بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

وَسْـَٔلْهُمْ عَنِ ٱلْقَرْيَةِ ٱلَّتِى كَانَتْ حَاضِرَةَ ٱلْبَحْرِ إِذْ يَعْدُونَ فِى ٱلسَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعًا وَيَوْمَ لَا يَسْبِتُونَۙ لَا تَأْتِيهِمْۚ كَذَٰلِكَ نَبْلُوهُم بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ ﴿١٦٣

Sor onlara, o denizin hadâret, bir iskelesi olan o şehrin başına geleni, o vakit Sebtte tecavüz ediyorlardı: o vakit ki Sebt -ibadet için tatil- yaptıkları gün balıkları yanlarına akın akın geliyorlardı, Sebt yapmayacakları gün ise gelmiyorlardı, işte biz onları fasıklıkları sebebiyle böyle imhitana çekiyorduk.

— Elmalılı Hamdi Yazır

AYARLAR