizinle aramızda ebedî düşmanlık ve kin baş gösterdi!” Ancak İbrahîm’in, babası için şöyle demesi müstesna olmuştur: “- Elbette senin için mağfiret dileyeceğim; fakat Allah’ın azabından hiç bir şeyi kaldırmağa senin için gücüm yetmez?” (O halde ey müminler, siz şöyle deyin): “- Ey Rabbimiz! Ancak sana tevekkül ettik, sana ibadete koyulduk ve yalnız sanadır dönüş...
رَبَّنَا لَا تَجۡعَلۡنَا فِتۡنَةٗ لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ وَٱغۡفِرۡ لَنَا رَبَّنَآۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ ٥
Ey Rabbimiz! Bizi, o kâfir olanların fitnesi kılma, (bizi onlara ezdirme); bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Muhakkak ki sen, Azîz’sin= her şeye galibsin, imansızlardan intikam alırsın, Hakîm’sin= müminlere zafer veren hikmet sahibisin.”
لَقَدۡ كَانَ لَكُمۡ فِيهِمۡ أُسۡوَةٌ حَسَنَةٞ لِّمَن كَانَ يَرۡجُواْ ٱللَّهَ وَٱلۡيَوۡمَ ٱلۡأٓخِرَۚ وَمَن يَتَوَلَّ فَإِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡغَنِيُّ ٱلۡحَمِيدُ ٦
Gerçekten sizler için, onların (İbrahîm’in ve beraberindekilerin) sözlerinde güzel bir örnek olmuştur. Bu örnek, Allah’dan ve ahiret gününden korkanlar içindir. Kim (emrimizden) yüz çevirir (ve kâfirleri dost edinirse), şübhe yok ki Allah Ganî’dir= hiç bir şeye muhtaç değildir. Hamîd’dir= hamde müstahaktır.
۞ عَسَى ٱللَّهُ أَن يَجۡعَلَ بَيۡنَكُمۡ وَبَيۡنَ ٱلَّذِينَ عَادَيۡتُم مِّنۡهُم مَّوَدَّةٗۚ وَٱللَّهُ قَدِيرٞۚ وَٱللَّهُ غَفُورٞ رَّحِيمٞ ٧
Olur ki Allah, (onları İslâm’a erdirmekle) içlerinden birbirinize düşmanalık ettikleriniz arasında bir sevgi ve yakınlık kurar. Allah (buna) Kadîr’dir. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayandır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.
لَّا يَنۡهَىٰكُمُ ٱللَّهُ عَنِ ٱلَّذِينَ لَمۡ يُقَٰتِلُوكُمۡ فِي ٱلدِّينِ وَلَمۡ يُخۡرِجُوكُم مِّن دِيَٰرِكُمۡ أَن تَبَرُّوهُمۡ وَتُقۡسِطُوٓاْ إِلَيۡهِمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُقۡسِطِينَ ٨
Allah, din hususunda sizinle savaşmamış, sizi yurdlarınızdan da çıkarmamış kimselere sadakat göstermenizden, onlara iyilik etmenizden, onlara adalet yapmanızdan sizi yasaklamaz; çünkü Allah adalet yapanları sever.
إِنَّمَا يَنۡهَىٰكُمُ ٱللَّهُ عَنِ ٱلَّذِينَ قَٰتَلُوكُمۡ فِي ٱلدِّينِ وَأَخۡرَجُوكُم مِّن دِيَٰرِكُمۡ وَظَٰهَرُواْ عَلَىٰٓ إِخۡرَاجِكُمۡ أَن تَوَلَّوۡهُمۡۚ وَمَن يَتَوَلَّهُمۡ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ ٩
Allah, sizi, ancak din hususunda sizinle savaşan ve sizi yurdlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerden; Onlara dostluk etmenizden meneder. Kim de onlara dostluk ederse, işte bunlar, zalim olanlardır...
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا جَآءَكُمُ ٱلۡمُؤۡمِنَٰتُ مُهَٰجِرَٰتٖ فَٱمۡتَحِنُوهُنَّۖ ٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِإِيمَٰنِهِنَّۖ فَإِنۡ عَلِمۡتُمُوهُنَّ مُؤۡمِنَٰتٖ فَلَا تَرۡجِعُوهُنَّ إِلَى ٱلۡكُفَّارِۖ لَا هُنَّ حِلّٞ لَّهُمۡ وَلَا هُمۡ يَحِلُّونَ لَهُنَّۖ وَءَاتُوهُم مَّآ أَنفَقُواْۚ وَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ أَن تَنكِحُوهُنَّ إِذَآ ءَاتَيۡتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّۚ وَلَا تُمۡسِكُواْ بِعِصَمِ ٱلۡكَوَافِرِ وَسۡـَٔلُواْ مَآ أَنفَقۡتُمۡ وَلۡيَسۡـَٔلُواْ مَآ أَنفَقُواْۚ ذَٰلِكُمۡ حُكۡمُ ٱللَّهِ يَحۡكُمُ بَيۡنَكُمۡۖ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٞ ١٠
Ey iman edenler! Size, mümin kadınlar muhacir olarak geldikleri vakit, kendilerini imtihan edin; imanlarını Allah (sizden) daha iyi bilir. (Yaptığınız) imtihan üzerine, onları mümin hanımlar bilirseniz, artık kendilerini kâfirlere geri çevirmeyin. Mümin hanımlar, kâfirlere helâl değildir; kâfirler de mümin hanımlara helâl olmazlar. Bununla beraber (kâfirlerin, İslâmı kabul eden karılarına) sarf etmiş oldukları mehri, o kâfirlere verin. Sizin o mümin hanımları nikâh etmenizde de, mehirlerini kendilerine verdiğiniz takdirde, üzerinize bir günah yoktur. (İslâm dininden çıkan) kâfir zevcelerinizi nikâhınızda tutmayın; (onlara) harcadığınız mehri, (varmış oldukları kâfir kocalarından) isteyin. Kâfirler de (İslâm’ı kabul eden ve sizinle evlenen karılarına) sarf etmiş oldukları mehri (sizden) istesinler. Bunlar, size Allah’ın hükmüdür. Aranızda hüküm veriyor. Allah Alîm’dir= her şeyi bilir. Hakîm’dir= hikmet sahibidir.