بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ

وَلَوۡ أَنَّهُمۡ رَضُواْ مَآ ءَاتَىٰهُمُ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ وَقَالُواْ حَسۡبُنَا ٱللَّهُ سَيُؤۡتِينَا ٱللَّهُ مِن فَضۡلِهِۦ وَرَسُولُهُۥٓ إِنَّآ إِلَى ٱللَّهِ رَٰغِبُونَ ٥٩

Ne olurdu bunlar kendilerine Allah ve Resulü’ne verdiyse razı olaydılar da diye idiler, bize Allah yeter, Allah bize fadlından yine verir, Resulü de, bizim bütün rağbetimiz Allah’adır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Şayet onlar, Allah'ın ve peygamberinin kendilerine verdiklerinden hoşnud olsalardı da: Bize Allah yeter, yakında bize bol nimetinden verir, Rasulü' de. Biz, ancak Allah'a rağbet edenleriz, demiş olsalardı.

– İbni Kesir

Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir. Biz yalnız Allah’a rağbet eder (O’nun ihsanını ister)iz” deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.

– Diyanet İşleri

Eğer onlar — Allah ve Resulü kendilerine ne verdiyse — buna raazî olsalardı da «Bize Allah yeter, yakında bize lütf-ü kereminden Allah da verir, Resulü de. Biz ancak Allaha rağbet edicileriz (ümidimiz hep Ona bağlıdır)» deselerdi (ne olurdu)?

– Hasan Basri Çantay

Oysa eğer onlar Allah'ın ve Peygamber'in kendilerine ayırdığı payı sevinçle karşılayarak, «Allah bize yeter, yakında Allah da bize lütfundan verecek, Peygamber de. Biz umudumuzu yalnız Allah'a bağlamışız» deselerdi, kendileri hakkında daha iyi olurdu.

– Seyyid Kutub

۞ إِنَّمَا ٱلصَّدَقَٰتُ لِلۡفُقَرَآءِ وَٱلۡمَسَٰكِينِ وَٱلۡعَٰمِلِينَ عَلَيۡهَا وَٱلۡمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمۡ وَفِي ٱلرِّقَابِ وَٱلۡغَٰرِمِينَ وَفِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱبۡنِ ٱلسَّبِيلِۖ فَرِيضَةٗ مِّنَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٞ ٦٠

Sadakalar ancak şunlar içindir: fukara, mesâkîn, onun üzerine memur olanlar, müellefetülkulûb, rakabeler hakkında borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar, Allah tarafından katî olarak böyle farz buyuruldu, ve Allah alîmdir, hakîmdir.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sadakalar, Allah'tan bir farz olarak; ancak fakirler, miskinler, sadaka üzerinde memur olanlar, kalbleri ısındırılanlar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğruna sarfedilir. Ve Allah; Alim' dir, Hakim'dir.

– İbni Kesir

Sadakalar (zekâtlar), Allah’tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm’a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

– Diyanet İşleri

Sadakalar, Allahdan bir farz olarak, ancak fakirlere, miskinlere, (sadakaların) üzerine me'mur olanlara, kalbleri (müslümanlığa) alışdırılmak istenenlere, kölelere, esirlere, (borcundan fazla nisaabı olmayan) borçlulara, Allah yolunda (harcamıya) ve yol oğluna (ya'ni memleketinde zengin bile olsa meşru' bir maksadla seyr-ü sefer ederken muhtâc kalmış olan yolculara) mahsusdur. Allah hakkıyle bilendir, tam hüküm ve hikmet saahibidir.

– Hasan Basri Çantay

Sadakalar (zekât gelirleri) sadece yoksullara, düşkünlere, zekât toplamakla görevli memurlara, kalpleri islâma ısındırılmak istenenlere, sözleşmeli kölelere, borçlulara, Allah yolunda çalışanlara ve yarı yolda kalanlara verilir. Bu paylaştırma sırası Allah tarafından belirlenmiştir. Allah her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir.

– Seyyid Kutub

وَمِنۡهُمُ ٱلَّذِينَ يُؤۡذُونَ ٱلنَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٞۚ قُلۡ أُذُنُ خَيۡرٖ لَّكُمۡ يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَيُؤۡمِنُ لِلۡمُؤۡمِنِينَ وَرَحۡمَةٞ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنكُمۡۚ وَٱلَّذِينَ يُؤۡذُونَ رَسُولَ ٱللَّهِ لَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ ٦١

Yine içlerinden öyleleri var ki Peygamber’i incitiyorlar ve "o her söyleneni dinler bir kulak" diyorlar, de ki: sizin için bir hayır kulağıdır, Allah’a inanır, mü'minlere inanır ve iman edenleriniz için bir rahmettir, Allah’ın Resulü’nü incitenler için ise elîm bir azab vardır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Onlardan kimileri de; o, her şeye kulak kesiliyor, diyerek peygambere eziyyet ederler. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a inanır, mü'minlere inanır. Ve aranızda iman etmiş olanlara rahmettir. Allah'ın Rasulüne eziyyet verenler için elem verici bir azab vardır.

– İbni Kesir

Yine onlardan peygamberi inciten ve “O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır” diyen kimseler de vardır. De ki: “O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah’a inanır, mü’minlere inanır (güvenir). İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah’ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır.”

– Diyanet İşleri

(Yine o münafıkların) içlerinde öyle kimseler vardır ki peygambere ezâ ederler (onu incitirler) ve: «O, (her söyleyeni dinleyen) bir kulakdır» derler. De ki: «O, sizin için bir hayır kulağıdır, Allaha inanır, mü'minler (in sözün) e inanır. İçinizden iman edenler için de bir rahmetdir o. Allahın Resulünü incitenler (yok mu? İşte) en acıklı azab onlarındır.

– Hasan Basri Çantay

Onlardan bazıları da, «Peygamber herkesi dinleyen bir kulaktan ibarettir» diyerek, onu üzerler. Onlara de ki; «O sizin için yararlı bir kulaktır; Allah'a inanır, mü'minlere güvenir, içinizdeki mü'minler için rahmettir. Allah'ın elçisini üzenleri acıklı bir azap beklemektedir.

– Seyyid Kutub

يَحۡلِفُونَ بِٱللَّهِ لَكُمۡ لِيُرۡضُوكُمۡ وَٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥٓ أَحَقُّ أَن يُرۡضُوهُ إِن كَانُواْ مُؤۡمِنِينَ ٦٢

Size gelirler rızanızı celbetmek için Allah’a yemin ederler, eğer bunlar mü'min iseler daha evvel Allah’ın ve Resulü’nün rızasını düşünmeleri icab eder.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sizi hoşnud etmek için Allah'a yemin ederler. Halbuki Allah ve Rasulü hoşnud etmeye daha layıktır. Eğer mü'min idiyseler.

– İbni Kesir

Sizi razı etmek için, Allah’a yemin ederler. Eğer gerçekten mü’min iseler (bilsinler ki), Allah ve Resûlü’nü razı etmeleri daha önceliklidir.

– Diyanet İşleri

Size (gelirler) gönlünüzü hoş etmek için Allaha andederler. Eğer bunlar mü'min iseler Allâhı ve Resulünü raazî etmeleri daha doğrudur.

– Hasan Basri Çantay

Sizin hoşnutluğunuzu kazanmak için Allah'a yemin ederler. Oysa eğer mü'min olsalardı, Allah'ın ve peygamberin hoşnutluğunu kazanmayı daha gerekli görürlerdi.

– Seyyid Kutub

أَلَمۡ يَعۡلَمُوٓاْ أَنَّهُۥ مَن يُحَادِدِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَأَنَّ لَهُۥ نَارَ جَهَنَّمَ خَٰلِدٗا فِيهَاۚ ذَٰلِكَ ٱلۡخِزۡيُ ٱلۡعَظِيمُ ٦٣

Ya, henüz şunu bilmediler mi? Her kim Allah ve Resulü’ne yarış etmeğe kalkarsa ona muhakkak cehennem ateşi var ebedâ onda kalmak üzere, işte rüsvalığın büyüğü o.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Bilmezler mi ki: Kim, Allah'a ve Rasulüne karşı koymaya kalkışırsa; muhakkak ona, içinde ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu, en büyük rüsvaylıktır.

– İbni Kesir

Allah’a ve Resûlüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmediler mi? İşte bu, büyük bir rezilliktir.

– Diyanet İşleri

Haalâ şu hakıykatı anlamadılar mı ki: Kim Allaha ve Resulüne karşı yan çizerse ona, içinde ebedî kalıcı olmak üzere, cehennem ateşi vardır. Bu (ebedî kalış) ise en büyük rüsvaylıkdır.

– Hasan Basri Çantay

Onlar halâ öğrenemediler mi ki, Allah'a ve Peygamber'e zıt düşeni, düşman olanı cehennem ateşi bekliyor; o, orada ebedi olarak kalacaktır. Bu büyük perişanlıktır.

– Seyyid Kutub

يَحۡذَرُ ٱلۡمُنَٰفِقُونَ أَن تُنَزَّلَ عَلَيۡهِمۡ سُورَةٞ تُنَبِّئُهُم بِمَا فِي قُلُوبِهِمۡۚ قُلِ ٱسۡتَهۡزِءُوٓاْ إِنَّ ٱللَّهَ مُخۡرِجٞ مَّا تَحۡذَرُونَ ٦٤

Münafıklar bütün kalblerindekilerle kendilerini haber verecek bir Sûre’nin tepelerine inmesinden çekinirler, de ki eğlenin bakalım çünkü Allah o sizin çekindiklerinizi meydana çıkaracak.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Münafıklar; üzerlerine kalblerinde olanı haber verecek bir surenin indirilmesinden çekiniyorlar. De ki: Siz alay edin bakalım, Allah çekindiğinizi ortaya çıkarandır.

– İbni Kesir

Münafıklar, kalplerinde olan şeyleri, yüzlerine karşı açıkça haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. De ki: “Siz alay ede durun! Allah, çekindiğiniz o şeyi ortaya çıkaracaktır.”

– Diyanet İşleri

Münafıklar, kalblerinde olanı kendilerine açıkça haber verecek bir sûrenin tepelerine indirilmesinden dâima endîşe ederler. De ki: «Siz maskaralık yapadurun, Allah kocunageldiğiniz şey'i (zâten) meydana çıkarandır».

– Hasan Basri Çantay

Münafıklar kalplerinde sakladıkları kâfirliği açığa vuracak bir surenin inmesinden korkuyorlar. Onlara de ki; «Siz alay edin bakalım, Allah kesinlikle korktuğunuzu meydana çıkaracaktır.»

– Seyyid Kutub

وَلَئِن سَأَلۡتَهُمۡ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلۡعَبُۚ قُلۡ أَبِٱللَّهِ وَءَايَٰتِهِۦ وَرَسُولِهِۦ كُنتُمۡ تَسۡتَهۡزِءُونَ ٦٥

Şayed kendilerine sorsan "biz, sırf lâfa dalmış şakalaşıyorduk" derler, de ki: siz, Allah ile, âyetleriyle peygamberiyle mi eğleniyordunuz?

– Elmalılı Hamdi Yazır

Şayet onlara soracak olursan, diyeceklerdir ki: Andolsun ki biz, dalmış oyalanıyorduk. De ki: Allah ile, O'nun ayetleri ve peygamberleri ile mi alay ediyorsunuz?

– İbni Kesir

Şâyet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, “Biz sadece lâfa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk”, derler. De ki: “Allah’la, O’nun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?”

– Diyanet İşleri

Şayet onlara (seninle birlikde «Tebük» e giderlerken niçin alay etdiklerini) sorsan, andolsun ki, «Biz ancak (yol zahmetini hissetmemek için lâfa) dalmış bulunuyor, şakalaşıyorduk» derler. De ki: «Allah ile, Onun âyetleriyle, Onun Resulü ile mi eğleniyordunuz»?

– Hasan Basri Çantay

Eğer onlara soracak olursan, 'Biz lafa daldık aramızda eğleniyorduk derler.' De ki; «Allah ile, Allah'ın ayetleri ile ve Peygamber ile mi alay ediyordunuz?»

– Seyyid Kutub

لَا تَعۡتَذِرُواْ قَدۡ كَفَرۡتُم بَعۡدَ إِيمَٰنِكُمۡۚ إِن نَّعۡفُ عَن طَآئِفَةٖ مِّنكُمۡ نُعَذِّبۡ طَآئِفَةَۢ بِأَنَّهُمۡ كَانُواْ مُجۡرِمِينَ ٦٦

Beyhude itizar etmeyin, iman ettiğinizi söyledikten sonra küfürünüzü açığa vurdunuz, içinizden bir kısmını afvedersek bir kısmını cürümlerinde ısrar ettiklerinden dolayı azabımıza uğratacağız.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Mazeret beyan etmeyin, gerçekten siz, inanmanızdan sonra küfrettiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, mücrimler oldukları için bir topluluğa azab ederiz.

– İbni Kesir

Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz.

– Diyanet İşleri

(Bîhude) özür dilemiye kalkmayın. Siz îman (etdiğinizi ikramdan sonra küfretdiniz. içinizden bir zümreyi afvetsek bile (diğer) bir güruhunu — onlar mücrim (cürümlerinde musir) kimseler oldukları için — azâblandıracağız.

– Hasan Basri Çantay

Uydurma bahaneler ileri sürmeyiniz. İman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Bir kısmınızı affetsek bile, ağır suçlu olduklarından dolayı diğer kısmınızı azaba çarptıracağız.

– Seyyid Kutub

ٱلۡمُنَٰفِقُونَ وَٱلۡمُنَٰفِقَٰتُ بَعۡضُهُم مِّنۢ بَعۡضٖۚ يَأۡمُرُونَ بِٱلۡمُنكَرِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡمَعۡرُوفِ وَيَقۡبِضُونَ أَيۡدِيَهُمۡۚ نَسُواْ ٱللَّهَ فَنَسِيَهُمۡۚ إِنَّ ٱلۡمُنَٰفِقِينَ هُمُ ٱلۡفَٰسِقُونَ ٦٧

Münafıklar’ın erkekleri de, kadınları da birbirlerinin tıbkıdırlar, münkeri emir, maruftan nehyederler ve ellerini sıkı tutarlar, Allah’ı unuttular da Allah da onları unuttu, hakikat Münafıklar hep fasıktırlar.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Münafık erkeklerle, münafık kadınlar birbirlerindendirler. Münkeri emreder ve ma'rufu nehyederler. Ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; O da onları unuttu. Muhakkak ki münafıklar; fasıkların kendileridir.

– İbni Kesir

Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir.

– Diyanet İşleri

Münafık erkekler de, münafık kadınlar da birbirinin (tamamlayıcı) parçasıdırlar (hepsi birbirine benzer). Onlar kötülüğü (küfrü, meaasîyi) emrederler, iyilikden (îmandan, tâatden) vaz geçirmiye uğraşırlar, ellerini (cimrilikle sımsıkı) yumarlar. Onlar Allâhı unutdular (Ona tâati bırakdılar), O da onları unutdu (onlara lutfünü terketdi). Şübhesiz ki münafıklar faasıkların ta kendileridir.

– Hasan Basri Çantay

Erkek kadın bütün münafıklar hep birdirler. Kötülüğü emrederler, iyiliği yasaklarlar, elleri sıkıdır, onlar Allah'ı unuttukları için Allah da onları unuttu. Münafıklar yoldan çıkmışların ta kendileridirler.

– Seyyid Kutub

وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلۡمُنَٰفِقِينَ وَٱلۡمُنَٰفِقَٰتِ وَٱلۡكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَاۚ هِيَ حَسۡبُهُمۡۚ وَلَعَنَهُمُ ٱللَّهُۖ وَلَهُمۡ عَذَابٞ مُّقِيمٞ ٦٨

Allah, Münafıklar’ın erkeğine, dişisine ve bütün kâfirlere ebedî olarak cehennem ateşini vaad buyurdu o onlara yeter, Allah onları rahmeti sahasından uzaklaştırdı ve onlar için mukim bir azab var.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Allah; münafık erkeklerle, münafık kadınlara ve kafirlere cehennem ateşini vaadetmiştir. Orada temelli kalıcıdırlar. Bu, onlara yeter. Ve Allah; onlara la'net etmiştir. Onlara, sürekli bir azab vardır.

– İbni Kesir

Allah, erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kâfirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini va’detti. O, onlara yeter. Allah, onlara lânet etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır.

– Diyanet İşleri

Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da, kâfirlere de — kendileri için ebedî kalıcı olmak üzere — cehennem ateşini va'd etdi. Bu, onlara yeter. Allah, onları rahmetinden koğdu. Onlara bitib tükenmeyen bir azâb vardır.

– Hasan Basri Çantay

Allah erkek kadın münafıklar ile kâfirleri cehennem ateşi ile cezalandıracağına söz vermiştir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır. Orası onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir. Onları sürekli bir azap beklemektedir.

– Seyyid Kutub

كَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكُمۡ كَانُوٓاْ أَشَدَّ مِنكُمۡ قُوَّةٗ وَأَكۡثَرَ أَمۡوَٰلٗا وَأَوۡلَٰدٗا فَٱسۡتَمۡتَعُواْ بِخَلَٰقِهِمۡ فَٱسۡتَمۡتَعۡتُم بِخَلَٰقِكُمۡ كَمَا ٱسۡتَمۡتَعَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكُم بِخَلَٰقِهِمۡ وَخُضۡتُمۡ كَٱلَّذِي خَاضُوٓاْۚ أُوْلَٰٓئِكَ حَبِطَتۡ أَعۡمَٰلُهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ ٦٩

Sizden evvelkiler gibi ki kuvvetce sizden daha çetin, mal ve evlâdca sizden daha çok idiler de dünya hayatından kısmetleriyle zevk sürmeğe bakmışlardı, o sizden evvelkiler kısmetleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız, siz de o batağa dalan gibi daldınız, işte bunların dünya ve âhirette bütün amelleri heder oldu ve işte bunlar hep o husran içinde kalanlardır.

– Elmalılı Hamdi Yazır

Sizden öncekiler gibi. Onlar kuvvet bakımından sizden daha yaman, mallar ve çocuklar bakımından çoktular. Onlar hisselerince bundan faydalandılar. Sizden öncekiler hisselerince faydalandıkları gibi, siz de hissenizce ondan faydalandınız ve onların daldığı gibi siz de daldınız. İşte onların yaptıkları dünyada da, ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar, hüsrana uğrayanların kendileridir.

– İbni Kesir

(Ey münafıklar!), siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi, siz de (dünya zevkine) daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiştir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.

– Diyanet İşleri

(Ey münafıklar) siz de tıbkı kendinizden evvelkiler gibisiniz. (Halbuki) onlar kuvvetçe sizden daha yamandı, malları, evlâdları daha çokdu. (Bu dünyâdaki) nasıybleri kadar (zevkden) fâidelenmek istediler. İşte sizden evvelkiler nasıl öyle nasıyblerince yaşamak istedilerse siz de yine kısmetinizce (zevkden) fâide aradınız. Siz de (o batağa) dalanlar gibi daldınız. Onların dünyâda da, âhiretde de yapdıkları boşa gitdi. İşte bunlar da husran içinde kalanların ta kendileridir.

– Hasan Basri Çantay

Ey münafıklar, siz de sizden önce yaşamış ve sizden daha güçlü, daha zengin ve daha çok sayıda çocuklu olup paylarına düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapılan kimseler gibi davrandınız, bu kimseler nasıl paylarına düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapıldılar ise, siz de öylece payınıza düşen dünya nimetlerinin cazibesine kapıldınız, vaktiyle eğriliğe dalanlar gibi siz de eğriliğe daldınız. Onlar, yaptıkları dünyada ve ahirette boşa gitmiş kimselerdir. Onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir.

– Seyyid Kutub

AYARLAR
Okuyucu