بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
إِنَّهُۥ هُوَ يُبۡدِئُ وَيُعِيدُ ١٣
Çünkü O hem mübdi’ hem mu‘îddir.
İlk yaratan ve tekrar yaratacak olan da O'dur.
Şüphesiz O, başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu tekrarlar.
وَهُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلۡوَدُودُ ١٤
Onunla beraber Gafûr’dur, çok sevgili “Vedûd”dur.
O, bağışlayan ve sevendir.
O, çok bağışlayandır, çok sevendir.
ذُو ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡمَجِيدُ ١٥
O Arş’ın sâhibi, şanlı “Mecîd”dir.
Arş'ın sahibidir, yücedir.
Arş'ın sahibidir, şanı yüce olandır.
فَعَّالٞ لِّمَا يُرِيدُ ١٦
Dilediğini yapar “fa‘‘âlun limâ yürîd”dir.
İstediğini yapandır.
Dilediğini mutlaka yapandır.
هَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ٱلۡجُنُودِ ١٧
Geldi ya sana kıssası o orduların (o cünûdun)
Sana orduların haberi geldi mi?
Orduların, Firavun ve Semûd'un haberi sana geldi mi?
فِرۡعَوۡنَ وَثَمُودَ ١٨
Firavun ve Semûd’un.
Firavun ve Semud'a ait orduların.
Orduların, Firavun ve Semûd'un haberi sana geldi mi?
بَلِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فِي تَكۡذِيبٖ ١٩
Fakat o küfredenler hâlâ bir tekzibde.
Doğrusu kâfirler bir yalanlama içindedirler.
Hayır, inkar edenler, hâlâ yalanlamaktadırlar.
وَٱللَّهُ مِن وَرَآئِهِم مُّحِيطُۢ ٢٠
Hâlbuki Allah arkalarından kuşatmış.
Halbuki Allah onları artlarından kuşatmıştır.
Oysa Allah, onları arkalarından kuşatmıştır.
بَلۡ هُوَ قُرۡءَانٞ مَّجِيدٞ ٢١
Fakat o şanlı bir Kur’an’dır.
Aksine, o şerefli bir Kur'an'dır.
Hayır o (yalanlamakta oldukları kitap) şanı yüce bir Kur'an'dır.
فِي لَوۡحٖ مَّحۡفُوظِۭ ٢٢
Bir Levh-i Mahfuz’da.
Korunan bir levhada (Levh-i Mahfuz'da)'dır.
O korunmuş bir levhada (Levh-i Mahfuz'da)dır.