بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
فَلَمَّآ ءَاتَىٰهُمَا صَٰلِحٗا جَعَلَا لَهُۥ شُرَكَآءَ فِيمَآ ءَاتَىٰهُمَاۚ فَتَعَٰلَى ٱللَّهُ عَمَّا يُشۡرِكُونَ ١٩٠
Fakat (Allah) onlara, her şeyi tam bir çocuk verince, tuttular çocuğun ismi üzerinde sonradan insanlar Allah’a bir takım ortaklar koşmağa başladılar. (Abdullah ismini verecek yerde, şeytanın kandırmasıyla Abdu’l Hâris ismini verdiler; yahud Âdem Aleyhisselâmın soyundan gelen çiftler, evlâdlarına Abdu’l-uzza, Abdu’l-menat ve Abdu’ş-Şems isimlerini vererek onları taptıkları putlara nisbet etmekle şirke vardılar.) Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir.
أَيُشۡرِكُونَ مَا لَا يَخۡلُقُ شَيۡـٔٗا وَهُمۡ يُخۡلَقُونَ ١٩١
Bir şeyi yaratmağa gücü yetmiyen putları, Mekke müşrikleri Allah’a eş mi tutuyorlar? Halbuki onlar (putlar), bizzat mahlûk varlıklardır.
وَلَا يَسۡتَطِيعُونَ لَهُمۡ نَصۡرٗا وَلَآ أَنفُسَهُمۡ يَنصُرُونَ ١٩٢
Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi nefislerine yardım etmeğe güç yetiremezler.
وَإِن تَدۡعُوهُمۡ إِلَى ٱلۡهُدَىٰ لَا يَتَّبِعُوكُمۡۚ سَوَآءٌ عَلَيۡكُمۡ أَدَعَوۡتُمُوهُمۡ أَمۡ أَنتُمۡ صَٰمِتُونَ ١٩٣
Eğer o putları (veya müşrikleri) doğru yola çağırırsanız, size uymazlar. İster onları dâvet edin, ister sükût edin birdir.
إِنَّ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ عِبَادٌ أَمۡثَالُكُمۡۖ فَٱدۡعُوهُمۡ فَلۡيَسۡتَجِيبُواْ لَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ١٩٤
Çünkü Allah’dan başka taptıklarınız, sizin gibi kullardır. Eğer dâvanızda sadık iseniz; onları çağırın da size cevap versinler, (ihtiyaçlarınızı karşılasınlar bakalım)
أَلَهُمۡ أَرۡجُلٞ يَمۡشُونَ بِهَآۖ أَمۡ لَهُمۡ أَيۡدٖ يَبۡطِشُونَ بِهَآۖ أَمۡ لَهُمۡ أَعۡيُنٞ يُبۡصِرُونَ بِهَآۖ أَمۡ لَهُمۡ ءَاذَانٞ يَسۡمَعُونَ بِهَاۗ قُلِ ٱدۡعُواْ شُرَكَآءَكُمۡ ثُمَّ كِيدُونِ فَلَا تُنظِرُونِ ١٩٥
O putların yürüyecek ayakları, yoksa tutacak elleri, yoksa görecek gözleri, yoksa işitecek kulakları mı vardır? De ki: “- Haydi, çağırın ortaklarınızı! Sonra bana istediğiniz hîleyi kurun da elinizden gelirse, bana göz açtırmayın.”
إِنَّ وَلِـِّۧيَ ٱللَّهُ ٱلَّذِي نَزَّلَ ٱلۡكِتَٰبَۖ وَهُوَ يَتَوَلَّى ٱلصَّٰلِحِينَ ١٩٦
Çünkü size karşı benim yardımcım, Kur’an’ı indiren Allah’dır ve o bütün salihlere de yardım eder.
وَٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِهِۦ لَا يَسۡتَطِيعُونَ نَصۡرَكُمۡ وَلَآ أَنفُسَهُمۡ يَنصُرُونَ ١٩٧
Sizin, Allah’dan başka taptıklarınız ise, ne size yardım edebilirler, ne de kendi nefislerine yardımları dokunur.
وَإِن تَدۡعُوهُمۡ إِلَى ٱلۡهُدَىٰ لَا يَسۡمَعُواْۖ وَتَرَىٰهُمۡ يَنظُرُونَ إِلَيۡكَ وَهُمۡ لَا يُبۡصِرُونَ ١٩٨
Eğer müşrikleri (veya putları) doğru yola çağırırsanız, duymazlar ve onları görürsün ki, sana bakıyorlar; halbuki onlar görmezler.
خُذِ ٱلۡعَفۡوَ وَأۡمُرۡ بِٱلۡعُرۡفِ وَأَعۡرِضۡ عَنِ ٱلۡجَٰهِلِينَ ١٩٩
Sen bağışlama yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.
وَإِمَّا يَنزَغَنَّكَ مِنَ ٱلشَّيۡطَٰنِ نَزۡغٞ فَٱسۡتَعِذۡ بِٱللَّهِۚ إِنَّهُۥ سَمِيعٌ عَلِيمٌ ٢٠٠
Eğer şeytandan bir engel, seni, emrolunduğun şeyi yapmaktan çevirecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, (söylenenleri) hakkıyla işitendir, kalblerindekini tam bilendir.