بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ

أَلَمْ نَجْعَل لَّهُۥ عَيْنَيْنِ ﴿٨

Vermedik mi biz ona iki göz.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; onun için iki göz var etmedik mi?

— İbni Kesir

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

— Diyanet İşleri

Biz. ona vermedik mi: (Görecek) iki göz,

— Hasan Basri Çantay

Biz ona iki göz vermedik mi?

— Seyyid Kutub

وَلِسَانًا وَشَفَتَيْنِ ﴿٩

Ve bir dil ve iki dudak;.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir dil ve iki dudak.

— İbni Kesir

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

— Diyanet İşleri

(kalbine tercüman olacak) bir dil, (boş boğazlığına mâni' olacak) iki dudak?

— Hasan Basri Çantay

Bir dil, iki dudak vermedik mi?

— Seyyid Kutub

وَهَدَيْنَٰهُ ٱلنَّجْدَيْنِ ﴿١٠

İki de tepe gösterdik.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Biz; ona iki de yol gösterdik.

— İbni Kesir

(8-10) Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi?

— Diyanet İşleri

Biz ona iki de yol gösterdik.

— Hasan Basri Çantay

Biz ona eğri ve doğru iki yol göstermedik mi?

— Seyyid Kutub

فَلَا ٱقْتَحَمَ ٱلْعَقَبَةَ ﴿١١

Fakat o göğüs veremedi o (akabeye) sarp yokuşa.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Ama o, sarp yokuşu aşmaya girişemedi.

— İbni Kesir

Fakat o, sarp yokuşa atılmadı.

— Diyanet İşleri

Fakat o, sarp yokuşa saldıramadı.

— Hasan Basri Çantay

Fakat o zor geçidi aşmaya girişmedi.

— Seyyid Kutub

وَمَآ أَدْرَىٰكَ مَا ٱلْعَقَبَةُ ﴿١٢

Bildin mi o sarp yokuş ne?

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sarp yokuşun ne olduğunu sen nereden bileceksin?

— İbni Kesir

Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin?

— Diyanet İşleri

Bu sarp yokuşun ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?

— Hasan Basri Çantay

O zor geçidin ne olduğunu sen bilir misin?

— Seyyid Kutub

فَكُّ رَقَبَةٍ ﴿١٣

(Fekki rakabe) esîr bir boyun kurtarmak.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Bir kul azad etmektir.

— İbni Kesir

O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir.

— Diyanet İşleri

(O) kul azad etmekdir,

— Hasan Basri Çantay

O geçit bir köle ve esir azad etmektir.

— Seyyid Kutub

أَوْ إِطْعَٰمٌ فِى يَوْمٍ ذِى مَسْغَبَةٍ ﴿١٤

Veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut açlık gününde yemek yedirmektir,

— İbni Kesir

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

— Diyanet İşleri

yahud (salgın) bir açlık gününde yemek yedirmekdir,

— Hasan Basri Çantay

Yahut açlık gününde doyurmaktır.

— Seyyid Kutub

يَتِيمًا ذَا مَقْرَبَةٍ ﴿١٥

Yakınlığı olan bir yetîme.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yakınlığı olan bir yetime,

— İbni Kesir

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

— Diyanet İşleri

yakınlığı olan bir yetime,

— Hasan Basri Çantay

Akraba olan yetimi,

— Seyyid Kutub

أَوْ مِسْكِينًا ذَا مَتْرَبَةٍ ﴿١٦

Veya toprak döşenen bir miskîne.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Yahut yerde sürünen bir yoksula.

— İbni Kesir

(14-16) Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.

— Diyanet İşleri

yahud toprakda sürünen bir yoksula.

— Hasan Basri Çantay

Hiçbir şeyi olmayan yoksulu,

— Seyyid Kutub

ثُمَّ كَانَ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَتَوَاصَوْاْ بِٱلصَّبْرِ وَتَوَاصَوْاْ بِٱلْمَرْحَمَةِ ﴿١٧

Sonra olmadı o iman edip de sabra vasiyyetleşen ve merhamete vasiyyetleşenlerden.

— Elmalılı Hamdi Yazır

Sonra da iman edenlerden, birbirine sabrı tavsiye, merhameti tavsiye edenlerden olmaktır.

— İbni Kesir

(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.

— Diyanet İşleri

Sonra da (o sarp yokuşu aşıb geçerken) îman edenlerden, birbirlerine sabr (-u sebat) ı tavsiye, (halka) merhameti tavsiye edenlerden olmakdır.

— Hasan Basri Çantay

Sonra inanıp birbirlerine sabır tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmak.

— Seyyid Kutub

أُوْلَٰٓئِكَ أَصْحَٰبُ ٱلْمَيْمَنَةِ ﴿١٨

Ki onlardır işte meymenet sahibleri (Ashab-ı meymene).

— Elmalılı Hamdi Yazır

İşte bunlar, sağcılardır.

— İbni Kesir

(17-18) Sonra da iman edenlerden olup birbirine sabrı tavsiye edenlerden, birbirine merhameti tavsiye edenlerden olanlar var ya, işte onlar Ahiret mutluluğuna erenlerdir.

— Diyanet İşleri

İşte bunlar sağcılardır.

— Hasan Basri Çantay

İşte bunlar amel defterleri sağdan verilenlerdir.

— Seyyid Kutub

AYARLAR