بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

۞ هُوَ ٱلَّذِي خَلَقَكُم مِّن نَّفۡسٖ وَٰحِدَةٖ وَجَعَلَ مِنۡهَا زَوۡجَهَا لِيَسۡكُنَ إِلَيۡهَاۖ فَلَمَّا تَغَشَّىٰهَا حَمَلَتۡ حَمۡلًا خَفِيفٗا فَمَرَّتۡ بِهِۦۖ فَلَمَّآ أَثۡقَلَت دَّعَوَا ٱللَّهَ رَبَّهُمَا لَئِنۡ ءَاتَيۡتَنَا صَٰلِحٗا لَّنَكُونَنَّ مِنَ ٱلشَّٰكِرِينَ ١٨٩

Sizi bir nefisten (Âdem’den) yaratan ve bu nefisten de, gönlü kendisine meyledip rahat etsin diye zevcesini (Havva’yı) yaratan O’dur. Âdem, eşiyle münasebette bulununca, zevcesi hafif bir yük yüklendi (hâmile oldu). Bir müddet bu hafiflikle geçti. Nihayet gebeliği ağırlaşınca, her ikisi Rableri Allah’a şöyle dua ettiler; “-Eğer bize salih bir çocuk (teşekkülü tam olarak) verirsen yemin ederiz ki, şükreden kimselerden olacağız.

– Ali Fikri Yavuz

فَلَمَّآ ءَاتَىٰهُمَا صَٰلِحٗا جَعَلَا لَهُۥ شُرَكَآءَ فِيمَآ ءَاتَىٰهُمَاۚ فَتَعَٰلَى ٱللَّهُ عَمَّا يُشۡرِكُونَ ١٩٠

Fakat (Allah) onlara, her şeyi tam bir çocuk verince, tuttular çocuğun ismi üzerinde sonradan insanlar Allah’a bir takım ortaklar koşmağa başladılar. (Abdullah ismini verecek yerde, şeytanın kandırmasıyla Abdu’l Hâris ismini verdiler; yahud Âdem Aleyhisselâmın soyundan gelen çiftler, evlâdlarına Abdu’l-uzza, Abdu’l-menat ve Abdu’ş-Şems isimlerini vererek onları taptıkları putlara nisbet etmekle şirke vardılar.) Allah, onların koştukları şirkten münezzehtir.

– Ali Fikri Yavuz

أَيُشۡرِكُونَ مَا لَا يَخۡلُقُ شَيۡـٔٗا وَهُمۡ يُخۡلَقُونَ ١٩١

Bir şeyi yaratmağa gücü yetmiyen putları, Mekke müşrikleri Allah’a eş mi tutuyorlar? Halbuki onlar (putlar), bizzat mahlûk varlıklardır.

– Ali Fikri Yavuz

وَلَا يَسۡتَطِيعُونَ لَهُمۡ نَصۡرٗا وَلَآ أَنفُسَهُمۡ يَنصُرُونَ ١٩٢

Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi nefislerine yardım etmeğe güç yetiremezler.

– Ali Fikri Yavuz

وَإِن تَدۡعُوهُمۡ إِلَى ٱلۡهُدَىٰ لَا يَتَّبِعُوكُمۡۚ سَوَآءٌ عَلَيۡكُمۡ أَدَعَوۡتُمُوهُمۡ أَمۡ أَنتُمۡ صَٰمِتُونَ ١٩٣

Eğer o putları (veya müşrikleri) doğru yola çağırırsanız, size uymazlar. İster onları dâvet edin, ister sükût edin birdir.

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ عِبَادٌ أَمۡثَالُكُمۡۖ فَٱدۡعُوهُمۡ فَلۡيَسۡتَجِيبُواْ لَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ ١٩٤

Çünkü Allah’dan başka taptıklarınız, sizin gibi kullardır. Eğer dâvanızda sadık iseniz; onları çağırın da size cevap versinler, (ihtiyaçlarınızı karşılasınlar bakalım)

– Ali Fikri Yavuz

أَلَهُمۡ أَرۡجُلٞ يَمۡشُونَ بِهَآۖ أَمۡ لَهُمۡ أَيۡدٖ يَبۡطِشُونَ بِهَآۖ أَمۡ لَهُمۡ أَعۡيُنٞ يُبۡصِرُونَ بِهَآۖ أَمۡ لَهُمۡ ءَاذَانٞ يَسۡمَعُونَ بِهَاۗ قُلِ ٱدۡعُواْ شُرَكَآءَكُمۡ ثُمَّ كِيدُونِ فَلَا تُنظِرُونِ ١٩٥

O putların yürüyecek ayakları, yoksa tutacak elleri, yoksa görecek gözleri, yoksa işitecek kulakları mı vardır? De ki: “- Haydi, çağırın ortaklarınızı! Sonra bana istediğiniz hîleyi kurun da elinizden gelirse, bana göz açtırmayın.”

– Ali Fikri Yavuz

إِنَّ وَلِـِّۧيَ ٱللَّهُ ٱلَّذِي نَزَّلَ ٱلۡكِتَٰبَۖ وَهُوَ يَتَوَلَّى ٱلصَّٰلِحِينَ ١٩٦

Çünkü size karşı benim yardımcım, Kur’an’ı indiren Allah’dır ve o bütün salihlere de yardım eder.

– Ali Fikri Yavuz

وَٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِهِۦ لَا يَسۡتَطِيعُونَ نَصۡرَكُمۡ وَلَآ أَنفُسَهُمۡ يَنصُرُونَ ١٩٧

Sizin, Allah’dan başka taptıklarınız ise, ne size yardım edebilirler, ne de kendi nefislerine yardımları dokunur.

– Ali Fikri Yavuz

وَإِن تَدۡعُوهُمۡ إِلَى ٱلۡهُدَىٰ لَا يَسۡمَعُواْۖ وَتَرَىٰهُمۡ يَنظُرُونَ إِلَيۡكَ وَهُمۡ لَا يُبۡصِرُونَ ١٩٨

Eğer müşrikleri (veya putları) doğru yola çağırırsanız, duymazlar ve onları görürsün ki, sana bakıyorlar; halbuki onlar görmezler.

– Ali Fikri Yavuz

خُذِ ٱلۡعَفۡوَ وَأۡمُرۡ بِٱلۡعُرۡفِ وَأَعۡرِضۡ عَنِ ٱلۡجَٰهِلِينَ ١٩٩

Sen bağışlama yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

– Ali Fikri Yavuz

AYARLAR
Okuyucu

Yazı Boyutu


00:00
00:00