Sûrenin Adı
Bu sure adını 33. ayette geçen "Al-i İmran" terkibinden alır. Diğer birçok sure adı gibi, bu da sadece sureyi diğerlerinden ayırdetmek içindir. İmran Ailesi anlatıldığı için değil.
Nüzul Zamanı
Bu sure dört bölümden meydana gelir:
Birinci Bölüm (1-32 ayetler) : Büyük bir ihtimalle hemen Bedir savaşı sonrasında nazil olmuştur.
İkinci Bölüm (33-63 ayetler) : H. 9. yılda Necran Hıristiyanlarından bir heyetin ziyareti üzerine nazil olmuştur.
Üçüncü Bölüm (64-120 ayetler) : Birinci bölümden hemen sonra indirilmiş olmalıdır.
Dördüncü Bölüm (121-200 ayetler) : Uhud savaşından sanra nâzil olmuştur.
Konu
Bu bölümler, farklı zamanlarda ve farklı sebeplerle indirilmiş olmalarına rağmen amaçları, ana konuları ve vurguladıkları şey açısından öyle iç bağlantılara sahiptirler ki, hepsi, kopukluğu olmayan tam bir bütün oluştururlar. Bu sure özellikle şu iki gruba hitap eder: Ehl-i kitap (Yahudiler ve Hıristiyanlar) ve Hz. Muhammed'e (s.a.) uyanlar.
Bakara suresinde, batıl inançları ve kötü davranışları nedeniyle uyarılan, buna karşılık Kur'an gerçeğini kabul etmeye çağrılan Yahudiler ve Hıristiyanlara yapılan davet, bu surede de sürdürülüyor. Burada onlara Hz. Muhammed'in de (s.a.) kendi peygamberlerinin öğrettiği hayat tarzının aynısını ortaya koyduğu söyleniyor. Öyle ki bu yol tek doğru yoldur, Allah'ın yoludur ve bu yoldan herhangi bir sapma onların kendi kitaplarına göre de büyük bir yanılgı addedilmektedir.
Bakara suresinde en hayırlı topluluk ve Hakk'ın koruyucuları olarak açıklanan ve dünyayı düzeltme görevi kendilerine verilen ikinci gruba, yani müslümanlara ise burada, bir önceki sureyi takip eder nitelikte yeni görevler veriliyor. Müslümanlar önceki toplulukların ahlâkî ve dinî çöküşünden ders almaları ve o topluluklar gibi olmamaları için uyarılıyor. Yapmak zorunda oldukları ıslahat ile ilgili görevler konusunda da bilgi veriliyor. Bunun yanısıra, bu surede, müslümanlara Ehl-i kitab'a nasıl davranacakları ve Allah'ın yoluna çeşitli engeller koyan münafıklarla nasıl ilgilenecekleri öğretiliyor. En sonunda da Uhud savaşında, açığa çıkan zayıflıklara karşı kendilerini korumaları için uyarıda bulunuluyor.
Tarihsel Arkaplan
-
Müminler, Bakara suresinde dikkatlerinin çekildiği birçok zorluk ve engellerle karşılaşmışlardı. Bedir savaşından zaferle ayrılmalarına rağmen henüz güvenlikte değillerdi. Onların zaferi, Arabistan'da İslâm'a karşı olan tüm güçlerin düşmanlığını uyandırmıştı. Her tarafta tedirgin edici söylentiler yayılmaya başladı ve müminler sürekli bir korku ve endişe içinde yaşamaya başladı. Sanki, küçücük Medine devletinin -o zaman sadece bir şehir devleti idi- çevresindeki tüm Arap dünyası, bu devletin varlığını ortadan kaldırmaya and içmişti. Bu savaş durumu Mekke'den hicret eden müslümanlar nedeniyle zaten sarsılan ekonomiyi de olumsuz yönde etkiliyordu.
-
Bir de Medine'nin hemen dışında yaşayan Yahudi kabileleri meselesi vardı. Hz. Peygamber'in (s.a.) Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra Yahudilerle yaptığı karşılıklı anlaşmalara Yahudiler ihanet ediyorlardı. Öyle ki Bedir savaşında, Ehl-i kitap olan bu Yahudiler, imanın temel noktalarında -Allah'ın birliği, peygamberlik, ölümden sonra dirilme- müslümanlarla aynı şeyi paylaştıkları halde, putperestlerin kötü niyetlerine sempati duydular. Bedir savaşından sonra Kureyş ve diğer Arap kabilelerini, öçlerini almaya açıkça teşvik ettiler. Böylece Yahudi kabileleri, Medine halkı ile yüzyıllardan beri varolan dostça komşuluk ilişkilerini bir tarafa bırakıyorlardı. En sonunda kötülükler ve anlaşmaya ihanet dayanılmaz dereceye gelince Hz. Peygamber (s.a.) , müminleri dört bir taraftan sarmak için Medine'deki münafıklar ve Arap putperestleri ile işbirliği yapan ve Yahudi kabileler içinde en zararlısı olan Beni Kaynuka'ya saldırdı. Tehlikenin büyüklüğü Hz. Peygamber'in (s.a.) hayatının söz konusu olmasına kadar varmıştı. Bu nedenle Ashab'tan bir kısmı geceleri zırhlarıyla uyuyorlar ve ani bir saldıraya karşı hazırlıklı bulunuyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.) bir süre için gözden kaybolsa hemen O'nu aramaya çıkıyorlardı.
-
Yahudilerin teşviki Kureyş'in kalbinde yatan korları alevlendirdi ve Bedir'de yaşadıkları yenilginin öcünü almak için hazırlıklara başladılar. Bundan bir yıl sonra 3000 kişilik bir ordu Medine'yi ele geçirmek üzere Mekke'den yola çıktı ve Uhud dağının eteklerinde bir çatışma meydana geldi. Hz. Peygamber (s.a.) düşmanı karşılamak üzere Medine'den 1000 kişi alarak yola çıkmıştı. Savaş alanına doğru yol alırken üç yüz münafık ordudan ayrıldı ve Medine'ye döndü. Fakat Hz. Peygamber'e (s.a.) katılanlar arasında yine birkaç münafık kaldı. Münafıklar görevlerini yaptılar ve çatışma sırasında mümin saflarında kaos ve tedirginlik yaratmak için ellerinden geleni yaptılar. Bu, müslüman topluluk arasında kendi kardeşlerine zarar vermek için daima düşmanla işbirliği yapmaya hazır çok sayıda sabotajcının varolduğunun ilk açık göstergesiydi.
-
Uhud'daki yenilgide, münafıkların bozgunculuğu büyük bir rol oynasa da, müslümanların kendi zayıflıklarının da katkısı vardı. Fakat müslümanların manevî bir zaaf göstermesi çok tabiî bir olaydı. Çünkü onlar henüz çok kısa bir süre önce hayatlarını yepyeni bir ideoloji üzerine kurmuşlar ve henüz normal eğitimden geçirilmemişlerdi. Maddî ve manevî güçlerini sınayan bu ikinci zor imtihanda, tabiî olarak, bazı zayıflıklar yüzeye çıkmıştı. Müslümanları, eksiklikleri konusunda uyarmak ve düzelmelerine yarayacak olan tavsiyelerde bulunmak için surede, Uhud savaşının ayrıntılı biçimde ele alınmasının nedeni budur. Bu savaşın ele alınış ve inceleniş şeklinin, genelde buna benzer olaylardaki ele alış şeklinden farklı olduğuna da dikkat edilmelidir.
Konu: Hidayet
Bu sure Bakara'nın devamı niteliğindedir ve orada Ehl-i kitab'a yapılan çağrı burada da devam eder. Bakara'da özellikle Yahudiler Hidayet'i (Doğru Yol) kabul etmeye çağrılıyorlar. Bu surede ise özellikle Hıristiyanlar, sapık inançlarından vazgeçmeleri ve Kur'an'ın rehberliğini kabul etmeleri için uyarılmaktadırlar. Aynı zamanda müslümanlar, görevlerini yerine getirebilmeleri ve Allah'ın hidayetini yayabilmeleri için gerekli faziletleri edinmeleri konusunda eğitilmektedirler.
Konular ve birbirleriyle bağlantısı:
1-32: Bu ilk ayetlerde, surede tartışılan ana konulara uygun önsözler olarak, vahiy ve ölümden sonra dirilmenin hak olduğu konuları tekrarlanıyor.
33-65: Bu bölüm özellikle "Hıristiyanlar'a hitap ediyor ve onları İslâm'ı kabul etmeye davet ediyor. Hz. İsa (a.s.) ve annesini, Yahudilerin attığı iftiralardan temize çıkarmasının yanısıra, doğumundaki mucize nedeniyle Hıristiyanlar tarafından formüle edilen Hz. İsa'nın (a.s.) ilâhlığı inancını da reddediyor. Bu nedenle Hz. Yahya'nın (a.s.) kısır bir kadın ile çok yaşlı bir adamdan dünyaya gelmesi ve Hz. Adem'in (a.s.) annesiz ve babasız yaratılışı olaylarına değiniliyor, Hz. İsa'nın (a.s.) babasız doğuşunun, O'na ilâhlık atfetme nedeni olamayacağı vurgulanmak isteniyor.
66-101: Bu ayetlerde Ehl-i kitap, yani Yahudiler, kötü alışkanlıklarını bırakıp Allah'ın hidayetini kabul etmeye çağrılıyorlar. Aynı zamanda müslümanlara da Yahudilerin kötü niyetleri, sapık alışkanlıkları ve saçma itirazlarına karşı uyanık olmaları tavsiye ediliyor.
102-120: Müslümanlara, Ehl-i kitab'ın tarihte yaptıklarından ders almaları, kendilerini onların düzenlerine karşı korumaları ve kendilerini Hakk'ı yayıp, Bâtıl'ı yok etmek için eğitip hazırlamaları konusunda öğütler veriliyor.
121-175: Bu bölümde, müslümanları eğer sabreder, emirlere uyar ve Allah'tan korkarlarsa, düşmanlarının onlara hiçbir kötülük yapamayacakları konusunda temin etmek (güven vermek) için Uhud savaşından bahsediliyor. Yaşadıkları yenilginin bazı manevî niteliklerin eksikliği ve kötü duyguların varlığı nedeniyle başlarına geldiğine işaret ediliyor. Yenilginin asıl sebebi, geçidi koruyan okçuların zaafları olduğu için, insanların mala karşı olan zaaflarını ortadan kaldırmak üzere faiz yasaklanmıştır.
176-189: 109-120. ayetlerde ele alınan konu, müslümanları düşmanlarının tehlikeli oyunlarına karşı cesaretlendirmek ve temin etmek bakımından burada tekrar özetlenmektedir.
190-200: Bu bölüm surenin sonuç bölümüdür ve kendisinden hemen önce gelen ayetlerle doğrudan bir bağlantısı yoktur. Fakat surenin bütünü ile bağlantılıdır.
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an