بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
وَٱلۡقَمَرِ إِذَا تَلَىٰهَا ٢
Ve aya: uyduğu zaman ona.
Ardından gelmekte olan aya.
Onu izlediğinde Ay’a andolsun,
(ışık almakda) ona tabî olduğu zaman aya,
Ardından gelmekte olan Ay'â,
وَٱلنَّهَارِ إِذَا جَلَّىٰهَا ٣
Ve gündüze: Açtığı zaman onu.
Onu açığa çıkardığında gündüze,
Onu ortaya çıkardığında gündüze andolsun,
ona parlaklık verdiği zaman gündüze,
Onu ortaya koyan gündüze,
وَٱلَّيۡلِ إِذَا يَغۡشَىٰهَا ٤
Ve geceye: Sararken onu.
Örtüp bürüdüğünde geceye,
Onu bürüdüğünde geceye andolsun,
onu örtüb büründüğü zaman geceye,
Onu bürüyen geceye,
وَٱلسَّمَآءِ وَمَا بَنَىٰهَا ٥
Ve göğe ve onun bina edene.
Göğe ve onu bina edene,
Göğe ve onu bina edene andolsun,
göğe ve onu bina edene,
Göğe ve onu yapana,
وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا طَحَىٰهَا ٦
Ve yere ve onu döşeyene.
Yere ve onu yayana,
Yere ve onu yayıp döşeyene andolsun,
yere ve onu yayıb döşeyene,
Yere ve onu yayana.
وَنَفۡسٖ وَمَا سَوَّىٰهَا ٧
Ve bir nefse ve onu düzenleyene.
Nefse ve onu düzenleyene,
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.
herbir nefse ve onu düzenleyene,
Kişiye ve onu şekillendirene,
فَأَلۡهَمَهَا فُجُورَهَا وَتَقۡوَىٰهَا ٨
Sonra da ona bozukluğunu ve korunmasını ilham eyleyene ki.
Sonra da ona, hem kötülüğü hem de takvayı ilham edene,
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.
sonra da ona hem kötülüğü, hem (ondan) sakınmayı ilham edene ki,
Sonra da ona iyilik ve kötülük kabiliyeti verene andolsun ki,
قَدۡ أَفۡلَحَ مَن زَكَّىٰهَا ٩
Gerçek felâh bulmuştur onu temizlikle parlatan.
Onu arıtan, gerçekten felaha ermiştir,
(7-9) Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirip ona kötülük duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir.
onu tertemiz yapan kişi muhakkak umduğuna ermiş,
Kendini arıtan saadete ermiştir.
وَقَدۡ خَابَ مَن دَسَّىٰهَا ١٠
Ve ziyan etmiştir onu kirletip gömen.
Ve onu örtüp kirleten ise muhakkak ziyana uğramıştır.
Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.
onu alabildiğine örten kişi ise elbette ziyana uğramışdır.
Kendini fenalıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır.
كَذَّبَتۡ ثَمُودُ بِطَغۡوَىٰهَآ ١١
Semûd inanmadı azgınlığından.
Semud, azgınlığı yüzünden yalanladı.
Semûd kavmi, azgınlığı sebebiyle yalanladı.
Semuud (kavmî), azgınlığı yüzünden (peygamberlerini) tekzibetdi,
Semud kavmi azgınlığı yüzünden Hakkı yalanladı.
إِذِ ٱنۢبَعَثَ أَشۡقَىٰهَا ١٢
O en yaramazları fırladığı zaman.
En azgınları ileri tıldığında.
Hani onların en bedbaht olanı (fesat çıkarmak için) ileri atılmıştı.
(O kavmin) en şakıysi ayaklandığı zaman.
İçinden azgını ileri atılınca