بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
ٱلنَّارِ ذَاتِ ٱلۡوَقُودِ ٥
o çıralı ateşin.
Bol yakıtı olan ateşi oralara dolduranların.
(3-5) Şâhitlik edene ve şahitlik edilene andolsun ki, (mü’minleri yakmak için) hendek kazıp (içinde) alevli ateş yakanlar lânetlenmiştir.
إِذۡ هُمۡ عَلَيۡهَا قُعُودٞ ٦
O vakit ki üzerine oturmuştular
Hani onlar hendeklerin başında oturuyorlardı.
(6-7) O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
وَهُمۡ عَلَىٰ مَا يَفۡعَلُونَ بِٱلۡمُؤۡمِنِينَ شُهُودٞ ٧
mü’minlere yaptıklarına karşı şâhid de oluyorlardı.
Müminlere yaptıkları işkenceleri seyrediyorlardı.
(6-7) O vakit, ateşin etrafında oturmuş, mü’minlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
وَمَا نَقَمُواْ مِنۡهُمۡ إِلَّآ أَن يُؤۡمِنُواْ بِٱللَّهِ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡحَمِيدِ ٨
Onlardan kızdıkları da yalnız Azîz, Hamîd olan Allah’a iman etmeleri idi.
Müminlerden öç almalarının tek sebebi aziz, övgüye lâyık Allah'a inanmalarıydı.
(8-9) Onlar mü’minlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah’a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah, her şeye şahittir.
ٱلَّذِي لَهُۥ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ شَهِيدٌ ٩
Ki bütün semâvât ve Arz mülkü O’nundur ve Allah, her şeye şâhiddir.
O Allah ki göklerin ve yerin sahibi olan Allah'a. Allah herşeye şahittir.
(8-9) Onlar mü’minlere ancak; göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan mutlak güç sahibi ve övülmeye lâyık Allah’a iman ettikleri için kızıyorlardı. Allah, her şeye şahittir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ فَتَنُواْ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ وَٱلۡمُؤۡمِنَٰتِ ثُمَّ لَمۡ يَتُوبُواْ فَلَهُمۡ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمۡ عَذَابُ ٱلۡحَرِيقِ ١٠
O kimseler ki mü’minîn ve mü’minâta fitne yapmışlar, sonra da tevbe etmemişlerdir, muhakkak artık onlara cehennem azâbı var ve onlara yangın azâbı vardır.
İnanmış erkek ve kadınlara işkence edip, sonra yaptıklarına tevbe etmeyenler, var ya. Şüphesiz onlar için cehennem azabı vardır. Yakıp kavuran azap ta onlaradır,
Şüphesiz mü’min erkeklerle mü’min kadınlara işkence edip, sonra da tövbe etmeyenlere; cehennem azabı ve yangın azabı vardır.
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُمۡ جَنَّٰتٞ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُۚ ذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡكَبِيرُ ١١
O kimseler ki iman etmişler ve sâlih ameller işlemişlerdir, muhakkak onlara altından ırmaklar akar cennetler var; işte o, o büyük kurtuluş odur.
inananlar ve iyi işler yapanlar için de altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük kurtuluş budur.
İman edip salih ameller işleyenlere gelince; onlara içinden ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu büyük başarıdır.
إِنَّ بَطۡشَ رَبِّكَ لَشَدِيدٌ ١٢
Hakikat Rabbinin tutuşu şedîddir.
Doğrusu Rabbinin yakalaması şiddetlidir.
Şüphesiz, Rabbinin yakalaması çok çetindir.
إِنَّهُۥ هُوَ يُبۡدِئُ وَيُعِيدُ ١٣
Çünkü O hem mübdi’ hem mu‘îddir.
İlk yaratan ve tekrar yaratacak olan da O'dur.
Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrarlar.
وَهُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلۡوَدُودُ ١٤
Onunla beraber Gafûr’dur, çok sevgili “Vedûd”dur.
O, bağışlayan ve sevendir.
O, çok bağışlayandır, çok sevendir.
ذُو ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡمَجِيدُ ١٥
O Arş’ın sâhibi, şanlı “Mecîd”dir.
Arş'ın sahibidir, yücedir.
Arş’ın sahibidir, şanı yüce olandır.